Pages

Ads 468x60px

28 Kasım 2012 Çarşamba

Ruh Parçaları #23

#23  
   yine aşk üzerine yazacağım zaten herkes aşıkken(!) başka ne üzerine yazılabilir ki? günlerdir aklımda Cemal Süreya'nın şu dizeleri dolanıyor
"daha nen olayım isterdin?
onursuzunum senin!"
       insan şu dünyada inançları ve onurundan başka ne için vardır ki? ve bu sahip olduğu en değerli hissiyatı, inancın bir alt basamağı olan "aşk" için yok edebilmeli mi?
-evet?

aşk; en kutsal duygu. herkesin ölmeden önce yapılması gerekenler listesinin belki de en başında bulunan madde: "aşık olmak". Belki bu yüzyılda ona ulaşmak çok zor olsa da hala umut var; dünya döndükçe! Çünkü Adem'le Havva kovulduğunda cennet'ten yürekleri de ikiye bölündü ve Adem, aşkı için Yar'ı için tek başına kainatı arşınladı ve sonraki nesillere de "eşinizi bulun" öğüdünde bulundu! deneme-yanılmalarla, tensel ilişkilerle aransa da aşk, hala bir yanımız eksik. Bir yap-boz'un o en ortasındaki  tek eksik parça aşk...  ve teni değil ruhu heyecanlandıran biri için hiç bir duygu daha baskın olamaz: onur dahil! Gerçeğin peşinde Yaradanı ararken aşktan geçmemek olmaz ve aşk için her şey mübahtır! Gurura ve kibre, onura ve utanmaya  hiç gerek yok; sen sev onurunla, hatta onursuzluğunla, o'nun sevmemesi onun yüzsüzlüğü! Sevmek peşinde harcanan zamana da acıma; çünkü her yanılma da  onurlu bir aşka sürükler seni... "Seviyorsan git konuş bence."

-hayır?
aşka inanan yüreklerde artık aşka inanmaz oldu. Öldü artık  aşk ve şehvete bıraktı yerini oysa kimse bilmiyor aşksız şehvet olsa da şehvetsiz aşk olmaz! Tadını bilmeden yemediğin bir yemeği, tattığında en sevdiğin yemek olması gibi: aşk'ı tatmadan gerçek şehvete ulaşılamaz.  fakat bu düşünceler fikirlerimizde kaldı ve örümcek ağlarıyla örtüldü üzeri. Onurumuzu ayaklar altına alıpta her şeyin sahteleştiği dünyada gerçek aşka inanmak çok onursuzca; onur kaç kadınla yattığın şimdi.... Tek bir yüreğe demir atmak, bir yastıkta kocamak için bir kadının/erkeğin peşinde onursuzca koşmak, insanoğluna yakışmıyor; ağına kolayca takılan ve en kısa sürede seninle sevişecek teni bulmak gerek. Seviyorsan, onursuzluk edipte söyleme sakın çünkü karşındaki seni anlamaz, aşağılar, dalga geçer ve sen kırık bir onurla sevişmeye çalışırsın kirli çarşaflarda...

------

"daha nen olayım isterdin
onursuzunum senin" dolanıyor günlerdir aklımda, kovdukça yakınlaşan bir kuş gibi tünüyor fikirlerime:

cevabını bilmediğim sorular geliyor aklıma, yaşadıkça öğrenmektir hayat; bekliyorum .....
 "Ş"aban "S"arı




27 Kasım 2012 Salı

Ruh Parçaları #22


#22
başkaları için yaşama telaşında unuttuğumuz biri var, hep eteğimizden çekiştiriyor farketmemiz ve hayatı biraz da onun için yaşamamız için çırpınan: kendimiz... hep birilerinin gözüne girme, birilerini etkileme ve memnun etme karmaşıklığı içerisinde tercihlerimizi, zevklerimizi hatta düşüncelerimizi şekillendiriyoruz fakat aynanın karşısına geçipte "sen ne istiyorsun" demekten çok uzağız.. hiç tanımadığımız biri için zevklerimizden dahi vazgeçebiliriz, prensiblerimizden taviz verebiliriz; sonra da biz olmayan bir ruha insanların saygı duymasını isteriz: kusura bakmayın ama tüm dünya sizin önünüzde eğilse de ayakta kalan siz olduktan sonra bunun hiç bir önemi yok. birey olarak var olma çabamız hep kendi özgürlüğümüzün ve arzularımızın doğrultusunda, kimseye yama olma gayesi içerisinde olmadan sağlanabilir; kendin ol, yansıman sahte olmasın zaten gerçek gelir seni bulur...
Ş"S

26 Kasım 2012 Pazartesi

Ruh Parçaları #21


#21 Antidepresan
zaman... hiç bir şeyin ilacı değildir zaman, sadece acılarımızı biraz azaltsın diye yaratılmış bir kavramdır, çünkü gerçek bir acı asla izini kaybettirmez. zaman sadece avutur anlayacağınız, tüm hatalarımız, pişmanlıklarımız ve hüzünlerimiz hala ilk günkü tazeliğiyle bir yerlerde bekliyor ve tek bir söz, dinlediğiniz bir şarkı, izlediğiniz bir film, gördüğünüz bir olay size bunu hatırlatmak için fırsat kollar yani  zaman aslında ilaç değil, zehirdir!
geçmiş zamanı düşününce, yılın hep bu zamanlarında bir yalnızlığa düşüyorum, belki ölen mevsime inat bir aşk büyütmek istiyorum, belki başka türlü bir duygunun ruh haline bürünmeye zorluyorum kendimi, bilinçsizce fakat değişmeyen tek şey hala bu kalabalıkta bir başıma kalabiliyor olmam. sonbaharı suçlamıyorum ya da kasımı, bence tüm suç insanın; çünkü mutlu olacağız derken, mutlu olmamak için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz.sonra da yanlış zaman, yanlış kişi tavırlarına giriyoruz, ütopik düşlerin üzerinde yüzmeye devam ediyoruz; kimsenin ayağı yere sağlam basmıyor, başında kavak yelleriyle duygunun peşinde koşuyor ama bu duygu sanıldığı gibi aşk değil; şehvet! karıştırıyoruz. belki de bu ayrımın farkında olduğum için yılın hep bu mevsiminde sıkılıyorum yalnız kalmaktan, farkında olmaktan sonra tekrar zamana bırakıyorum kaderi!
acılarım var ama gerçek acılar, suni acılar yaratmıyorum zorla; bu yüzden zaman ilacım belki de; bekliyorum .

unutmak dışında her şeyin ilacı zamana bırakmaktır kendini!

Ş"S

25 Kasım 2012 Pazar

Ruh Parçaları #20

#20 Yanlış Sevişenlere Küçük Bir Uyarı
     çok ince bir çizgi şu sevmek. sağı cennet solu cehennem bu diyarın ve kendimi ne zaman baksam arafta buluyorum. hep soğuk tenim, hep sıcak yüreğim. avuçlarımda yokluk var bazen, bazen nefesin  var: hep incecik çizgide itilmeyi ya da çekilmeyi bekliyorum. hiç bir melekte bulamadım kendimi, cehennemde denedim bazen şansımı ve sanırım tüm haklarımı yanlışlarla tükettim, şimdi Tanrı bana bir daha izin vermiyor; yalnızlığına beni de dahil etmek istiyor. hiç yanlış durakta saatlerce bir otobüsü beklediğiniz oldu mu? o boşa harcanmış zamana acıdığım kadar hiç bir şeye acımadım. şimdi hep yanlış yüreklerde dört gözle beklenmiş aşkı düşünelim; boşa çırpındık akıntıya kürek çekerken çünkü bizde biliyorduk aşkın yolu buradan geçmiyordu. yanlış yüreklerle, yanlış zamanlarda seviştik, masumiyetimizi çıkarttık üzerimizden. şimdi herkes çırılçıplak ama yine de sahte. şimdi her şey yalan dolan ve bozuk. şehvete kurban ruhlar, çarşaflarda sallanıyor saflığın kızıllığı. şimdi herkes yanlış durakta, yanlış kapıdan içeri süzülüyor. çapkınlar bile utanıyor, sapkınlar bile bakamıyor bu bozulan çevreye. çok ince bir çizgi şu sevmekten türeyen sevişmek. hissetmek diye bir şey var, başkasına ait olsa da yürek. çünkü bilmiyor doğru adrese sırtını döndüğünü, çünkü geçmiş onun elini ayağını bağlamış, çünkü herkes şimdi'yi unutuyor. kader hep şuan kimse o zamanın ipek perdesini görmüyor.... geçmişte ne varsa unutmalı, geleceği bırak yaşayalım; şu sevme işini şimdi yaşayalım. çıkart günahlarını tenime, bırak gireyim cennetine! çok ince bir çizgideyim, ittirsen yokluk, çeksen dudakların... ah, duygulandırdın işte sesimi, buğulu çıkıyor sevaplarım: Tanrı beni andı, sen uyurken; çok ince bir çizgisin sen ve tüm günahlarım dudaklarımda, öpmedikçe sevgiyi arınamam araftan... ne cennet ödül, ne cehennem ceza şimdi, çünkü herkes yanlış yerde bekliyor ölümü...
     yanlış konulara sapmadan önce bir kez daha düşün , "hayır" demeden önce geleceği bir kez daha hesapla: çünkü en ince çizgiye yazılı kader...

"Ş"aban "S"arı

Ruh Parçaları #16-19


#16
neden sevmeyi en çok hakedenler yalnızken, en kişiliksiz yürekler en güzel ruhlara sahip? Burada bize verilen mesaj ne?


#17
neden insan hiç tanımadığı birine saygı duyarken, en çok sevdiğinden kaçar?

#18
neden basit yaşayanlar kazanırda, detayları düşünenler hep kaybeder?

#19
"mutlu olmak" mı kolaydır "aşık olmak" mı: neden ikisi de bir arada olmaz?

-cevaplamaya istediğiniz "neden"den başlayabilirsiniz!


24 Kasım 2012 Cumartesi

Ruh Parçaları #15

#15 Farklı bir Yalnızlık
       Farklıyım; en başta saçlarımla farklıyım ama en çok fikirlerimle farklıyım. Farklı olmayı, herkesten ayrı bir pencereden manzarayı seyretmeyi hep iyi bir şey olarak gördüm. herkes taparken ben sorguladım, herkes ağlarken ben güldüm, herkes inanırken ben araştırdım; olur değil neden dedim? uçkurumdan önce mantığı düşündüm; ayrılmaktan çok  birlikte kalabilmeyi istedim; ihanet etmeden önce bağlanmayı, sevişmeden önce sevmeyi, güvenmeden önce güven vermeyi, tanımadan önce tanıdığımı düşünmeyi başardım. fakat herkesin aynı olduğu bu oyunda, farklı bir kostüm giyersen kimse seni "fark"etmez. herkesin hayali "süper" olmaktır; benim hayalim değil ; ben zaten süperim. benim hayalim "süper"i bulmak. bu yazıyı narsistliğimle değil sizlerin bana söyledikleriyle yazıyorum :"farklısın". hepinizden bunu duydum ama biliyorum ki o küçük yüreklerinize sığmam, o siyah beyaz hayallerinize renkli gelir benim gökkuşağım. "aşk" diye inlersiniz, köpekler gibi ararsınız burnunuzla, bulunca nazlanırsınız; neden? ben hazırım hayata tüm farklılığımla, sen niye korkuyorsun sıradanlığınla çünkü beni farkettiklerinde, seni de görücekler ve sen korkağın tekisin canım!! bilmediğinse sen benim dünyama adım attığında göreceğin herkes "farklı"... çok özel insanlardan çok özel bir koleksiyonum var ve onlar benim için dünyanın en nadide parçaları; sen onları prensesi olabilirdin, hala olabilirsin  ve günün birinde er ya da geç o "farklı" koltuğa biri taht kuracak; üzgünüm arkadaşlarım için sınırsız yerim var ama O'na tek bir yer var... geç olacak pek çok zaman sizin için, ya siz  geç kalacaksınız bana, ya ben erken geleceğim size ama sonuç hep aynı : kader'e kaldı iş...
    farklıyım biliyorum ve burnumun dikine değil, yüreğimin sesine koşuyorum çünkü her şeyde mantık varsa "aşk"ta yoktur!!! tüm samimiyetimle söylüyorum- samimiyetim onurumdur- farklı olmadan renkleri göremezsin!
"Ş"aban "S"arı

Ruh Parçaları #14

#14

bugünün benim için hayatımda hep daha manidar bir yanı olacak; hissediyorum. çünkü kader bugün benle dalga geçmişti, cennet'i göstermiş fakat kıymetini bilememiştim zamanın. şimdi nerde yaşar melekler bilmiyorum, aramaya da yüzüm yok; ilk' kutlayan oydu; ilk farkıma gelende ama işte bazen kaderin ışığı gözlerimi kamaştırdığında gerçeği kaçırıyorum; pişman değilim ama üzgünüm kaybettiğim için cenneti. o olmasaydı ama "kelime israfı" etmezdi kalemim, biliyorum.

22 Kasım 2012 Perşembe

Ruh Parçaları #10-13

#10
    çok yoruldum güçlü durmaya çalışmaktan, insan olmayanlardan kendimi korumaya çalışmaktan: tek bir isteğim var şimdi "hunharca" katletmek gözyaşlarımı sessiz bir yağmura eşlik ederken....



#11
   düşününce kendi geçmişimi, hiç söz söylemeye hakkım yok ne kadere, ne Yaradana ne de kendime çünkü her ne yaptıysam arzu ettiğim zaman yaptım, evet sevdiğimde sevilmediğim, sevildiğimde sevmediğim oldu ama üzülmedim çünkü hayat çok daha ciddi bir sınav; istediğim sorudan başlayabilirsem üzülmeye "aşk" en alt sıralarda kalır... hoşlandıkça tanıyorum herkesi, kimse yabancı değil sanki  herkese gülümsemek istiyorum ama herkese yabancıyım ben; kızılmıyor kimseye, sevilmiyor kimse, o zaman herkes kim?...



#12
   yüzümde tek bir makyaj, tek bir maske yok. bir ayna gibi neyi görüyorsam, neyi düşünüyorsam ve ne hissediyorsam onu veriyorum karşıma; duymak istediğinizi değil, gerçeği söylüyorum. işte bu yüzden kimsesiz bir ruhum var, eşsiz fikirlerim var ve benim hanemde hiç pişmanlık yokken, bensiz kalanların ben" kadar bir boşluğu var... çünkü siz aynaya ne verirseniz, onu görürsünüz...



#13
 babamın lafı :"ne olursan ol, doğru ol; gerisi gelir"
dedemin lafı :" ne istersen Allah'tan iste; kullarına sakın güvenme"
benim lafım:" adamına göre muamele yap, kimseye muhtaç olma ama muhtaç olanların yanında ol; O'nu unutma"

"Ş"aban "S"arı

20 Kasım 2012 Salı

Ruh Parçaları #9

#9
hayat; söz konusu ben olunca hiç adil değil, hem de hiç. hep başkalarının mutluluğu için yaşarken, hiç bir zaman kendim için tüketmiyorum kendimi... hep sen, hep o , hep siz.. peki ben? hayatınızın neresinde benim sözlerim, yüreğim, düşüncelerim; köprüyü geçene kadar mı "dost" "sevgili" "kardeş" insanların hepsi benimle; sözüm meclistekilerden dışarı ama insanların hepsi çıkarcı!
hayat; söz konusu aşk olunca, bana karşı yine o adaletsiz tavrını takınıyor ve hiç dilimden düşmüyor bu düşünce bu günlerde "beni niye kimse sevemiyor" : narsistliğime, çakma mükemmelliyetçiliğime, hiperaktivetime   ağır geliyor sizin "olgun" durumlarınız yoksa benim korkaklığım mı engel aşka... söylemekten korkuyorum evet; ama zaten sende anlamak istemiyorsun ki? neyse zaten hiç halim yok!
hayat; söz konusu adalet olunca çok adil ama... bazen kızsamda kendi içimdekine; inan senle alakası yok sakın üzerine alınma kelimelerimi... tamamen duygusal; tamamen hayvani. aşkı; mutlu çocuklar yetiştirmek için istiyorum bu boktan dünyaya karşı: tamamen duygusal yani!
 neyse zaten hiç halim yok anlatsam da anlamazdan gelirsin sen bu geceyi de!
Ş"S

18 Kasım 2012 Pazar

Ruh Parçaları #8

#8 Şehir ve Ruh

Hiç direnmeden, hiç düşünmeden nereye gittiğini, bazen öyle bir savruluruz ki bir rüzgarın peşinde, durduğunda ruhumuzdaki bu kara fırtına, kara gecenin koynundan parlak bir sabaha uyanırız. Bıraktığımız şehirden bambaşka bir şehre açarız gözlerimizi. Bedenimizi yepyeni bir soğuğa alıştırmaya çalışırken, yabancı gözlerle izler bizi şehir. Bilinmezliğin derin korkusu ürpertir düşlerimizi. Ruhumuzun parçalarını bıraktığımız şehirden uzakta, yeni hayaller peşine düşeriz. Artık doğduğumuz yer, yaşadığımız yerdir!. Geçmiş, sert bir fırtınanın ardında yıkık bir kenttir, gelecekse karşıda kollarını açmış bizi bekleyen şefkatli bir umut…
Bu şehre uyandığımda ilk kez; ilk gecesini atlatmış bir gelin utangaçlığında doğruldum yataktan. Yanımda uzanmış yalnızlığıma ve kapıda bekleyen çaresizliğime aldırmadan kalktım,  pencereden seyre daldım bu yeni dünyayı. Bu koskoca gezegendeki küçük bir toprak parçasında bir nokta olan beni düşündüm. Hayat burada bir başıma ayakta durmamı istiyordu benden. Aileden, eski dostlardan uzakta, tertemiz bir sayfa açma şansıydı bu: korkularını yenme, hatalarını düzeltmek için kaderin sana sunduğu ikinci bir şans… Gençliğin damarlarımda aktığı yıllarda omuzlamıştım Atlas gibi dünyanın yükünü. Ağır geldikçe yaşam, dikleşiyordu başım; doğruluyordum kendi ayaklarım üzerinde. Korkunun ve yalnızlığın karanlık yüzü gölgeleniyordu aynalara baktığımda; gücüme inanmayı bıraktığımda, dizlerimin bağı çözülüyordu artık bu şehirde! Kaybetmek, yalnız da ayağa kalkamayacağını kabullenmekti ve korkaklara göre değildi yaşam mücadelesi!
Bir şehir size pek çok kez yenilmeyi öğretir, dibe vurmayı ve korkudan titremeyi öğretir ama aynı zamanda size ayağa kalkmayı, direnmeyi ve güçlü durmanın anahtarlarını da verir, sokaklarına gizler, yaşamınıza gizler ki siz kendi kendinize bulasınız diye tüm bu ipuçlarını. Yenilik her insan için korkudur. Tanımadığı yüzler, tekin olmayan sokakları, havası ve açlığıyla vahşi bir canavar da olabilir bu şehir, en sevdiğimiz anları saklayan eski bir albüm, en sıcak sohbetlerin mekanı da olabilir…
Tüm renklerin birbirine karıştığı bu şehirde, gün geçtikçe dibe vurdum önce; bembeyaz umutlarım ve hayallerim, her düşüşümde biraz daha siyaha boyandı ve en dibe düşmüşken, en sevdiğim renge ulaşmak için kalktım şehrin beni yutmaya çalışan havasına isyan ederek! Ben bu şehirde Anka oldum; küllerimden doğdum… Ardımda annemin sevgisi, babamın güveni vardı, yanımda olamasalarda: dostum hiç olmamıştı şimdiye dek; yükselmek için dosta ihtiyacı vardı insanın bu kentte… en cesur insanlardan en savaşçı orduyu kurdum ve üzerine gittim yalnızlığın; bir şehirde kimsesiz kalmış tüm hayalleri tekrar fethetmek için… mutluluktan çok huzurda benim gözüm; bu taze halimle geleceğe sarılıyorum korkusuzca çünkü bu şehir benim cesaretimdi; bir başıma hiç tanımadığım yollara atıldım. Korkaklar bin kez kaybeder bir şehirde, cesurlarsa her şehirde yalnızca bir kez yenilir bir şehirde…
Hiç ummadığımız rüzgarlar bizim yelkenimizi şişirir ve ummadığımız limanlara sürükler bizi çünkü her limanda vardır bir bekleyen hayallerimizi… Hiçbir şehir korkutmaz içimizdeki yaşama sevincini, yeter ki rüzgara bırakma cesareti olsun yüreklerde….
"Ş"aban "S"arı

17 Kasım 2012 Cumartesi

Bir Film Bir Düşünce (Uzun Hikaye)

          Bir Türk filmi düşünün şimdi. Güzel bir görüntü kalitesiyle çekilmiş ve konusunda dramı, gözyaşını, gerçek aşkı, çocukluk aşkını, bir yere ait olamamayı, tutunmayı, adaleti, bozuk düzeni ve ona karşı koyan adamları, samimiyeti ve misafirperverliği, baba-oğul ilişkisini, sevdayı, hırsı, koltuk sevdasını, komediyi, kara mizahı, müziği ve edebiyatı, ağza yakışan tam oturan küfrü ve  her şeyden öte biz'i içeren... işte bugün öyle bir film izledim, öyle duygulandım öyle çok güldüm ve öyle çok düşündüm ki bu filmdeyken; yine sadece filmlerde bulabildim gerçek duyguyu. Oyuncuların o kameraya iki santimken sanki yaşar gibi canlandırdıkları karakterlerde olan varlığımı buldum... umudu buldum her ne olursa olsun, inancın aşka karıştığı hiç tükenmeyen bir neşeyi gördüm perde de; ağlamadım ama kahkahaların arasında burun çekmelerini işittim, sevgilisinin elini biraz daha sıkan bir çifti gördüm, iç çekişleri hissettim...
          bu kadar anlatılırdı içimizden kopup gidenlerin boşluğunu göstermek; gördüm ve "belki" bundan sonra ben değiştiririm ve doldurmaya çalışırım o boşluğu:

"filmin sonunda yayınlanan şarkı" : ah bu gönül şarkıları


16 Kasım 2012 Cuma

Ruh Parçaları #7

#7
""sen aşık değilsin, sadece şiir yazacak birini arıyorsun" eski bir arkadaşım bana böyle demişti evvel zaman içinde; şimdi çınlıyor kulaklarımda buğulu sesi... içimden bir seste karşılık veriyor " hiç aşkı görmemişken, simasını görememişken asla; bu kadar kesin konuşmamalı aşk üzerine... büyük laflar etmemeli O'nun karşısında..."...  zorla acı çekiliyorsa bu deliler ülkesinde, zorla aşıkta olunur efendim! aşk dediğin üç harf'ten ibaret ötesi bir dört harf daha "şans"... varsın kimisi şiirde yaşasın elbet bir gün ruhumun parçalarını birleştirip tahtıma kurulacak bir peri; gelecek' elbet bir gün gelecek aşk'la ya da aşksız... bildiğim bir şey var bazılarıyla şimdi olsa çok güzel olacak gibi duruyor ama bilemezsin; O'nun bildiklerini bilsen konuşamazdın.... """sen aşık değilsin, sadece şiir yazacak birini arıyorsun" .... "herkes aşıkta ne oluyor; yalnızlık yine yalnızlık olarak kalıyor yataklarda bile!"
Ş"S


15 Kasım 2012 Perşembe

Ruh Parçaları #6

#6 ele yüze bulaştırma....
uzun, gerçekten uzun  bir zaman sonra hoşlandım; bu zamana kadar hep en yakınımdakilerde aramıştım kutsallığı fakat tanımak meselesi değilmiş aşk, bende bu kez hiç tanımadığım, en baştan keşfedeceğim eşsiz bir yürekte şansımı zorlamak için topladım tüm cesaretimi! hiç bir zaman yapmayacağım hamleler yaptım  sesine sürgün olduğum biri için... Bir selamına bin cümleyle cevap verecek kadar gevezeydim, heyecandan! hevesliydim küçük bir çocuk yaramazlığıyla: olmayacak dua değildi ve her gece amin demeden uyumak haramdı. saatlerle aramı bozdum, takip etmiyordum artık akrebi; varsa yoksa onun  varlığıydı tüm an! "yazmak ya da yazmamak cesaretiydi" çoğu zaman çünkü o kadar da prensiplerimden vazgeçemezdim... hep yazma cesaretindeydim, gördükçe varlığını susmak sanki ihanetti O'na...
 her şey kör topal ilerliyor olsa da ilk izlenim çok önemliydi o yüzden en kısa zamanda bitmeliydi bu sürgün, ona göre yaşanmalıydı olacakların ya da olmayacakların  tüm ihtimali; anlatamadım! herkes gibi sandım, güvenemedim. kaçak dövüştüm o erteledikçe zamanımızı; ben umuda battım o sürdürdükçe düşü; sıkıldım evet koşmaktan çünkü naza gelemezdi benim burjuvazi yüreğim; seven yürek kaçmazdı aksine sokulurdu: keşke tamamen kapatsaydı kapıları, arka bahçenin anahtarını elime tutuşturacağına... sevmedim asla!(sevebilirdim) sadece bir umut ışığıydı bu karanlık yolda karşılaştığım; fakat araya giren samimiyetsiz bir resmiyet, gülümsemesiz bir sohbet tüm ateşi söndürdü daha kora  varmadan yangın... çektikçe gidiyordu ellerimde, bende itiyordum gelir mi diye; ters tepti!  bu oyunda tüm kuralları o koyuyordu ve tüm can yakmalar ona serbestken benim en yasağımdı dokunmak ona... şakanın kötüsüne gülünmüyordu bu yalnızlıkta; iki ucu aşklı değneğe bulandı bu pislik... alttan almak, pişman olacağını bile bile çok uzaktı, sanki düşününce mutluluk değil acı istiyordu ruhum; "sev-iş" benimle demek dışında tüm patikalarını kullandım oysa, anlamamak için kör olmak gerekirdi aşka, sağır olmak gerekirdi sevgiye! ben bu oyunu bilmiyordum; samimiyetti tüm niyetim ve servetim... saygıyla ayrıldım huzurundan...
şimdi kaç şiir sürer bu güz bilemem ama acıyorum; uzun, gerçekten uzun zaman sonra gözyaşlarımı düşündüm hala akabilecek güçleri var mıydı ki... gönül sancım hala yerindeydi fakat yeminliydim... "keşke"lere kapalıydı yüreğim; büyüklük onda kalsa gelse düşlerime geri... söz bu kez çok ciddi olacağım ama "gelmez" ihtimallerinde dalgalanıyor hüznüm....!
Yaradan yine benden habersiz bir senaryo biçti ruhuma anlıyorum; bunu okuyorsa O sesleniyorum : kelimelerimin neresinde kendini, neresinde beni bulacağını biliyorsun; saati ve yeri söyle uçar gelirim : geri ver ruhumun kayıp parçasını külkedisi!!!
Ş"S

14 Kasım 2012 Çarşamba

Ruh Parçaları #5

 #5
parçalara ayırıyorum ruhumu, bir yapboz icat ediyorum yine.. kaybolacak biliyorum benliğim, geçmişte bir karanlığın dibinde unutulacağım... söylemekten korkuyorum çünkü çiğ süt emmiş insan, güvenilmez... sevdanın değeri düşüşteyken neye yarar saf bir duyguyu gözlerinde bozdurmak? bırakayım karışsın binbir parçanın içine, bir gün oda kaybolur elbet korkularımı saklayan divanın altında... Ben pişman olmam, küçük bir rolü layık gördü kendine oysa başrolü verebilirdim yazılmış en gerçek hikayede! tüm samimiyetimle, tüm ara yollardan gittim seviyorum'a varan ama çıkmazdı sokakları, karaydı geceleri ve sıkıyordu bedenim ruhumu artık... Kalmak daha da zorlaştırır elvedaları, unutmaları. söyleyemiyorsan ve anlamıyorsa kimse ruhun sesini gitmek tek çaredir bazen, hiç doğmamış gibi bu şehirde, bu yürekte... umuda dönmeye başlarsa kelimeler, boynuna geçer yağlı ihanetlerin ilmeği; kendi ellerinle idam eder yüreğini aşk:
parçalara ayırıyorum ruhumu, bir yapboz icat ediyorum ve kaybolacak en değerli parçam yine kayıp bi ruh buluncaya dek beni...
                                                                        "Ş"aban "S"arı

13 Kasım 2012 Salı

Ruh Parçaları #4

    #4 Platonik Yalnızlıklar
       Hayatımın filmlerinden biri olan "kaybedenler kulübünde"de bir tirad : "bunca insan yalnızken, neden bunca insan yalnız"...
      Gerçekten üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken ciddi bir paradoks bu çünkü çevremizdeki herkes derin bir aşk ya da aşk acısı içerisinde çırpınırken gözümüzün önünde somut bir sevgili yok; "yalnızlıklarımız bile platonik artık". herkesin aşka ait bir sözü mutlaka vardır ama mutlu bi aşk cümlesi asla yazılamamıştır henüz; bizim sevdiklerimiz, hep başkalarına mı sevdalı yoksa bizim sevdiklerimiz, bizden bi haber mi beklemekte aşkı? - benim düşlerimde aşkı söyleyemezsin, itiraf edemezsin; aşk anlatılmaz hissedilir çünkü! fakat hoşlanma(aşktan daha samimi bir ifade) ibarelerini karşı tarafa göstermeden de ilahi bir güçle onun da bize bir şeyle hissetmesini beklersek, platonik aşkımızda, kimsesiz şiirler türetiriz tüm paranoyaklığımız içinde...
       Acılarımız suni mi artık, "aşk acısı" diye inliyoruz gecelerde yaralı bir kurt gibi daha AŞK'ın ne olduğunu hissetmeden. hoşlanmayla, şehvetle aşkı karıştırır oldu insanlar ve elde edemedikleri her şeye de aşk acısı dediler tüm yapay numaralarıyla. aşkın kutsallığını, yalnızlığın asilliğini ayaklara altına aldıkça bazıları, hala inananlarda kaçar oldu  gerçek bir sevişmeden; işte herkesin yalnızlığı da tam burada başladı tüm karşılıklı duygulara rağmen.
      yalnızlık bu devirde özgür bir seçim olmalıdır, en azından bende öyledir çünkü bu kadar sahte ilişkinin arasında benim yerim yok; gerçeğini "hissedene" kadar yalnızım...
    şimdi herkesin yalnızlılığı bir seçimden ziyade bir tutsaklık ruhlarımıza işkence ettiğimiz bedenlerimizde. oysa ne de kolay "seni seviyorum, müsadenle yalnızlığımı çıkartıyor ve aşklığımı giyiniyorum üzerine" demek; biraz cesaret gerisi tamamen samimiyet!!!
    yani bunca insan yalnızken, sevgiyle kalmaya çalışmak cesaret ister!

"Ş"aban "S"arı





Bir Film Bir Düşünce (Shakespeare In Love)

ününe henüz kavuşamamış genç bir yazarın, ilhamını kaybettiği anda gelen ilham perisine olan sonsuz aşkının, duygusal ve dramatik öyküsünü vermeyi başarmış etkileyici bir film; Romeo ve Juliet'in duygulandıran hikayesi, sevişmenin romantik buğusu içerisinde akan satırlar; sonsuz aşk soneleri ve aşkın karşı konulamaz hazzı: romantik bir filmde olması gereken her şey : not : yalnız izlememeniz tavsiye edilir, gerçek bir sevgiliyle izlendiğinde romantik bir akşam kaçınılmaz olabilir ;)

                                                                            Filmin Fragmanı




12 Kasım 2012 Pazartesi

Bir Kitap Bir Düşünce(Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer)

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer:
  ruhunuza ve bedeninize işlemesi gereken bir roman fakat benim için bir romandan öte bir felsefe kitabı, bir kişisel gelişim kitabı... Kahramanlar arasındaki derin konuşmalar ne kadar çok etkiledi beni, pek çok satırın altı karalı, boş sayfalara kendi düşüncelerimi sığdırdım; bu kitaptan sonra değiştireceğim tavırlarım var...

" özgürlük bizim içimizdedir. İçimizden gelmelidir. Sana dışarıdan verilmesini bekleme"
"kesin olan tek şey, değişimin başkalarından gelmeyeceği"
.... meraklısına önerilir...

11 Kasım 2012 Pazar

Ruh Parçaları #1-3

       #1
            İçimde tarif edilemez bir özlem var, anlatamıyorum ne kendime ne insanlara... Anlamazlar, değerini bilmezler diye korkuyorum; o masum anlarımızı, dostluklarımı özlüyorum; düşünmesemde uyanıkken, geceleri beni ziyaret ediyor anılarım.
         hayatımda bir kez konuştum, kaybettim elimde ne varsa; şimdi tüm susmalarım korkaklıktan...
Tarzı bir satırla girmek isterim geçmişimin kapısından, elimi kolumu sallaya sallaya. başım dik, kimin benim ardımdan neler uydurduğunu düşünmeden, hep inandığım doğrularıma ve samimiyetime güvenerek oturmak isterim Kardeşliğin koynuna... gidenlerin yeri her zaman daha iyileriyle doluyor, doluyor elbet tüm boşluklar; bir tuğla çekildi diye koskoca evren yıkılır mı hiç? diye söylenirke iç sesim; gözlerimi kaçırıyorum geçmişten, bir tek selama bakan merhabaları biriktiriyorum iç cebimde; aşkın yalan, dostluğun sahte olduğu deliler ülkesinde delirmemek için kendimi zor tutuyorum; zapt edemiyorum kelimeleri... herkesi kandırabiliriz, herkese kendi hayal dünyamıza davet edip oradayı bizim gibi gösterebiliriz şüphesiz fakat aynaya baktığımızda gördüğümüz yüzü asla kandıramayız!  hayatta en zor olan kendini, kendine itiraf edebilmek olmuştur...
      pişman değilim, niyetim tümörlü bir aşkı koparmaktı yürekten, tüm saflığımla ve güzel günleri göreceğim inancıyla; şimdi gözden ırak olan hayaller, gönüllerden de ırak. geçmiş tozlu bir rafta bekliyor ve üzerine ekleniyor yaşam; inceldiği yerden kopacak son bağlarda zaman aşımına uğradığında işte o zaman en çok üzülen yine mutluluk olacak...
      #2
Yazmak istiyorum, durmadan anlatmak kelimelerimi, bana faydası olmayan düşünceleri serbest bırakmak zihnimden ve benden daha çok ihtiyacı olan yüreklere uçmasını istiyorum fakat olmuyor; duygusuz bir bataklığın dibine çekiliyorken, yalnızlık dört gözle bekliyor beni... gitmem gerek biliyorum, gidip kurtarmam gerek yalnız bir saatte ölmeyi düşleyen, cümleleri kördüğüm olmuş yürekleri; bırak peşimi kabusum, yazmam gerek unutmadan kendimi...
 sözümde durmam gerek, unuttuğum tüm sözlere inat; yazmalıyım duygulara tercüman hislerimi...
      #3
hayatı değiştiren filmler, hayatı altüst eden şarkılar hep en savunmasız zamanlarımızda kaçak girmiştir ruhumuzdan içeri. en boş bulunduğumuz, en hüzünlü, en sinirli, en aşık, en .... anlarımızda hazırlıksız yakalayıvermiştir ve ele geçirmiştir bizi; beden düşmüştür artık.. binbir güçlükle sahtelikten ve samimiyetsizlikten korunmak için duygularımızın önüne kurduğumuz duvar, düşündüğümüz kadar güçlü değilmiş, anlıyoruz ve o gedikten dışarı taşan saflığa engel olamadıkça içimizden kopuyoruz; herkesleşiyoruz. yalana karışıyor hayallerimiz. Bakire bir kız tazeliğinde sakladığımız fikirlerimize ve düşlerimize, pis eller uzanıyor. tüm kendine kaçmaların sebebi yanlış bir seçim aslında; işte duvarın arka kapısındaki zayıflık bu, her zaman... hayat etkileyen romantik filmlerde, hüzünlü şarkılarda akla gelen neyse o bizim en büyük zayıflığımız... hayat; yanlış seçimlerden ders çıkarmak için bu kadar uzun! pişman olmadan önce, düşünmek gerek ; neden oldu bu, tekrar olmaması için ne yapmalıyım: işte cevaplarımız kulağa küpe olmalı. İnsan düştüğü hataya ikinci kez düştüğünde, daha çok kan kaybeder ruhundan...
ah'lara, keşkelere, pişmanlıklara ve büyük hüzünlere hiç gerek yok; her film ve müzik huzur için var....

"Ş"aban "S"arı

10 Kasım 2012 Cumartesi

10.11.12 (İzindeyiz Bugünde)

         Günlerdir bloguma nasıl bir yazıyla başlasam diye düşünüyorum; bugünden daha anlamlı ve daha  duygusal bir gün daha olamazdı....
              Ankara yağmurlu bir sabaha uyandı; sanki gök ağlıyordu ve doğa da buna eşlik ediyordu... saat tam 9'u 5 geçe zaman bir kez daha  saygıya durdu ve dünya üzerinde hiç bir  insan için aynı anda bu kadar büyük bir saygı duruşu yoktur; yaşlı, genç, yaya şoför; herkes o anda tek yürek, o en acı siren sesine karşı ciğerleri dağlayan bir hüzünle aNRıyordu varlığını ve şerefini borçlu olduğu Ata'sını.... o hep umudunu korudu ve bunu hep gençliğin ahlak ve zekasına bağladı ki gençlikte yıllardır olduğu gibi yine onun yüzünü kara çıkartmadı... sabahın erken saatlerinde, yağmura ve soğuğa ayrıca içimizdeki gerçek vatan sevgisini engellemeye çalışanlara karşı yürüdü; Ata'sının kabrine Anıtkabir'e bir akın vardı; gençlik uyumuyordu... Laiklik, Atatürkçülük, Vatanseverlik marşları eşliğinde Tandoğan yollarını arşınlıyordu... Anıtkabir'in girişinde görülmeye değer kalabalık içinizdeki tüm duyguları şaha kaldırarak yasaklanması saçma olan anma ve kutlamaları inadına kutlama, inadına sesini çıkartma duygusu sağlıyordu; Aslanlı yola varmadan önce İstiklal ve Hürriyet kulelerinin önünde ucu olmayan bir kırmızı kalabalık sizi karşılıyorken, merdivenlere çıktığınızda ardınızdan kan gibi akan kızıl bir dalgayı da görüyordunuz işte o zaman içinizden tüm vatan hainlerine şunu söylüyorsunuz " Mustafa Kemaller Tükenmez"...
           Anıtkabir kalabalığı dünyada görebileceğiniz  en hoşgörülü ve düzenli kalabalık; birbirini hiç tanımayan insanlar sohbet ediyor, gülüyor, fotoğraf çekiniyor; hiç bir olaya ve izdihama mahal vermeden kardeşçe yürüyordu ve kimsenin acelesi yoktu... Karanfilini, gülünü ve çocuğunu alan, arkadaşını kapan herkes Ata'ya koşuyordu, yasaklara karşı gelmekten çekinmiyordu çünkü şimdisini borçlu olduğu Ata'sını anmak torunlarının boynunun borcuydu bunu kimse engelleyemezdi... hüzünlü bulutların sessizliğini, 70'lik amcalar, teyzeler vatanseverlik naralarıyla yırtarken, biz gençler de o amcalara ve teyzelere bakarak daha dik yürüyorduk; korkusuzca, gururla... Çünkü yaş vatansevmeye, korkmadan bağırmaya engel değildi... İzmir  ve Gençlik Marşı eşliğinde Anıtkabir meydanının mahşeri kalabalığına karıştık; Sivil Toplum Örgütü üyeleri (TGB ve ADD)nin bilinçli ve programlı bir şekilde halkı yönlendirmesiyle hiç bir karmaşa olmadan herkes kızıl kıyametin içinde kendine bir yer buluyordu; derken daha da genç arkadaşlarımız dev bir Türk bayrağını meydanda gezdirmeye başladıklarında halk daha da çoşuyor, daha da bir umut yükleniyordu hava... 
          Mozeleye çıkan merdiveni yine bayraklar ve marşlar süslüyordu fakat bekliyordu herkes çünkü birileri halkın Ata'sının huzuruna çıkmasını yasaklamıştı ve kapılara dayanıyordu halk; engellenemez bir aşktı bu ve bunu herkes anlayamazdı; anlamak için vatansever olmak gerekti. yaşlısı genci kapalı kapılara yollar açarak tırmandı ve bu yıldırma politikasına da yenilmeyerek kapıları açtırdığında herkes sırasıyla huzura çıktı... Sıramızı beklerken içeriden gelen " Mustafa Kemaller tükenmez" sloganları tavanın ambiyasıyla birleşince dışarı tarif edilemez bir ses geliyordu işte bu Geleceğin Haklı Sesiydi.... Korkacak biri varsa bu cennet vatanı cehennem zebanilerine satmaya yeltenenlerdi... karanfillerle ve sloganlarla Ata'nın huzuruna çıktığımızda başımız dikti, utanması gerekenlerin başı yatacak yerleri olmayanların başı kıyıda bir köşede önde, korkuyorlardı....
          Çıkanların yeri onlarcasıyla doluyordu ve saat 14 olmasına rağmen halen akın devam ediyordu;

bugün Anıtkabir böyleydi ve Atatürk dahil tüm şehitlerimizi gururlandırdık, kuru gürültüye pabuç bırakmadan doyasıya inandık geleceğe; vatanı sevdiysek hainiz, Atayı sevdiysek hainiz ama unutmamak gerek elbet bir gün hesap verilecek;

 Tüyleri diken diken eden anlar yazılmakla olmaz, yaşanmakla olur; elimizi taşın altına koyarsak yürürüz bağımsız ve adil bir ülkeye; yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Bağımsız Türkiye ...

Ne Mutlu Türküm Diyene! 

"Ş"aban "S"arı


                             Ankara saat 10 suları yağmura rağmen yürüyen halk
                       Aslanlı yola çıkan merdivenlerden gelmekte olan kızıl dalga





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...