Ruh Parçası #132 Dört Mevsimin Bir Gece Yarısı Hikayesi*
-Ağzımıza sıçtılar bizim dostum.Bence kocaman bir devrim yaptılar zevkçi ruhlarımızda, haberleri yok tabi bundan. Biz savaşta kaybedilmiş önemsiz şehirleriz ne de olsa; ezilmiş köylerden biriyiz. Şehirlerinde güneş doğarken, onların güzelliği bizim ağzımıza sıçtı dostum. Tek kelimeyle durum bu.
-Aslında ağzımıza bu kadınlar bir şey yapmadılar. Biz hızlı tükettik damarlarımızdaki yaşamı, bittik lan resmen heyecansızlıktan öleceğiz. Kıçımızın donduğu karlı gecelerde, ağırlaşırken gözkapaklarımız bir anda imdadımıza yetiştiler o kadar. Ölecektik hemde hiç bir şeysizlikten ölecektik ve bizi kurtardılar. Uçurumdan düşerken yakamıza taktığımız karanfiller oldular dostum, o kadar. Bizi asıl mahveden ayıldığımızda karşımızda göremediğimiz geleceğimiz oldu. Tadı damağımızda kalan sohbetler, fikirlerimizin en fiyakalı köşesine çöken hatıralar bizim sonumuz oldu. Ulan ikimizde kocaman iki hayalle uçmuş bir vaziyette boşlukta dalgalanıyoruz, o kadar. Abartma....
- Bizi belirsizlik öldürdü dostum. Çağırdığımız hiç bir geleceğe icabet etmeyen karanlık suskunlukların sebebi bunlar. Evrenin durmadan mesaj yağmuruna yakalandığımız uğursuz gecelerin suçu, suçlayacak o kadar şey arasında tabi ki en büyük suç şu fıçı kadar kocaman olan ve aklımdakileri yüreğine dökmeme sebep olan gururun suçu ; aynı senaryoları farklı kadınlarda yaşayacak kadar yakın arkadaşlarız ama ikimizinde elinde ilaç kalmamış, sarhoş olalım haydi....
- Sarhoşluğumuz içtiğimiz sıvıdan kaynaklanmıyor, duygularımız bizi uyuşturmuş. Damarlarımızda alkol değil, hüzün var dostum; aklımız bu yüzden bu kadar bulanık. Aslında ne var biliyor musun, uyuyacaksın. Birileri elbet merak edip seni arayana kadar uyuyacaksın çünkü bi uyuyunca geçiyor birde yazınca.
-İnanmak sosyal bir aktivite, toplumsal bir olayken hala, sevişmek bile dostlara danışılmadan yapılamıyor bu yüzyılda biz hala aşk, heyecan, gelecek falan diyoruz ya bırakalım bence düşünmeyi de kapanalım mağaralara. Konuşsak geçecek gibi ama görülmemiş bir kaç rüya kaldı önce. Geçecek ama, her zaman geçti; bir' olma çabası yakacak yağmurları ve yıldızlar doğacak gene, korkmuyorum ben ya sen?
-Ben korkuyorum. Bu kadar yakınına tırmanmışken aydınlık fenerlerin, patlamış bir ampul yüzünden düşecek miyim soğuk sulara, hayır. Ne ben ne sen bu kadar kolay sırt çeviremeyiz, ben korkuyorum koşarken nefesimiz kesilecek diye. Geceler bir hayli uzun artık, kim bilir hangi kaderleri planlıyor onlarda; anlayamadığım için korkuyorum, neden kaderler ayrı ayrı yaşanıyor, konuşarak anlaşılabilir, dediğin gibi.
-Sanırım dökücem içimdekileri çırılçıplak kalacak sözcükler, utanır mı insan sevdiğinden?
- İnsan yabancılarla konuşur, sevdiğine susar halbuki ne var utanacak haklısın.....
-Zaman akıyor gözlerinden, uyuyalım.
- Ölecekmiş ve geçecekmiş gibi yaşayalım, uyuyalım....
Şaban Sarı
* tamamen olmasa da çoğunluğu hayal ürünüdür, dikkatli okuyunuz, kendinizi bulunuz.
31 Ekim 2013 Perşembe
30 Ekim 2013 Çarşamba
Ruh Parçaları 125- 131
Ruh Parçaları
#125
zamanın gölgesi düştü üzerimize, üşüyorsan geleceğimi al.
#126
#125
zamanın gölgesi düştü üzerimize, üşüyorsan geleceğimi al.
#126
sığ bir nehrin yatağına uzanmış soğuk suların içinde yaşıyor gibiyim... Ürperiyor canım ölümün nefesine kulaç attıkça.. yağmurlara dokunuyorum, dökülüyor saçlarımdan yaprak yaprak düşlerim; aklım şimdi çok uzaklarda. Bekler insan, uçurumun kenarında tutunacak tek bir dalı bekler, yalan olsa da inanmak ister.
#127
hiç yanlış anlaşıldığın oldu mu? Sevmeye çalışırken, bir cümleyle öldüğün oldu mu hiç? İnandığım tüm değerlerin gece yarısı ansızın sorguya götürülüp bir daha onlardan haber alamadığın oldu mu hiç? Hiç severken unutmaya çalıştın mı? Hiç bu kadar depresif bir şair gördün mü peki?
#128
İnsan bazen, belki de çoğu zaman, ya da ne bileyim işte öyle anlarda. Bu tip belirsiz kelimelerle yoğun ya da öylesine anlam yükler bir şeylere. Değer verir yani. İnsana değer verir, hayvana değer verir, doğaya, taşlara, kitaba ve belki kendine değer verir. Sevgilisine değer verir; onu öpmek ona dokunmak bir değerdir kimisi için, bir başkası için ona dokunamamanın verdiği haz değerdir. Mezun olmak, derslerinde başarılı olmak birileri için değerken, bir başkası için hayattın sınavında kalmamak daha değerlidir... Herkesin değeri farklıyken ve bunca ayrı yüzler, fikirler kol gezerken gezegende hala "bir" yapmaya çalışmak kendini, birilerini saçmalıktır... Hele ki duyguları standartlara sığdırmaya çalışarak bunu aramak en büyük saçmalıktır; değer anlık bir şeydir, kimisi için saniye kimisi için ömür süren. Yaşasın bireysel duyguların güzelliği, hıh?
Zaten gün gelecek değer verdiğimiz ne varsa kaybolup gidecek, hiç bir şey olmazsa ölüm var; en güzel filmlerin bile bittiği, en edebi romanların sonuna dahi nokta konulduğu evrende her şeyin sonu var, var ama görmek isteyene... Bitişin o bir anlık boşluğunda anlıyor ki insan, bitmek başlamaktır... Başlamak bitmektir, böyle kördüğüm olmuş döngülerin içerisinde bir o yana bir bu yana savrulan düşlerine rağmen insan yine de umut edebiliyor... Hayret....
#129
canım acıyor. etime değil bildiğin canıma batıyor düş kırıklıklarım. doğru bildiğim bir yolda hep can kırıklarıyla yürüdüm, çırılçıplak. gülleri hiç sevmem, kasımpatı belki ya da fesleğen. canımı acıtan dostlara da yazıklar olsun... Nefesim kesiliyor, yüreğimdeki çocuğun üzerine kapatılıyor kafesim. aşina bir korku parmak uçlarımda, kelimelerimde izleri. Batıyor her harf geleceğime. etim soğuyor, canıma batıyor kıymıklar, yalan söyleyen geçmişe de yazıklar olsun!
#130
-Sıra sende.
-Düşünüyorum izin verirsen.
-Neden bu kadar çok düşünme ihtiyacı hissediyorsun ki, alt tarafı bir yaşam, hamleni yap.
-Neden mi? Elim uzanmıyor artık kırıklarına canımın, batacağı kadar battı zaman en derinime. Almam gereken derslerin pek çoğunda bir hayli başarılıydım. Umutlandıkça düştüm dizlerimin üzerine, tam uzanacakken ellere, bir tekme daha geldi göklerden. Şimdi yaşamak için düşünmezsem yarın ölümle buluşabilirim ve ben o gün yarın olmamalı.
-Bana acıtasyon yapma!
#131
Tanımsız hisler sözlüğünde aradığım manaların karşılığı olabilecek bir yerin var yaşamımda,
varlığına duacı bir mü'min gibiyim.
ama ruhumu hissedemediğin zaman beni bana bırak
kendimle yaşıyorum belli ki.
yeniden döneceğim güzelliğine.
bazen kaybolurum içinde, bulamazsın bazen beni aradığın yerde;
alışacaksın.
çok sevdiği için çok üzer insan, insanı. Sevmemeliyim belki de seni.
canımın bu kadar acıyacağı günleri hayal dahi edemezdim
günahlarımın bedeli olabilir misin meleğim?
bazen ömrüne ne anlam yüklersen yükle eksik bir yanın
sana ihtiyacım var gibiyim, anlayacağın.
noktala damarlarımı isminle, tenimde geleceğini bırak
seveceksin...
#127
hiç yanlış anlaşıldığın oldu mu? Sevmeye çalışırken, bir cümleyle öldüğün oldu mu hiç? İnandığım tüm değerlerin gece yarısı ansızın sorguya götürülüp bir daha onlardan haber alamadığın oldu mu hiç? Hiç severken unutmaya çalıştın mı? Hiç bu kadar depresif bir şair gördün mü peki?
#128
İnsan bazen, belki de çoğu zaman, ya da ne bileyim işte öyle anlarda. Bu tip belirsiz kelimelerle yoğun ya da öylesine anlam yükler bir şeylere. Değer verir yani. İnsana değer verir, hayvana değer verir, doğaya, taşlara, kitaba ve belki kendine değer verir. Sevgilisine değer verir; onu öpmek ona dokunmak bir değerdir kimisi için, bir başkası için ona dokunamamanın verdiği haz değerdir. Mezun olmak, derslerinde başarılı olmak birileri için değerken, bir başkası için hayattın sınavında kalmamak daha değerlidir... Herkesin değeri farklıyken ve bunca ayrı yüzler, fikirler kol gezerken gezegende hala "bir" yapmaya çalışmak kendini, birilerini saçmalıktır... Hele ki duyguları standartlara sığdırmaya çalışarak bunu aramak en büyük saçmalıktır; değer anlık bir şeydir, kimisi için saniye kimisi için ömür süren. Yaşasın bireysel duyguların güzelliği, hıh?
Zaten gün gelecek değer verdiğimiz ne varsa kaybolup gidecek, hiç bir şey olmazsa ölüm var; en güzel filmlerin bile bittiği, en edebi romanların sonuna dahi nokta konulduğu evrende her şeyin sonu var, var ama görmek isteyene... Bitişin o bir anlık boşluğunda anlıyor ki insan, bitmek başlamaktır... Başlamak bitmektir, böyle kördüğüm olmuş döngülerin içerisinde bir o yana bir bu yana savrulan düşlerine rağmen insan yine de umut edebiliyor... Hayret....
#129
canım acıyor. etime değil bildiğin canıma batıyor düş kırıklıklarım. doğru bildiğim bir yolda hep can kırıklarıyla yürüdüm, çırılçıplak. gülleri hiç sevmem, kasımpatı belki ya da fesleğen. canımı acıtan dostlara da yazıklar olsun... Nefesim kesiliyor, yüreğimdeki çocuğun üzerine kapatılıyor kafesim. aşina bir korku parmak uçlarımda, kelimelerimde izleri. Batıyor her harf geleceğime. etim soğuyor, canıma batıyor kıymıklar, yalan söyleyen geçmişe de yazıklar olsun!
#130
-Sıra sende.
-Düşünüyorum izin verirsen.
-Neden bu kadar çok düşünme ihtiyacı hissediyorsun ki, alt tarafı bir yaşam, hamleni yap.
-Neden mi? Elim uzanmıyor artık kırıklarına canımın, batacağı kadar battı zaman en derinime. Almam gereken derslerin pek çoğunda bir hayli başarılıydım. Umutlandıkça düştüm dizlerimin üzerine, tam uzanacakken ellere, bir tekme daha geldi göklerden. Şimdi yaşamak için düşünmezsem yarın ölümle buluşabilirim ve ben o gün yarın olmamalı.
-Bana acıtasyon yapma!
#131
Tanımsız hisler sözlüğünde aradığım manaların karşılığı olabilecek bir yerin var yaşamımda,
varlığına duacı bir mü'min gibiyim.
ama ruhumu hissedemediğin zaman beni bana bırak
kendimle yaşıyorum belli ki.
yeniden döneceğim güzelliğine.
bazen kaybolurum içinde, bulamazsın bazen beni aradığın yerde;
alışacaksın.
çok sevdiği için çok üzer insan, insanı. Sevmemeliyim belki de seni.
canımın bu kadar acıyacağı günleri hayal dahi edemezdim
günahlarımın bedeli olabilir misin meleğim?
bazen ömrüne ne anlam yüklersen yükle eksik bir yanın
sana ihtiyacım var gibiyim, anlayacağın.
noktala damarlarımı isminle, tenimde geleceğini bırak
seveceksin...
28 Ekim 2013 Pazartesi
Çimenli Filli Şiir
Çimenler de filleri sevebilir neden olmasın,
filler her şeyden habersiz göç edebilir ölümlü geleceklere...
Bir gün,
özgürlük gökyüzünden intihar ederse
ancak o zaman
yağmurlar başlar Afrika çöllerinde....
Sonra baharla birlikte yeni çimenler eski hikayelere aşık olurlar
filler ağır ağır uzaklaşırlar, ardında ezilmiş düşler...
Bir gün,
susuz yazlar yaşanır en bereketli fikirlerin yeşilliğinde,
belki o zaman
kurumuş düşler dökülür eylülün yapraklarından...
tüm emekler soğuk bir başkent gecesinde havada asılı kalır
Bu coğrafya da çimenler fillere aşıkta olamaz, hakları yok.
toprağın günahlarını örter çimenler
bir gün,
tüm filler suya hasret kaldıkların bir gün
geç kalırlar ölümlü çimenleri fark etmeye.
Şaban Sarı
27 Ekim 2013 Pazar
Ruh Parçası #124 Sessiz Bir Ölümden önce Veda Etmek İstediğim Kadınlar Var.
Ruh Parçası #124
Sessiz Bir Ölümden önce Veda Etmek İstediğim Kadınlar Var....
Aklımın dağınıklığında hala bir umutla en sevdiğim geleceği aramam çok yoruyor beni. Düşünmekten, özellikle sonu nereye gidecek belli olmayan kaderleri düşünmekten çok yoruldum.İçimde bilmediğim bir yerlerde saklanan hislerimin kırıntılarını yazmaya da korkuyorum artık. Umuda sarılıp karşıma hiç beklemediğim yerden çıkan heyecan, kelimelerimin de kafasını karıştırdı. Aklımdaki bulanık düşleri ne zaman dökmeye çalışsam, cümlelerim bir şekilde senin yörüngende kayıp bir yıldız oluyor... Kendi oyunumda kendime yeniliyorum ve artık yazmaktan da korkuyorum. Ölebilirim. Bu ölüm sessizliğinde, bilmediğim bu yaşamın düşü içerisinde ansızın sesim soluğum kesilebilir. Her şey yarım kalabilir....
Beynimin içinde ağını ören bu kader, yaşanmış zamanlardan kalma acılarla süslüyor fikirlerimin duvarlarını. Hayalgücümün tablolarının dili tutulmuş, lafını esirger olmuş dudaklarımdan. Korku ülkesinin sessiz bir vatandaşı olarak kendi deliliğimde boğulacağım sanırım... Artık afilli laflar edemiyorum, demek istediklerimi gizli bir kitaba bırakıyorum. Gözlerim de o kadar dalgınlar ki başka hikayelere de ortak olamıyorum, kusura bakmayın ama sanırım eski günlerdeki gibi geçmesini bekleyeceğim bir köşe de. İkinci kez pişman olacağım adım gibi biliyorum geleceği kaçırdığım için ama tanıdık birinin de dediği gibi; ciddi zamanlama problemlerim var. Yanlış zamanda yanlış yerlerde heyecanı buluyorum, ben kendime naptıysam hep bunu ararken yaptım ve ardıma bakmadan kaçmaya çalışıyorum sanki söylesem dilimdeki son sevda sözlerimi, kuşlar uçacak ve gidecek oda.... Bir kere kaybetmişsen kelimelerini, yolun bitme ihtimaline katlanamıyorum artık....
Güldüğüme bakma, gönül sancım başladı gene. Denedikçe yanıldığım, onurlu yaralar edindiğim zamanlardan kalma bir hatıra, heyecanına karışıyor. Haberin yok ama senin haricinde herkes tanıyor içimdeki yerini. Takdire şayan övgüler alıyorsun haberin olsun ve adın ne zaman geçse soğuk düşler damlıyor alnımdan, ağlasam geçer mi Tanrım?
Cehennemin kapılarını merak ederken işlediğim günahlar öğretti ki, aşk iki insanın birbirinin zamanından çalmasını yasaklıyor, kaçıyorum bu yüzden. Gururlu bir şehre taşınacağım; asla gelecek sezon ekranlarda yer almayacak bir senaryoya inanmakla ne kadar hata yaptığımı biliyorum. Tadı damağımda misafir zamanlarımın ancak senin için her sabah pencereni aşındıran basit bir meltemden öte değil ismim. Gitmem gerek.... Ve eminim ki tüm bu günahların bedelini ödemek için uykudan uyanır uyanmaz bir sabah vakti, ikinci kez çaldım kapını; şimdi her gitmek istediğimde karşıma çıkıyor güzelliğin, Tanrım bu kadar acıdan sonra cenneti görebilir miyim? Hayır Tanrım, onun cennet olduğuna inanmayacağım, artık sahnelenmeyecek oyunlarda başrol olmaktan çok yoruldum, anlıyor musun?
Hep kendimi ararken merak ettim, bir insan bambaşka bir insanın ayak seslerini nasıl gözler, nasıl hasretle bir yudum sohbetini bekler, diye. Şimdi anladım ki kendimi ararken ne çok kaçırmışım sevdaları. Tam kendimi suretinde bulmuşken berrak bir aynanın karşısında, uğursuz bir belirsizlik bozdu büyüyü. Kendime dönmeye o kadar hazırdım ki hemde seninle.... Görüyorsun ki kelimelerim yine seni bulmayı başardılar. Sesimden çok onlarla konuştun ne de olsa....
Öğrendim ki sevmeye engel değil tanımadığım üçüncü tekil şahıslar ve öğrendim ki umuttur yaşatan da öldüren de insanı.... Birini sevmek için iki kişiye ihtiyacı yok der eski mevlevi şeyhleri oysa ne çok yanılmışlar,Sevgili'nin aşkına giderken ikinci bir güzelliğe ihtiyacı var en kara düşlerin bile... Bekleme sevgilim, yolunu kaybetmiş bülbül gibi, gül rengi şaraplarda öleceğim....
Daha çok söz edilir de üzerine alınmanı istemiyorum, diyeceklerimi gül güzeli yüzüne saklamakta inatçıyım, hem gittikçe melankolikleşen gecemi seninle daha da derinleştirmek istemiyorum, izninle susuyorum, yine.
Şaban Sarı
22 Ekim 2013 Salı
Ruh Parçaları #123 Tanrım Orada Mısın?
Ruh Parçası #123 Tanrım Orada Mısın?
Aydınlık bir geleceğin perdelerini aralamak için bu karanlık koridordan geçmeliyim. Ellerimden tutar mısın bayan Tanrım, yoksa sende tüm sevdiklerim gibi beni yolun sonunda mı karşılayacaksın? Kaderine terk edilmiş metruk bir ev gibiyim, korkuyorum Tanrım. Korkuyorum, duyuyor musun aklımın seslerini. Takvimlerden dökülen anılarımın yaprakları merdivenlerde ruh gibi bekliyorlar. Ömrümün satır aralarında bir komploya hazırlanıyor olabilir ölümler... Önyargıların çığlıkları çekip alıyor üzerimden geleceğin örtüsünü; kuralların dalları kesiyor etimi, sökük hayalleri yamama telaşında hala ruhum; riyakar sözlerin gölgesinde üşüyorken, sevecekmiş gibi bakan gözler var karanlıkta; ölecek gibiyim Tanrım... Buz gibi ve zehirli bir ağızdan umut içiyorum, içer içmez bir ayaz düşlerimi titretiyor, yolun sonuna gelebildim mi Tanrım?
Kimse(m) yok mu Tanrım? Kaderime ortak bir heyecan bulamaz mıyız bu saatte bana uygun? Senin de mi saatin çoktan yasak? Tanrım, gittiği yere kadar dayanamayabilirim, izninle dökebilir miyim dilimdekileri? Yoksa dilsiz bir peygamber mi olacağım sessizlik ülkesinde yine? Kelimelerimi üzerine alınma Tanrım ama bokunu çıkartıyorsun artık! Nereye Tanrım, bir dakika nereye! Nereye götürüyorsun sevdiklerimi de? Havada asılıyken yüzmeye mi çalışıyorum sence de? Yüksek duvarların ardından umut doğarsa kıyamet alameti mi sayılır? Tanrım tüm bu rüyalarımı sadece suya mı yazıyorum. Beyhude bir telaş içerisinde, bu karanlık ormandaki bataklıkta aşk'ı aramak çok mu saçma sence de?
Dönemem Tanrım bu yoldan, dönemem üzerim çok günahlı ama sil baştan sevebilir misin ömrümü Tanrım?
Sabrımı avutmaya yetecek kadar senaryom kalmadı Tanrım, ölecek gibiyim... Söyler misin, daha çok var mı cennetin kapılarına Tanrım! Tanrım! orada mısın Tanrım...
Şaban Sarı
fb/ Sbn.Sari
Twitter/ SbnSari8
Aydınlık bir geleceğin perdelerini aralamak için bu karanlık koridordan geçmeliyim. Ellerimden tutar mısın bayan Tanrım, yoksa sende tüm sevdiklerim gibi beni yolun sonunda mı karşılayacaksın? Kaderine terk edilmiş metruk bir ev gibiyim, korkuyorum Tanrım. Korkuyorum, duyuyor musun aklımın seslerini. Takvimlerden dökülen anılarımın yaprakları merdivenlerde ruh gibi bekliyorlar. Ömrümün satır aralarında bir komploya hazırlanıyor olabilir ölümler... Önyargıların çığlıkları çekip alıyor üzerimden geleceğin örtüsünü; kuralların dalları kesiyor etimi, sökük hayalleri yamama telaşında hala ruhum; riyakar sözlerin gölgesinde üşüyorken, sevecekmiş gibi bakan gözler var karanlıkta; ölecek gibiyim Tanrım... Buz gibi ve zehirli bir ağızdan umut içiyorum, içer içmez bir ayaz düşlerimi titretiyor, yolun sonuna gelebildim mi Tanrım?
Kimse(m) yok mu Tanrım? Kaderime ortak bir heyecan bulamaz mıyız bu saatte bana uygun? Senin de mi saatin çoktan yasak? Tanrım, gittiği yere kadar dayanamayabilirim, izninle dökebilir miyim dilimdekileri? Yoksa dilsiz bir peygamber mi olacağım sessizlik ülkesinde yine? Kelimelerimi üzerine alınma Tanrım ama bokunu çıkartıyorsun artık! Nereye Tanrım, bir dakika nereye! Nereye götürüyorsun sevdiklerimi de? Havada asılıyken yüzmeye mi çalışıyorum sence de? Yüksek duvarların ardından umut doğarsa kıyamet alameti mi sayılır? Tanrım tüm bu rüyalarımı sadece suya mı yazıyorum. Beyhude bir telaş içerisinde, bu karanlık ormandaki bataklıkta aşk'ı aramak çok mu saçma sence de?
Dönemem Tanrım bu yoldan, dönemem üzerim çok günahlı ama sil baştan sevebilir misin ömrümü Tanrım?
Sabrımı avutmaya yetecek kadar senaryom kalmadı Tanrım, ölecek gibiyim... Söyler misin, daha çok var mı cennetin kapılarına Tanrım! Tanrım! orada mısın Tanrım...
Şaban Sarı
fb/ Sbn.Sari
Twitter/ SbnSari8
20 Ekim 2013 Pazar
HÜZÜN SAATLERİNDE
HÜZÜN
SAATLERİNDE
Gece lanetli bir vakit bu şehrin üzerinde asılı dururken
Karanlığın nelere gebe olduğundan kader bile bihaber bu saatlerde
Uykusu kaçık akıllıların işi bu bekleyiş
Gözü kara korkakların sabrı bu haykırış
Zalim yüreklerin şefkati bu sözler
Aşkın tıkırtıları hepsi, bu hüzün saatlerinde
Bu hüzün saatlerinde takılı kalıyor akrebin gözü güzelliğinde
Görüyorsun işte zaman dahi tutuk senin karşında
Kadranın gönlü el vermiyor bir saniyede geçip gitmeyi
Boğaza düğümlenmiş sevda sözlerinin tutsaklığını gördükçe
Aksa sabaha varacak an dinecek bu lanetin sızıları
Aksa geceye varacak yine zaman akacak açık yaralarından yaşam
Bekleyecek oysa ruh takvim yapraklarının başında umutla- kalem
sürçmesi işte- umutsuzlukla
Sözler asla söylenemeyecek ölü cümleler yazılamayacak gerçek hisler
Ertelenmiş bir gelecek uzatılmış bir hasret ve sabırlı bir düş
Akamamış gözyaşları kurumayan mürekkebin veda damlası ve kaderin
cilvesi
Bu hüzün saatinde can evine sığınmışlılar
Susuyorlar yas’lı bir yüreğin pişman bakışlarında çaresiz
Asla arkası gelmeyecek yarınların onunla
İnadı inat huzurun bu ülkenin sınırlarına uğramayacak
Vakit kaça dönerse dönsün küre’de
Saat hep yüzün yürekte
Uzun uzadıya anlatılmalı ihtimallerin düşü
Çünkü olmayacak duaların son kabul tarihi de doldu artık
Ne kadar istersen iste geleceği biriyle
Bu cennette zor, zor seninle iki cihanda bir yakada buluşma
ihtimali
Sen nereye kaçarsan kaç karanlıkta
Ben hep o hüzün saatinde saygı duruşunda
İster git ister sev ister sus
Ama bil vakit burada yüzündeki hüzün
Gönül sancım nisan yağmuru kadar kısa düşüm
Toprak kokunu unuttun geçip giderken şehrimden
Baharı bıraktın üzerimde ve yine de kış soğuk geçiyor içimdeki
yokluğunda
Zamansız yağdım rahmet kapılarından yüreğine biliyorum
Hiç yakışmadı bana baharın onu da biliyorum
Çünkü bahar en çok sana yakışır
Ben yine kışı alayım.
Aşk gibi bir ateşin içinde üşüyorsa ten
Vakitlerden hüzün vaktidir kesin
Tan karanlığın içini ürpertiyorsa sol boşluğu yalnızlığın
Vakitlerde hüzün vaktidir kesin.
Tüm verdiğim huzursuzluğun bir özrü olarak
Geride bırakırken umudumu yatağında,
Son bir veda cümlesi koyuyorum başına
“şakadan daha ciddi bir nisan’dır aşk”
Öptüm yokluğunu giderken
Sen rahat uyu, daha erken vakit: hüzün saatlerinde!
Şaban Sarı
18 Ekim 2013 Cuma
Ruh Parçaları #122 "Bir Deli Ütopya"
BİR DELİ ÜTOPYA
Kendini yağmurun kollarına bırakmış bir başkent gecesinde, bedenine hapsolmuş
bir ruhun düşünü anlatacağım size. Tüm
yaşamlar bir hayal ürünü olduğundan; bu ütopyadaki tüm kişilerin
gerçekle uzaktan yakından alakası yoktur!
“ Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Kördüğüm etmeden iki kader nasıl ortak bir yolda buluşur anlamadım hiç. Bir şey soran gözlerle bakma ben sadece susmaktan yoruldum o kadar...
Her şeyin başladığı şehre gitmek istedim seninle. Her şeyin başladığı şehrin orası olduğunu, seni düşünürken buldum üstelik; tüm senaryolar yaşanmış ve tüm ölümler uğurlanmıştı bir gece yarısı. Sıkılmış yıldızlara bakarken bir düş gördüm... Evet itiraf ediyorum: ben gece yarıları sadece seni düşünüyorum. Bu kadar açık sözlü olduğuma bakma bu gece tutamayacağım dilimi ama biliyorsun normalde artık susmayı tercih ediyorum. Neyse çok uzatmadan;
Her şeyin başladığı şehirde benim en güzel ve en kötü zamanlarım saklı. Her sokak ve cadde de tanıdık bir koku, eski bir anı saklı; bunu şimdi ve seninle fark ettim. Seninle bir gece yarısı şehri bir baştan bir başa dolaşırken fark ettim. Aklımın satır aralarında tozlu defterleri kurcalarken gördüğünde beni, anlamış olmalısın günahlarımı da sevaplarımı da... Çok kirliyim üstüm başım geçmiş kokuyor, herkesten daha masumum oysa... Sustuğum ve korkuluklarımın ardına da o günlerde saklandım.... Şimdi daha çok tanıyorsun maskelerimi...
Her şeyin başladığı şehre gitmek istedim seninle. Her şeyin başladığı şehrin orası olduğunu, seni düşünürken buldum üstelik; tüm senaryolar yaşanmış ve tüm ölümler uğurlanmıştı bir gece yarısı. Sıkılmış yıldızlara bakarken bir düş gördüm... Evet itiraf ediyorum: ben gece yarıları sadece seni düşünüyorum. Bu kadar açık sözlü olduğuma bakma bu gece tutamayacağım dilimi ama biliyorsun normalde artık susmayı tercih ediyorum. Neyse çok uzatmadan;
Her şeyin başladığı şehirde benim en güzel ve en kötü zamanlarım saklı. Her sokak ve cadde de tanıdık bir koku, eski bir anı saklı; bunu şimdi ve seninle fark ettim. Seninle bir gece yarısı şehri bir baştan bir başa dolaşırken fark ettim. Aklımın satır aralarında tozlu defterleri kurcalarken gördüğünde beni, anlamış olmalısın günahlarımı da sevaplarımı da... Çok kirliyim üstüm başım geçmiş kokuyor, herkesten daha masumum oysa... Sustuğum ve korkuluklarımın ardına da o günlerde saklandım.... Şimdi daha çok tanıyorsun maskelerimi...
Ben en mutlu günlerimi de, en
kötü saatlerimi de bu gökyüzüne emanet bıraktım. Deli şairliğimi de, dostluğu
da, sevgiyi de bu caddelerde tanıdım. Tüm günahlarımın bedelinin ödenmesi
gerektiğini, cehennemin kapılarından geçmeden cennete varılamayacağını;
kargacık burgacık bir yaşamın alelacele doldurduğum sayfaların kapatılması
gerektiğini; fikirlerimin eteklerindeki geçmiş izlerinin temizlenmesinin ancak
bu şehre seninle dönerek mümkün olabileceğini; ve bunun gibi pek çok noktalı
virgülle kesilmiş heveslerin ancak seninle son bulabileceğini fark ettim. Bundan daha iyi de temiz
bir başlangıç düşünemiyorum. “ dediğinde
adam derin bir nefes alıp sustu tekrar...
Bu ütopyada yeri olmadığını
düşünen yağmur yüzlü kadın, yine sessiz bir rol alıyordu bu oyunun başrolünde. Uzadıkça uzuyordu
sohbet zamanın gölgesinde, ölümüne...
Havadan derin bir nefes doldurup
ciğerlerine “ peki şimdi benden ne cevap duymak istiyorsun? Ne istiyorsun
benden” diye endişeli bir cümle bıraktı yavaşça göğe.
“ Senden ne istediğim…
Heyecanımı dualara yazmaktan, aklı başında sohbetlerde senden bahsetmekten bunu hiç düşünmedim. Sadece bilmeni istedim; Sen o en heyecanlı kaderlerden birinde bana; Tanrının bana göstermeye çalıştığı, bildiğim ama adını koyamadığım tüm duyguların tanımını gösterdin. Sanki gözlerimin önündeki perde kalktı, o kadar. O en büyük duyguyu hissetmek, öyle bir şeydin işte. Ölümsüz bir düşte olabilir varlığın, uyandığımda asla hatırlamayacağım tatlı bir rüya da. Sadece bil istedim o kadar. Bundan sonrası senin hayatın. Ben sende O’na ulaştım, karanlık ormanımdaki ışık oldun....Teşekkür ederim. Sen sevme beni ama gitme de. Birlikte olmak ciddi bir hayal ben sadece bil istedim ütopyamı. Ben sadece şunu bil istedim, ne zaman olursa olsun hatırla diye; sen bir adama Aşk’ı öğrettin.”
Sözlerini gerçeğe dökemeden geçti mevsimler...
Heyecanımı dualara yazmaktan, aklı başında sohbetlerde senden bahsetmekten bunu hiç düşünmedim. Sadece bilmeni istedim; Sen o en heyecanlı kaderlerden birinde bana; Tanrının bana göstermeye çalıştığı, bildiğim ama adını koyamadığım tüm duyguların tanımını gösterdin. Sanki gözlerimin önündeki perde kalktı, o kadar. O en büyük duyguyu hissetmek, öyle bir şeydin işte. Ölümsüz bir düşte olabilir varlığın, uyandığımda asla hatırlamayacağım tatlı bir rüya da. Sadece bil istedim o kadar. Bundan sonrası senin hayatın. Ben sende O’na ulaştım, karanlık ormanımdaki ışık oldun....Teşekkür ederim. Sen sevme beni ama gitme de. Birlikte olmak ciddi bir hayal ben sadece bil istedim ütopyamı. Ben sadece şunu bil istedim, ne zaman olursa olsun hatırla diye; sen bir adama Aşk’ı öğrettin.”
Sözlerini gerçeğe dökemeden geçti mevsimler...
Çünkü cevap
beklemeye vakti yoktu ölümün. Heyecandan ölen bir gökyüzü yağmur bırakıyordu
umutlu yarınlara, o kadar….
Şaban Sarı
Şaban Sarı
12 Ekim 2013 Cumartesi
Ruh Parçaları #121
Ruh Parçası #121
- Nereden geliyorsun bu saatte, üstün başın gelecek kokuyor?
Üstelik yanağındaki o gülümseme de nereden çıktı?
- Anlatsam da inanmazsın. Hiçbir sözlükte içimdeki baharı
anlatmaya yetecek sözcük yoktur….
-O zaman bir duble rakı koy da açılınca dökersin dilinin
altındaki itirafları, haydi….
(sessizliğimdeki tıkırtılar geceye nasıl da yakışıyor,
yıldızlar aydınlatıyor masamı her gece…)
-Hiç bitmesin istediğin bir düşün tam ortasında, zorunda olduğun için uyanıyorsun ve aklının tadında
yarım kalmış bir heyecan. Aklına
getirmeye çalıştıkça o an’ı ; kendi inanmak istediğin senaryoya inanıyorsun ve
Atlas, en çok bu soru kaçırtıyor aklımı:
acaba doğru mu gördüm?
- Ben böyle fani işlerden anlamam ama fikrimi soracak
olursan cebinde sakladığın kelimeleri yoluna
serpmelisin. Bırak emeğinle ve heyecanınla hazırlanmış bu yolda yürümek ya da
yürümemek kararını o versin…
-Hazır değilim Atlas, anlıyor musun hazır değilim. Bu kadar
korumuşken zamanı, soldurmadan yaşamını canlı kalabilmişken ,yolumdan geri
dönme ihtimali bile beni korkutmaya yetiyor; ilk düşüşümde kalkacak gücüm vardı
ama bir kez daha kalkabilir miyim bilmiyorum… Ne umutlanabiliyorum üzerimdeki
gelecek kokusuna rağmen ne de vazgeçebiliyorum tadımdaki sohbetinden….
-Ah benim deli beyim, eğer yanlış durakta karşılaşmış iki
kaderse ruhlarınız, birbirinizin vaktinden çalmaya hakkınız yok, yaşam anlık
bir dalgınlığı ömür boyu affetmeyebilir çünkü. Ya ilk durakta inmelisiniz çok
uzaklaşmadan kendinizden ya da
söylemelisiniz aklınızdaki tüm patikaları ve yarın birlikte bir ömre mi yoksa
ayrı kaderlere mi devam edeceğinizi bilmelisiniz. Bu belirsizlik seni daha da
delirticek biliyorum, bu kez farklı tadın ama ölürsen hiçbir Tanrı kaldıramaz
seni…
-Tüm dualarımın ilk cümlesi adı olmuş, farkında değilim.
Göğe kaçak çıktığım fikirlerimde hep silüeti, uzanmış çocukluğumla bulutlarda
hayalgücü yarıştırırken ben hep ona benzetiyorum bulutları… Alışık değilim
böyle sarhoşluklara, güzelliği çarpıyor ; öleceksem böyle bir zevkten ölmek
isterim Evlat…
-Nereye kadar sürecek bu sarhoşluk efendim? Boğazından damarlarına akan zamana dayanacak
gücün yok, yıkık dökük hayallerin arasında soğumaya yüz tutmuş bir bedenle daha
ne kadar kovalayabilirsin saçlarındaki kelebekleri… Ölüyorsunuz efendim
farkında değil misiniz?
- Ölmekse böyle heyecandan ölmek olmalı ve Eylül ayı
vedaların ayıdır. Tüm aydınlık ruhlar birer birer cennetlerine yol alırken ben
hiç tanımadığım bir mevsimin koynunda onlara katılmışım çok mu? Ben Eylüllere
anılarımı gömdüm, hikayelerimi sakladım bir ömrü daha uğurlamışım çok mu ?
- Dokunamadığın umutlar yapraklarını döküyor. Çıplak bir
ağaç gibi kışa hazırlıyorsun ince
bedenini; kış bir hayli yalnız geçicek dallarındaki yarınlar kırılır dayanamaz
buna. Güneş ısıtmıyor tenini, karanlık mağaralardan kaçman gerek. Sözlerinin
ışığında ilerlemelisin, konuş efendim konuş, siz susarsanız ölür doğanız…. Ne
Eylüller ardınızdan sizi hatırlar ne eski heyecanlar; tüm sevdiklerinizi
önünüzde taşıyın efendimiz…
- Konuşmaya nereden başlayacağımı bilmiyorum, bazen sen
kadar yakınken bana, bazense birkaç galaksi var sanki aramızda. Tam “işte bu,
şimdi” diyorum ama bu kez paçamdan kocaman bir korku tutuyor. Aşk korkaklara
göre bir heyecan değil, bunu hep ben söyledim ama birinin değerini kaybetmeden
anlayabilmek korkaklık sayılmaz. Dudaklarımdan yanlış, istemediği bir kelime
kaçsa, kazayla sanki büyüsü bozulacak ve düşümden uyanacağım. İşte o zaman
konuşmak isteyeceğimi hiç sanmıyorum; uzattıkça uzatıyorum geceleri , ben kendi
dünyamda kurduğum geleceğe inanıyorum;
beni sevmesini ya da yolumda yürümesini istemiyorum evlat; ben sadece
beni bu düşten uyandırmadan, gitmek tek çaresiyse sessizce gitmesini istiyorum.
-Peki ya o size gelmek için mevsiminizi bekliyorsa efendim.
Değerli yalnızlığınıza dokunmaktan
korkuyor, sözleriyle sizi incitmekten çekiniyorsa? Bilemezsiniz efendim,
konuşmadan, yastık altında sakladığınız cümleleri gün yüzüne çıkartmadan
ölemezsiniz!
- Sevmek ya da sevilmemek ; bütün mesele konuşabilmekte!
- Tanrı aşkına bırakınız bu kıvrak cümleleri de soruma cevap
veriniz; bahsettiğiniz üzere aynada kendinizi görmüş gibisiniz, gerçekten ya
sizin kadar yorgunsa?
- Bir ömre geç kaldıktan sonra ikinci kez kapısını
aşındırmak ağır geliyor anlıyor musun. Kapı ardına kadar açık kalsa, aşka davet
edilsem de belirsiz bir heyecan adımlarıma pranga olur; gidemem. Ellerimden
tutacak kadar hazır değiliz belki de en iyisi kelebeğin kanatlarındaki renkli
heyecanımın güneyde bir fırtınaya kapılmasını beklemek. Zamana hiç
güvenmiyorum, hep geç kalıyorum ömrümün baharlarına ama başka çarem yok,
anlıyor musun….
- Bir kez daha cesur bir savaş vermek yerine yine susmayı
tercih ediyorsunuz efendim, size hiç yakışmıyor. Aldığınız yaralar sizi çok
değiştirdi, farkında mısınız?
-Farkında olmam yaralarımın sızısını dindirmiyor.
Kaybettiklerimi geri getirmiyor, bu saatten sonra pişman da olmayacağım; tüm
kararlarıma olduğu gibi bir sevdanın daha ölümüne saygı duymalısın Atlas!
-Ama efendim
-Aması falan yok Atlas. Bırak kendi inandığım heyecanla
yaşamayı öğreneyim, bırak ben sevildiğime inanayım başkası hiç bilmesin. Bırak
bir gece yarısı gökyüzünde bir yıldız olayım ama bırak kimse beni öldürmesin,
bırak onu ben yapayım!
-Peki efendim, hayatınızdaki pişmanlıklarda bol şans, bana
müsaade, lütfen
- Varlığına Atlas, Kimseye diyemediklerimin bi kısmını
dinleyen varlığına!!!
Şaban Sarı
3 Ekim 2013 Perşembe
EYLÜL'E ŞİİR
EYLÜL’E ŞİİR
Tüm Eylül’lerin ölüm, doğum ve
sevdalarına
1
Bulutların sırtında ağır
ölümlerin mevsimi.
Karanlık coğrafyalarımda
azrailler kol geziyor,
Rüyalarımın ensesinden
yakalamışlar; korkuyorum vakitsiz göçlerden.
Geç kalmaktan da korkuyorum en sevdiğim
ömre…
Soğuk yaşlar kurak duygularımda,
toprak kokusuna karışan sesine hasret,
Saçların bereketli göklere
benziyor üstelik.
Aydınlık ruhlar uğurlanırken,
teninden yağmurlar eksik olmuyor
Benim tüm şehirlerim biraz aşık…
2
Güzler dökülüyor damla damla yanaklarımızda
Yollar aramızda tarifsiz uzuyor,
Uzaklarda kaldı o en sevdiğimiz tanıdık sözlerle yaptığımız
sohbetler.
Zaman yapraklarını dökerken,
Sensiz sokaklarda
Bir bulutun canı yanıyor ve çocuklar masumiyet uykularında
anlatıyorlar bu korkuları.
Ölümün elinde tuttuğu yorgun ülkelerde tükeniyor umutlar,
özlem bulutları tüm çatıların üzerinde.
3
Eylül’ün göçmen kuşları taşırken geri hükümsüz ruhlarımızı
Şehirler bereketli sevişmelere hazırlanıyordu.
Kökleri durmuş ve unutulmuşken saatler , fırsat bu fırsat
Bağımsız huzurların içinde uzanabiliriz tüm yasaklara,
korkusuzca.
4
Bir kelebeğin ömrü kadar uzun ve turuncu bir günde
Ölümsüz güzelliğini pencereme getiren serin bir meltemdi,
gördüm.
Ardına bile bakmadan bir gökkuşağına gittin sen, anlamadım
Kırık kanatlı bir kırlangıç kadar öksüzdü tüm Eylüllerim
şimdi!
Dünya bahçesinde kuru bir sevda ağacına bağlı dileklerden
biri senken
Gün geceye döndükçe soğuyor heyecanlar, avucumda ölüyor en
çok sana yakışan gelecek
Tüm sıcak renkler Ekim’e doğru soğurken, sen gitme !
5
Öyle bir Eylül ki bu, yeniden alevleniyor küller
Tek başına bir mevsimi sırtlamış gidiyor…
Ardında tüm hüzünlü ruhlar, hepsinin göğsünde koca bir
yalnızlık yıldızı!
Tüm bu dağınık heyecanların arasında en sevdiğimdir ellerin.
Bulamıyorum kalabalık caddelerde gözlerini….
Kıvrak bir ses doluyor ruhuma, umutlanmamak elde değil
Turuncu günölümlerinde sevebilir miyim güzelliğini tüm
mevsimler boyunca?
6
Canına rakı kaçmış saatlerde adını duyurmaya çalışsam
Tanrıya
Cevap verir misin aşka?
Romantik ölümlerde ağır ağır eriyor mumlar,
Böyle gecelere katıl kelimelerime.
Dökül dualarımdan dudaklarımın yollarına …
Bekliyorum Bayan Tanrı, beni bulduğun yorgun Eylüllerin
üzerinde…
7
Anlatacaklarım varken daha güzelliğine, kıskanç bir şehir
girebilir aramıza
Sevdiklerim ne kadar sevdiysem o kadar uzak, daima!
Sabırsız heyecanların içinden sesleniyorum:
İnadını çıkart Ey Eylül!
Bilmediğin o kadar ölüm var ki cebimde
Günahlarımın bedeli olmak da var kaderinde
Temizlendiğim gün olmak da…
8
Ve uzun bir ömrün yaprak dökümleri ardımda kaldı
Sonsuz bir Eylül bitiyor bu şehirlerde üstelik!
Şaban SARI
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)