Pages

Ads 468x60px

29 Mart 2015 Pazar

Bir Fincan Çayla Kaçalım Sevgilim

-GGY

İsimsiz bir ülkeye kaçalım sevgilim.
tapınaklarda keşişlik, nehirlerinde balıkçılık yaparak yaşayalım.
Kimliklerimizi yakalım; adımızı, doğduğumuz yeri ve tarihini unutalım
unutalım her ne kaldıysa sırtımızda geçmişten.
Sırt çantalarımızda yaşayalım sevgilim.
kimsiniz diyenlere 
beni sen, seni ben diye tanıtırız
hem hiç isimsiz bir ülke dili de konuşamayız sevgilim.
Susarak öpüşelim.


Yağmurdan kaçalım sevgilim.
Islandığı yeter yanaklarımızın, saç uçlarından kurumuş papatyalar topladığım yeter!
Bereketli vücutların zirvesinde kamp kurup, ateş yakalım 
ısınalım sevgilim. Sarılarak ısınalım.
Kem gözlerin, uğursuz kedilerin lanetinden kaçalım sevgilim, olmaz mı?
İki kişinin kaçmasında bir günah yoktur hem. Kaçalım?
Mesela ben kendimden kaçayım, sen kendinden kaç.
Göğüslerinin arasında sen beni sakla, 
ben seni alt dudağımın tadında saklayayım
bıraksınlar rahat edelim!


Küfürden kaçalım sevgilim, kötülükten, fenalıktan ve azgınlıktan kaçalım.
Yalnızlıktan uzak, şehvete yakın yerlere kaçalım.
Bizim olmayan yollardan gidelim, adımızı kazıyalım taşlara.
Pusulam senin sırtında bir dövme olsun, benim bileğimde ismin yazılı olsun...
Yaşlı bir denizci heyecanıyla seni keşfedeyim ilk kez keşfeder gibi bir ülkeyi
sıcaklığında terleyip, nefesinde dinleneyim
gemileri yakayım senin sesin için. 
Kaçalım sevgilim....

Kaçalım ve sevişelim sevgilim.
Ben sana sonra bir fincan çay koyarım 
konuşuruz sevgilim.

Gözlerimin renginde seni görebileceğim bir yere gidelim,
kaçalım sevgilim, olur mu?

Şaban Sarı


28 Mart 2015 Cumartesi

Mutluluğun Gariban Saatleri

     Kırmızı bir kupadan tüten o sıcak kahve kokusu geceyi dolduruyorken, korkak bir kedi gibi camın kenarına oturdum. Avuçlarıma kahvenin sıcaklığı, yüzüme gecenin esmer serinliği... Aynı anda iki farklı ruhu, duyguyu canlandırmanın o garip saatindeyim. Garip saatlerden kastım gecenin 02:42 'si mesela. Kahveden bir yudum alıyorum ve biraz sessizliğin nağmelerini dinliyorum...
     Böyle sessizlik anlarında, kahvenin ve gecenin açtığı düşünce kapılarından içeriye olur olmadık konular giriverir. Siz garip saatlerin insanları, iyi bilirsiniz bu durumu ve anlarsınız beni, değil mi? Benim o küçücük dünyamın kapısını aralayan bir "M" harfi peşinde "utluluk "harflerini de getirerek, aklımın baş köşesine mutluluk olarak kuruluverdi. İyi mi? Gecenin damarlarımda Nazan Öncel olarak aktığı saatlerde mutluluk düşüncesine kalktım demli bir çay koydum. ( Sordum kahve sevmediğini söyledi. "Mutsuz insanlar kahve içerler, mutluluk çayla iyi gider ; tıpkı çaya batırılan bisküvi gibi " dedi. )
     Çay yüreğimin ateşinde demlenirken, mevsim bahara göçerken ardında son yağmur kırıntılarını bırakıyordu, seneye beni bıraktığı yerde bulabilme umuduyla. Yağmur kadar demokrat olamadık asla. Zaman ve mekan; koltuk ve para dinlemeden herkes için aynı dilde yağdı, herkes ıslandı mı donuna kadar aynı dilde ıslandı. Karanlığın içinde gözleri parlayan kedileri de ıslattı, aydınlığın içinde ciğeri kararmış adam müsvettelerini de ıslattı. Yağmurun sesi, kırık bir kaç notanın arkasında kulağımdan içeri damsız girdi; yağmurun kokusu düşüncelerimin aklını başından aldı.... Mutluluğun yağmur sonrası hafiflemişlik hissiyle bir alakası olabileceğini düşündüm. Düşünürken bu fikrimi onaylarcasına bir yudum kahve içtim.
     Utangaç bir güneş gün boyu kendini bulutların arkasına sakladı ve gün biterken kızıl yüzünü annesinin paçasının arkasından bakan bir çocuk gibi gösterip yerini ikizi geceye bıraktığında hava ruhumu titretecek kadardı. Güneşin samimiyetine aldanıp bir tshirtle günü kurtarmıştık ama garip saatlere koşarken gitgide soğuyan hava, yağmurun ayak seslerini de beraberinde getiriyormuş. Size şimdi çayını yudumlayan mutluluğun tarifini yapacağım, müsadenizle:
     Yağmur öncesi iyice ağırlaşan hava ve huzursuzluğun sınırında, intiharın eşiğinde bir deliliğin; bir anda yerini huzurlu ve derin bir ferahlığın aldığı o yağmur ıslaklığı anıdır işte mutluluk. Mutluluk, bahar yağmurları altında ıslanırken, ağlarken üstelik; arkadan bir elin bir battaniye ve bir kupa kahveyle gelmesidir. Mutluluk, mutsuzluğun sınırında bacaklarını suya sallayarak kahkaha atmaktan başka bir şey değil. Demli bir çay içmek ya da cam kenarında sek bir kahve benim gibi. Yağmurun marifeti ya da her hangi bir totemin; mutluluk içimizde samimiyete sarılı keşfedilmedikten sonra ne fark eder ki!
    Garip saatler geri de kaldı. Kahve bitti. Nazan öncel uyudu. Yağmur dindi, bir fransız seviştikten sonra sızdı. Gideyim mutluluğu uğurlayıp kupayı ve çay bardağını yıkayayım. Bulaşık yıkamak gayet mutlu bir eylemdir bu garip saatlerde!

ŞABAN SARI

22 Mart 2015 Pazar

Ruh Parçaları 151: Atlas'ın Evinde Laf Kalabalığı

     1+1 deliliğimin kapısından içeriye adım atınca karşına çıkan ilk soldan kalbimin gürültüsüne ulaşacaksınız, sakın şaşırmayın Efendim. Evin yolunu unuttunuz, ben zaten yoktum; siz yine de Anadolu'dan esen samimi rüzgarlarla kapıma geliniz. Tanrı bir vahiy gibi sizi bana yollasın, siz bir misafir gibi gelirsiniz zaten. Buralar size yabancı gelebilir, delilik paylaşılınca her şey yenilendi benim için çünkü... Sizden taşınmıştım, hatırlarsınız; sizin içiniz aşk ve delilik için fazla dardı zaten...
     Ah, kaybolmadan gelmişsiniz. Ben de size bir masa hediye etmek üzereydim. Buyurun efendim...

      - Siz yokken, Hacca gitmiştiniz çünkü, ben çok sıkıldım efendim. Sıkılmak, güzel bir pazar aktivitesi olabilir ama pazartesi gelince takım elbiseler içerisinde sıkılmak mesaide kafamdaki bitleri ayıklamama bile yardımcı olmuyor. İçime sıkıntı doluyor efendim, bir balon gibi şişiyorum çocukların elinde... Balonlar neden mutlular? Biraz daha büyüse öleceğini bile bile neden mutlu olur balon... Kafamda darmadağın konuşmalar, o kadar çok mevzu var ki içimde efendim....
     - Haddinden uzun sustuk ama sana bir sır vereceğim, tüm bu dağınıklılığa aşk iyi geliyor Atlas... Aşk, gökkuşağı Atlas. Onu görünce konuşamaz insan, omzunu sıcak bir yere verip, saatlerce onu izler de sıkılmazsın. Bazen acıkırsın, hemen yanında duran kıpkırmızı dudaklardan bir duble alırsın, doyarsın Atlas. Aşk sıkmaz, aşk karın doyurur da.
     - Her şeyin bir karşılığı olmalı. Çeklerin, günahların, belki sevapların yahut zulümlerin... Her şeyin bir karşılığı olmalı evet, ama en çok aşka karşılık verilmeli efendim. Ve buzlu rakı bardağının buğulu penceresinden bakınca bile görülüyor ki, siz en büyük ikramiyeyi kazanmış ve karşılığında bu tek kişilik delilikten kaçarak çift kişilik bir geleceği etmişsiniz. Mutluluk nasıl bir şey efendim?
     - Süreya'nın bir yalnızlık tanımı vardır, bilir misin?
     - Hayır efendim, ne haddime.
     - Yalnızlık, bir ovanın düz oluşu gibi bir şey, der Süreya.... Ankara-İstanbul seyahatlerinde gördüğüm o çırılçıplak ama insana haz vermeyen arsalar aklıma geliyor, ve sonra yalnız kaldığım o kabus saatleri.  İşte Atlas tüm bunların kalabalığında yalnızlık ne kötü, ne şeytani bir şey anlamışsındır. Yalnızlık radyasyon gibidir ve çoraktır toprakları, yeşile yer yoktur; umuda da yer yoktur yalnızlıkta.... Mutluluk nasıl bir şey diye sordun ya ; işte mutluluk bu çorak ve sapsarı ovalara,  küçük anılar dikerek bir hatıra ormanı oluşturmak ve o hatıralarda başrolü paylaştığınla birlikte o ağaçların gölgesinde sevişmektir Atlas...
    - Mutluluk bir ağacın gölgesinde sevişmek gibi bir şey, yani.
    - Sen öyle diyorsan Atlas!
    - Ben artık izin alayım Atlas.
   - Siz ne zamandır izin alır oldunuz efendimiz. başına buyruk keyfiyetçiliğiniz emekli mi oldular.
   - Herkes bir gün izin alır Atlas. Herkes.
   - Ben sizi geçireyim efendim, dağınıklığıma biraz kalabalık katmak için yine geliniz, yolu öğrendiniz artık.
   - Eyvallah.

Şaban Sarı 22.03.15


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...