Pages

Ads 468x60px

29 Aralık 2013 Pazar

Ruh Parçaları #145 : Cesur Bir Bulutun Uykusu

Ruh Parçası #145

CESUR BİR BULUTUN UYKUSU

-Anlamadığın bir şey var Zeynep. Anlatamadığım cümleler o kadar çok ki...
-Anlatmaya çalış Gökhan. Beni kalmaya ikna etmelisin.
- Kalmak istiyorsa bir insan söyler misin neden kalmaya da ikna edilmek istesin? Hem ben kimseye gitme demedim. Hayatın kalmak ve gitmekten ibaret olduğunu düşünüyorum ve istediğini yapmalı insan. Gitmek için kovulmayı; kalmak için daveti beklememeli.
-Galiba haklısın ama ben tam olarak ne diyeceğimi bilmiyorum.
- Bir şey demeni beklemiyorum zaten. Sen ve hatta diğer tüm kadınlar böylesiniz Zeynep. Bir şeyler yapmak için aynanın birinin sizi yönlendirmesi gerekiyor. Biri onaylamadan hareket edecek kadar cesur değilsin, gözlerinde görebiliyorum bunu. Ruhuna karşı duran bir beden seninkisi. Direnme artık. Ruh mu bedeni kapsar yoksa beden mi ruhu? Bana ne istediğini söyle Zeynep, çırılçıplak fikirlerinle, kadınlık içgüdülerinle ne istediğini söyle...
- Ben... Ben ne diyeceğimi bilmiyorum Gökhan.
-O zaman siktir git. Evet kesinlikle benim istediğim bu.
Yaşadığını sanıyorsun ama ölüyorsun Zeynep; yaşamak ölmektir! Şairin de dediği gibi " hayat kısa, kuşlar uçuyor*" Zeynep. Ölüm ardımızda değil, tam karşımızda ve ben zamanımı kaybetmek istemiyorum. Sana şunu söyleyeyim ve zaten sonra kendi isteğinle gideceksin Zeynep; korktuğun için gideceksin. Geldiğin gibi sessiz bir rüzgar olarak gideceksin.
Hangi kitabı okursan oku, filmi izlersen izle; ne yaşarsan yaşa hatta yaşayamazsan yaşayama hayat deneme-yanılma tahtasından başka bir şey değil. Abartma. Aklın ardında kalacağına yaşa ve bitsin, bu kadar basit bir kuralıadahi uyamıyorken ancak sever gibi bakıp kaçmasını biliyorsun. O kadar inanmışsın ki başkalarının hikayelerine, kendi hikayelerini onlara benzetmeye çalışıyorsun. Hayır, masallara inanma! Başkalarının hayatlarını kendininmiş gibi yaşamaktan vazgeç. Beyaz atlı prense inanıp, imkansız yaşamların ardında tüketemezsin güzelliğini. Bilmediğin bir adamı görsen de tanıyamazsın ve kaçarsın. Masallara inanma. Hangi yalanın koynunda kalman gerekiyorsa orda kal, hangi geçmişin gölgesinde ağlamak istiyorsan oraya git Zeynep. Benden uzak dur. Ben tanıdığın ya da tanıyacağın hiç bir adama benzemem çünkü ben kadınlardan ya da masallardan önce kendimi tanıdım. Sen bu korkaklıkla ve kendini bilmezlikle beklediğim kadın olamazsın Zeynep!
- Her erkeğin ben en iyisiyim deyip sonra gittiğini de sen unutma o zaman Gökhan. Artık bende bunlara kanmayacak kadar büyüdüm.
- Herkesin canı cehenneme. Sen yalanlara o kadar inanmışsın ve canın o kadar çok yanmış ki gerçeklere geçemiyorsun. Madem bana inanmıyorsun, neden buraya geldin ve beni buldun.
- Tesadüfen...
-Tesadüfen mi! ah bu insanlar, hiç anlamadınız. Hayatta tesadüfen gerçekleşen hiç bir şey olamaz. Kaderinde seçtiğin ve saptığın bir yol seni bana getirdi Zeynep. Acıların, tecrübelerin, hayallerin hatta duaların seni buraya getirdi.
-Belki de sen beni çağırdın Gökhan?
- Ben kimseyi çağıracak kadar aklı başında değildim gelene kadar ama daha ilk adımını atarken kokunu almış uyanmıştım ama sen şimdi korkup gitmeyi düşünüyorsun. Sana hiç yakışmadı. Yalanlarına sığınmaya devam edebilirsin ve teşekkürler ki uyandırdın beni de. Unutma ben gerçeğin ta kendisiyim ve dokunmaktan korkmadığın bir zaman yine beklerim, yolu biliyorsun artık.
- Beni yeniden istiyorsun üstelik kovuyorken..
- Kalmaya ikna etmedim diye beni kötülemekten vazgeç. Önce kendini bulmalısın. Değişmeyi öğrenmelisin biri için. Yarım kalan sevdiğim bir şarkı olarak aklımda kalacaksın.... Sana son bir tavsiye vereyim ve git.
Herkes bi şansı hak eder ama ikinci bir şansı asla.
Sana şans vermeden önce, kararını vermelisin. Şimdi git Zeynep, lütfen.
-Tanıştığımıza memnun oldum. Dünyada yalnız olmadığımı bilmek güzeldi, mutlu olasın.


Bulutlu bir gün başladı giderken Zeynep. Uykulu aklımı yıkarken aynaya baktım
- gelmeyecek biliyorum, gidenler hiç gelmez ama ben uyandım sorun değil. Elimden geleni yaptım.
Evet yaşam, nerde kalmıştık...

Bulutlu bir gün bitiyordu evden  çıkarken Gökhan...

Şaban Sarı


28 Aralık 2013 Cumartesi

RAKI RENGİ

RAKI RENGİ

Seninle hiç rakı içmedim
zamanımız yoktu sanırım ya da bahanemiz çok.
aklımızda kumdan kaleler, avucumuzda kandan ölümler
"yaşamaya ve sevmeye aklınız yok" demişti delinin biri  ve eklemişti
"saklanacak yakışıklı yalanlarınız var ya da çirkin korkularınız".

seninle hiç rakı içmedim
ince belli bardakların havaya nedensiz kalktığı beyaz gecelerde.
 gecelerimiz hep karanlık ve yalnız (çok basit bir laf oldu bu)
yalnızlık biraz da ikimizin ömür sarhoşluğu, karanlık sırların puslu aynası.


Seninle hiç rakı içmedim
şöyle kelimelerin belini kıra kıra, laflarımız bitene kadar hiç içemedik
belki rakımız yetmedi ya da paramız belki de bahanemi çoktu, bilemedik.

Seninle hiç rakı içmedim
ve hiç karşılıklı susamadık. Konuşmalıydık  çünkü sessizlik çarpabilir güzelliğimizi.
Her seferinde solumuzda yalnız isimlerden bir demet çiçek
aktıkça damarlarımda zaman ve alkol mevsimsiz özlemler büyüyor içimde
ve
senin kadar susan birini tanıdığım gün rakım bitmişti.
sövmüştüm. hem de çok sövmüştüm şansa.
Suskunluğun büyüsü bozuldu, anılar döküldü masaya
ortada yarım kalmış hikayelere, bitmek üzere olan mezeye ve Tanrıya
bakmıştım bulanık hüznümün ardından.
(sana da bakabilirim belki başka bir zamanda )

bir duble daha yaşıyorum ağzımda bozuk bir hayat tadı.
darmadumanım, biraz daha dönüyor dünya, tutamıyorum kendimi
seveceğim sonra gülecek ve en son ağlayacağım, sanırım.
Şerefe... (çak çak)

Seninle hiç rakı içmedim
Alkol bahanesiydi gözlerinin, ellerinin ve görülecek her şeyinin
hiç sarhoş olmadım bu masada, alkole sığındığım falan yok
sadece neden kimsesiz bu geceyi bırakıp buraya gelmedin merak ettim!
Alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak kıyamete kadar konuşabilirim
belki  dudaklarımdan dökülürken görsen cümlelerimi, kağıtlardan farklı tadım
"seninle hiç rakı içmedim, özür dilerim" dersin.
Bu masada ağlamak ve özür dilemek yasak, öpebilirsin.

Ben seninle hiç rakı içmedim sabah ezanında
zamanımız yoktu sanırım ya da bahanemiz çok,
bilemedim.

Şaban Sarı




15 Aralık 2013 Pazar

Ruh Parçası #144 Son Bir Şans

Ruh Parçası #144 Son Bir Şans
-Yağmur yağıyor.... Tanrı bugün de siz insanlar için üzülüyor sanırım, kim bilir...
-Tanrı aşkına saçmalamayı keser misin Atlas, düşünemiyorum.
- Senin düşünmediğin görülmüş şey değildir evlat. Aklındakiler ne kadar karmaşık olursa olsun düşünmediğin tek bir an yok biliyorum. Peki bu kez, zifiri gecenin meçhule giden yollarında hangi düşüncelerini ateşe verip ısınmaya, yaşamaya çalışıyorsun?
- Düşündüğüm; içinde akan sonsuz düş nehirlerini kelimelerin sırtına yükleyerek kağıtlara saklanmayı ya da boğazımdaki düğümleri açmayı hiç başaramadığım Atlas.  Nedenini şimdi hatırlayamadığım sebepleri olmalı bunun. Her şeyin bir sebebi vardır değil mi? Tesadüfler kendinden habersiz, geleceğe bakmadan ölüme yürüyenler için olmalı.... Yanlış anlaşılabilirim Atlas. Herkes yanlış anlaşılmak istiyor, gerçek yüzü görünsün istemiyor ama ben bunu istemiyorum.
-Anlaşılmak mi istiyorsun?
-Anlaşılmak....Neyi nasıl anlamaktan bahsedebiliriz ki? Aynaya baktığımda gördüğüm yüzü, bakışı ve dudakları anlayabiliyor muyum, hayır. Ruhumun derin dehlizlerinde kapalı kapılar ardındaki duygularımın da bundan haberi olduğunu sanmıyorum. Kendimi anlamakta bu kadar zorlanıyorken, anlaşılmayı beklemek mi? Zamana ayıp olur. Kimsenin vaktini çalmak, yanlış yollara yönlendirip kaybetmek istemem kimseyi. Aklımın labirentlerinde kaybolmuşken, kimseyi sevmek istemem doğrularımla....
Kendinden emin olmayan bir yüreğin, geleceğin peşi sıra soluk soluğa ölüme koşmasını, korkusuzca kendini bir başkasına emanet bırakmasını Tanrı anlayacaktır ve o zaman ne kadar farklı ya da aynı olursa olsunlar, gezegenler buluşacaktır....
-Anlamıyorum, seni ben de anlamıyorum. Yine çok utangaç kelimelerin.
- Olmadı Atlas. Bin bir güçlükle çıktığım kafesimden başka bir gökyüzü olduğunu öğrendim. Sonsuz maviliğin içinde tanırken hayalperestliklerini insanların, düştüm Atlas. Göğün göğsünden düştüm. Kanatlarım kırık  ama hala uçmak istiyorum. Merak ediyorum Atlas, ömrünü merak ediyorum. Birini tanıma merakım sonum olacak, biliyorum ama ben o uçurumdan atlamak istiyorum. Aklımda soru işareti kalmamalı. Ölünecekse bir gün, cevapsız hiç bir yaşam kalmamalı.
       Bilmediğim ama hayal edebildiğim ve buna benzeyen bir yer var, ne kadar uzakta bilmiyorum ama gitmem gerek. Deniz beklemese de, istemese de rüzgar, ay aydınlatmasa da yolumu gitmem gerek. Kendime gitmem gerek, kendimden geçip ona gitmem gerek ve hepsini toplayıp göğe yükselmem gerek Atlas!
-Sen de farkındasın. Birinin yüreğinden, o kadının yüreğinden, geçmeden yola devam edemezsin. Çıkmaz bir ömre saptın. Elleri o kadar uzak, gözleri o kadar soğukken nasıl ömrüne katılacaksın? Her şeyin farkında ve  seninle oynuyor. Seni deniyor. Samimiyetini sorguluyor, anlamıyor musun! Kendinden taviz vermeyi ne zaman bırakacaksın! Artık değiştirme içinin güzelliğini, bırak kendini. Düşünme ulan!!! Eğer delireceksen, düşünme kimsenin ömrünü. Bırak ruhları yabani otlarla kalsın... Anlaşılmayacaksın, aradığını bilsen de onlar anlamayacak, kendini öldürdüğünle kalacaksın, artık düşünme! Sen, bu kadar ölümden döndükten sonra, bu kadar hayat çaldıktan sonra sırf sana benziyor diye düşe inandın. Anlayamıyorum seni. Sırf ruhlarınız benziyor diye nerden çıkarttın yaralarınıza iyi geleceğinizi. Yanıldın evlat. Tüm samimiyetinle yanıldın artık kabul et.
- Hayır asla! Önceki ölümler hataydı, istemeden öldü her şey. Aklım başımda değilken, kendimde bile  değilken yaşanmışlıkların günahını artık kendime ödetmeyeceğim. Yanacağım kadar yandım, birikeceğim kadar biriktim ve hazırım. Küllerimi güney rüzgarlarına emanet bırakan Tanrı , bu ömre boşuna sokmadı beni. Bekleyeceğim. Duysunlar istiyorum artık sesimi. Hiç bu kadar gerçek olmadım. İçim dışımdan kalabalık değil artık. Anladım ki, asla unutmak mümkün değil. Ne yaşarsan yaşa ve bunlardan ne kadar kaçmak istersen iste göğsünde gururla taşımayı istemedikçe hayatını canın yanıyor. Unutmak diye bir şey mümkün değil, bunca vakit boşuna kilitlemişim aklımı, engellemişim hislerimi. Geçmişim benim ayıbım değil. Aklımdaki isimler artık canımı yakmıyor Atlas. Özlemeyi bile öğrendim sonunda, mükemmel bir şey. Gelmeyeceğini, kendinden vazgeçmeyeceğini, kendinde o gücü bulamayacağını bilsem de özlüyorum Atlas. Hayatım boyunca hiç bir anı ve ya insanı unutmadım. Bir şekilde ömrüme girdiler ve çıktılar Atlas. Ah ne çok şey öğrettiler bana ama ben hep unutmak istedim sonra. Bir sabah uyanayım ve aklımdan gitsinler istedim Atlas ama bu kez, tüm sırlarım dökülmüşken yüzümden, bu kez unutmamayı seçiyorum!
- İnancını kaybetmiş bir keşiş için artık gökyüzünün ne manası olabilir evlat? Her kelimenin arkasındayım ama tüm bu yolculuk boyunca bıraktığın zamandan elinde bir kaç ömür kaldı. Dikkatli olmalısın. Verdiğin sözleri hatırlıyorsun, sözün onurun biliyorum ama beklemekten yorulduğunda ne yapacaksın?
- Koşacağım. Peşinden koşacak ve anlatacağım, anlatamadığım zamanlar yazacağım. Yukarıda bir yıldız var, benden haberdar mı onu bile bilmiyorum ama ömrüm buna değecek kadar hazır. Acı çekmeyi öğrenmem gerek belki de son bir ders olarak.  Dikkatli ol diyorsun bana, bundan kastın bu kayıp ruhlar ormanında tek başıma Tanrı'yı ararken önüme bakmamsa , kendimdeyim Atlas. Hiç olmadığım kadar kendimde. Beklediğim kimse yok, gidiyorum ve aynı düşlerin kadını aklımda. Umutlandırmak istemem seni ama asla umudumu kaybetmedim. Bana her hangi bir kötülüğü dokunamaz, keşke bunu anlatabilsem. Eğer inancım varsa, umudum sayesinde ve ben tüm umudumu bu ömre bırakıyorum...
- Kendini unutma evlat. Kendini birinde sakın unutma. O kadar benziyorsunuz ki Tanrı'ya şaşırmamak elde değil. Acele etme ama her zaman ki gibi...
-Acele ettiğim yok! Sadece geç kalmaktansa her zaman erken gitmek iyidir. Artık denemekten yoruldum. Deneyip aldığım cevapla geri dönmekten bıktım. Son bir şansım var ve onu sonuna kadar kullanacağım....
-Başka şansın yok sanırım, o zaman : "Mutlu olasın."


Şaban Sarı



12 Aralık 2013 Perşembe

Ruh Parçaları #142-143 "Zamansız Sevgiler" "Hiç Bahsedilmemiş Diyaloglar"

#142 Zamansız Sevgiler

        Zamanın yatağında akmaktan yorulmuş sığ bir nehir gibi hissediyorum, yağmurlu bir yaz akşamında. yorgunum. Artık yolculuğumu bitirip, dökülmek istiyorum bir dudağın uçurumundan... Korkularımızın üzerine gitmemiz konusunda ısrarlı bir psikolog , toprak kokusu duyuyorum...
        İki dudağının arasındaki tek bir cümle geleceğin olabilir, anlıyor musun?  Aynalarda prova ettiğin yaşamın yelkovan akrebe yetişinceye kadar gerçek olabilir... Rüyalarında dahi görmekten korktuğun uykular gündüzün olabilir... İki dudağının arasındaki tek bir cümle geçmişin olabilir, anlatabiliyor muyum... bi insanın huzurunun adı ne fark eder, insan zamansızdır. Beklemekle aşınmaz, yürümekle bitmez gelecek. Gideceksin.

#143 Hiç Bahsedilmemiş Diyaloglar

-sen beni tanıdıkça seveceksin, biliyorum.
 ama sen şunu bilmiyorsun, ben tanıdıkça uzaklaşıyorum sana.
-kapılarım açık, geldiğin gibi baş başa bırak beni.
Ne olur gitme. Çok soğuk ellerim. Sevebiliriz.

- ne kadar da tuhaf değil mi, dudaklarının kokusunu alıyorum. o kadar yakınız düşün ama ruhuna dokunamıyorum bir o kadar da uzağız anlaşılan.

- aynı hayalden başlayıp ayrı yönlere koşup bir daire çiziyoruz seninle. Hala neden öpüşemedik?

- kaçırıyoruz birbirimizin nefes izlerini şu an farkında mısın?

hep aynı imge: kalabalıkta yalnızlık. kendi kalabalığımda kayboldum başkasına yalnızım. varlığını kaybetmiş çocuklar gibi bakıyorum avuçlarıma. Avuçlarımda mutluluk, bekliyorum kaderini.

Şaban Sarı






9 Aralık 2013 Pazartesi

Kelebekler Zamanı

      #141 Kelebekler Zamanı
     Çok yorgun bir ruh için, kalkıp geleceğe uzanmak imkansızdır. Hayatında yarım kalmış her sayfa ağır gelir insanın ömrüne, hayallerine değen elleri düşer yavaş yavaş. Önce heyecanı kaçar tüm ilişkilerin. Sönmüş bir balon gibi, artık mutlu etmez hiç bir çocuğu sönmüş balon. Sonra içini kemirmeye başlar "neden?"ler çünkü bu gökyüzü altında hep eksik vedalar var. Gidenler, kalanlar kadar günahkar; kalanlar, gidenler kadar suçlu. Herkes biraz katili başkasının. Umut alır başını gider içinden, ölürsün umudun biterse. Farkında bile olmazsın. Cennet'ten kovulmuş Adem ya da Havva gibi öylesine saşkın öylesine pişman. Etin yaşasa da ruhun biter. Susarsın. Artık düş kanamalarına hiç bir yara bandı çare değil, düş kanayacaksın  oluk oluk. Düşün rengi mavidir, mavi kanayacaksın. Mavide boğulacaksın. Sonra kaçıracaksın bulutlarını Tanrının. Gözlerinin önünden geçecek hayatlar, elini kaldıramayacaksın. Belki korkudan belki yorgunluktan belki unutmamayı seçişinden. Ama unutmaya çalışsan da unutulmayacak içindeki. Ne mi olacak? Hayallerin tükenecek. Tüm bu depremlerden sonra şehrine gelecekler ve soracaklar "Hayalin ne?" diye. İstediğin kadar düşüneceksin, boşluğa sarılacaksın.
         Geçecek. Sadece saatler, aylar ve yıllar geçecek. Kaderler geçecek evinin önünden, ömrünün ta içinden ama geçmişin geçmeyecek, beklemen boşuna. Kaçacak, son hayalin de kaçacak işte o gün öleceksin.
        Evet. Bunların hepsini eski bir ölünün bedeninden yazıyorum. Şimdi mi? Şimdi ne mi yapıyorum. Yaşıyorum. Önce çok acıyor, yeryüzünün en derin acısı kadar acıyor canın. Ölmek kolay iş değil ama yeniden başlamakta hiç kolay iş değil. Susuyorsun. Kaçmak istediğin şeyin, kendi varlığın olmadığını fark ettiğinde duvarlar örüyorsun taştan. Hissetmiyorsun. Önce ruhundan hislerini çıkartıyorsun, atıyorsun. Hissettiğin sürece ölmeye devam ediyorsun çünkü. Sonra öfken kalıyor geriye, bir tek öfkelisin. Öfkenin mürekkebiyle kazıyorsun hayatını artık. Harf harf, cümle cümle yeniden yazıyorsun kaderini. Seçiyorsun, aldığın havayı bile seçiyorsun, o kadar korkuyorsun. Kozana kapanıyorsun. Dünyan seni koruyor. Bir kaç ömre dokunuyor ellerin, ağır ağır. Muhabbet kokuyorsun, yalnız olmadığını anlıyorsun. Tohumlar bırakıyorsun çorak iklimlerine. Sonra yağmurlar bekliyorsun. Çok ağlamak istiyorsun, ağlayamıyorsun. Çok ölmek istediğin zamanlarda ki kadar ağlamak ama yaş yok pınarlarında. Kuruyorsun. Sonra biri çıkıyor, güneş ya da  ay fark etmez. Puslu bir aydınlık alıyor gözünü, korkuyorsun. Karanlıktan değil, alışık ellerin karanlığa, aydınlıktan korkuyorsun. Düşmekten korkan bir bebek gibisin. Yeniden doğuyorsun. Bir gün cesaretli bir sabah yağmur yağıyorsun kendi içine. Bahar kokuyor ellerin. Bir umuda tutunup ayağa kalkıyorsun, eski hatalarının izlerini görüyorsun gözlerinde, bu kez ne yapacağını biliyorsun.
     Aklının sandıklaını açınca, hatırlıyorsun unutmaya yüz tuttuğun ne kadar acı ve hüzün varsa. Aralarından hala işe yarayan heyecanlar dikiyorsun. Sevecek gibisin, kozan yırtılmak üzere, bir el bekliyorsun. İşte şimdi cesur bir kelebek olmalısın, risk alıp uçurumdan bırakmalısın özgürlüğünü. Benzer yollardan yürümüş hayatlar daha dikkatli taşıyor gelecekleri, kulak vermelisin.
     Yırtılıyor korkunun gecesi. Rengarenk bir kanat açılıyor sırtında. Melekler gülüyor, gülüyor tanrı bile, sen bile. Bir gün geliyor koskoca bir ömrü yaşamak yerine, iki gün mutlu bir kelebek olmayı istiyor insan!
     Şimdi ne mi yapıyorum beklerken, bir kaç hikaye karalıyorum.


üç günlük dünyada iki gün kelebek olmayı istemek, hala çok mu hayalperestlik?

*http://www.youtube.com/watch?v=SU_s8Z8xJyY&feature=youtu.be

Şaban Sarı


7 Aralık 2013 Cumartesi

Ruh Parçaları #140 Şimdiye kadar

         Şimdiye kadar ne yaşadığın umurumda bile değil. Benim yaşadıklarım da senin umurunda değil. İki ayrı kader, kör topal şimdiye kadar gelebildiğimiz için şanslıyız. Şanslıyız bir şekilde karşılaşmış olduğumuz için. Senden önce geçmişiyle kavgalı, aklının kapılarını sıkıca kilitlemiş ve yaşayamadıklarına öfkeli bi adamdım. Sense büyük ihtimal, öfkesini insanlardan çıkartan düşleri yaralı bir gelecektin. Muhakkak aynı gecelerde, ayrı insanlar için üzüldüğümüz vakitlerde buluşmuşuzdur; kim bilir belki de aynı şarkının sözlerinde ayrı hayaller kurduk ama bunların hepsi geçmişte kaldı... Geçmişte kalmış anıları çok kurcalamak iyi değildir der dedem, bence gel dedemi dinleyelim. Şimdinin ya da geleceğin tadını çıkartmak için harika bir gece değil mi? Şimdi istediğin kadar kız, bağır, çağır, aynalara mutluluktan makyajınla gülümse; gün  geldiğinde bunu senden başkası düşünmeyecek. Herkes bi şekilde var olmaya çalışıcak ve unutulan yalnızca güzelliğin olacak. Bu kadar emin konuşabiliyorum çünkü senin girdiğin ormanın yollarını, Tanrıyla birlikte ben çizdim.

          Şimdiye kadar sürdürdüğüm yaşamdan öğrendiğim tek şey, hiç bir şeyin nedensiz olmadığı. Nedenler çerçevesinde yorumladığım olayların ışığında, ruhumun hissettiği şekilde yaşadım. Şimdiye kadar senin kadar temiz bir ırmak da görmedi gözlerim. Neyse konumuzla alakası yok bunların. İçimdeki aydınlık karanlığına yetmeyecektir, neden geldiğini anlamadım bile. Bence bu kez ben yanılmadım. Eminim Tanrı bu kez beni sınamıyordu. Anlatacak çok hikayem var, yıllardır anlatarak bitiremediğime göre hala heybemde bir kaç sır kalmış olmalı, dinlemek istemiyorsun. Sizler dinlemek istiyor musunuz sanki? Şimdiye kadar yaşadıklarınızı arıyorsunuz, yalnız olmadığınızı  görmek sizi güçlü kılıyor ve cesaretiniz hiç bir zaman kurtarmıyor zamanınızı. Oysa tek yapılması gereken, şovu bir şekilde herkese rağmen devam ettirmek. Eldeki iplere tutunacak cesur bir ömür cambazı olmak. Geçmişi kurtaramazsın, bırak gitsin yoksa geleceği de kaybedeceksin. Değmez, emin ol.
         Ölümle karşılaşınca insan, hayatın ne kadar kısa ve anlamsız olduğunu, insanların kendine ne kadar çok anlam yükleyerek başka insanların kaderlerini orta yerinden kestiğini anlıyor. Ölümle karşılaşınca çok geç oluyor, bilmelisin. Anlatamadığım bir hikayem var, ölümle ilgili.
        Şimdiye kadar umurumda olmadı ama sanırım hala insanları sevebiliyorum, oysa insanlar beni sevmek yerine bana dertlerini emanet bırakıyorlar. Sıkıldım. Sıkıldığım işleri yapmaya devam ettiğim görülmüş iş değildir. O kadar çok ruhun kapısını çaldım, o kadar çok yudum aldım ki hayatlarından artık gökyüzü kadar yıldızım var, eksiğim güneş, anlamadılar. Samimiyetimi sorgulayan bakışların, çok haklılar. Bu kadar samimi birini görmeniz imkansız. Hakkımda ne düşünüldüğü umurumda değil sadece öfkeliyim aklımın almadığı mantık hatalarına o kadar. Mesela, insanlar neden konuşmuyorlar, susuyorlar. Toplumca konuşma problemimiz yeterince büyük, yanlış anlamak en büyük hobimiz ve insanlar kendimizi anlatmamızı istemiyorlar ve kalkıp samimiyetimizi sorgulama cesaretini gösterebiliyorlar.
        Şimdiye kadar hiç kişiselleştirilmiş yazı yazmadım. Ben sadece bir aynayım, kelimelerim camın sırrı. Ben yaşar, görür ve aktarırım. Bunları seninle de yaşamış olabilirim, adını asla bilmeyeceğin bir hayaletle de. Önemli olan mesajı alabilmek. Şimdiye kadar hep öfkemi kustum, insanlara karşı. Sen gelene kadar öfkeliydim. En çok kendime öfkeliydim herkesin aksine. Genelde insanlar başkalarını suçlar her şey için, her şey için ben kendimi suçladım. Sen gelince anladım ki ben hiç bir şeyin cezasını çekmiyorum, sadece çok doğru ve duygusal yaşıyorum o kadar....!
     
Şaban Sarı


4 Aralık 2013 Çarşamba

Ruh Parçaları #139 Duvarlarımda Portreler

Ruh Parçası #139

 Duvarlarımda Portreler
       Öylece hayatıma girip, duvarlarıma özenle astığım heyecanlarımı bir müzeyi gezer gibi hayranlıklara gezdikten sonra "teşekkürler" deyip çıkamazsın. Diğer ömürlerde işler nasıl yürüyor bilmiyorum, diğer insanlar ne kadar yalan söylüyor umurumda dahi değil; ben kelimelerle oyunlar yapamam anlıyor musun? Kapım zaten aralık, kendimden kaçamadım, başkalarından korkacak değilim. Kendimden neden kaçmak istediğimi de unuttum. Sızmışım, rüyalar görüyorum. Papatyalar görüyorum, sever misin bilmem ama ruhumun bi kenarında biraz kalmış olacak istersen al. Unuttum neyi ne zaman nereye koyduğumu. O kadar güzel unutmuşum ki, tadını hatırlamıyorum ilk öpüşmenin. Sence ilkler mi daha önemlidir, son mu? Bu toplumsal hapishanenin soğuk koridolarında cevap arayamayız, daha sessiz bi yere gidelim. Bence bana gidelim, bu saatlerde sessizlikten zamanı bıraksam canı yanar. Canın yanmıyor değil mi? Soğuk çünkü ellerin, gözlerin acıyor mu? Öylece hayatıma girip, bi arkadaşa bakıp çıkmak yok, en baştan anlaşalım. Öyle güzel bakma, yalan söyleyebilirim gitmemen için ama önce izninle aklımın kapılarını açmam gerek, içerisi çok havasız.... Sen rahatına bak, yabancılık çekmeyecek kadar aşinasın hikayeme; senaryolarımız aynı. Kahramanların adlarını değiştirmiş Tanrı, o kadar. Ruhunun yaralarını sarmamız gerek, hemen en güzel cümlelerimi getireceğim. Hayır mı? Unutmak istemiyor musun? Peki ama neden? İzi hep kalacak. Sen unutmak istesen de zaten unutamayacağın bir anıyı, unutmamayı seçmen şuan benden başka kimsenin umurunda değil. Hayır sana aşık değilim, yanılıyorsun ama izin verirsen bir gün her şey olabilir, biliyorsun bu ülkede her gün yeni bir hayata başlama ihtimali var. Duvarlarımın savaştan kalma olduğuna bakma, bende bilirim unutulmayı, unutmayı. Korkuyorsan kal, dışarısı karanlık, insanların için karanlık, doğru benim de aydınlık olduğumu iddia edemeyiz ama en azından küçük çocuklar gibi hevesle balonların peşinden koşmuyorum. Evet hep böyleyim. Bana öyle inanmayan sözlerle bakma. Ciddi bir şey konuşuyorum, sen neden susuyorsun. Susma, çok sessizlik iyi gelmiyor bana. Yanlış anlama, yanlış anlaşılmaktan hiç hoşlanmam ama sana bir sır vermek istiyorum. Kimse ikinci bir şansı hak etmez ama herkes ilk şansı hak eder. Hiç şansım yok değil mi? Çünkü çok gerçek konuşuyorum, çünkü çok sakin konuşuyorum. Biliyor musun sanırım annem beni sevmiyor, çünkü ben ona hiç iyi ki varsın diyemedim, biliyor musun kimse beni sevmiyor çünkü ben kimseyi sevdiğime inandıramadım. Bu yüzden bu kadar sakinim ama sakinliğime bakma çabuk öğrenirim. Neyse zaten hiç halimiz yok. Göğe bakalım mı? Gitme. Ben kendimden çok vazgeçtim, senin kadar dikenli yollardan çok önce yürüdüm, hayallerim var hala. Çok hızlı öğrenirim, cesaretin varsa biraz bana sevmeyi öğretebilir misin? İlk adımı atarsam, sanki koşacak gibiyim. O kadar büyük bir çocuğum ki hala uçurtmalardan hoşlanıyorum. Hala bulutlara bakıp hayalgücü yarıştırabiliyorum. Zamanı boşver, ne zaman bizim istediğimiz vakti gösterdi ki? Dostlukların da tadı kalmadı emin ol. Adım çıktı biliyor musun dost meclislerinde, neymiş efendim rakıyı ağzımı buruşturarak içiyor muşum. İnsanların dertleri bitmiyor biliyor musun, sözüm sana değil, anlatmaktan başka bir şey bilmiyorlar. Dinleyip dinlemediğin bile umurlarında değil, herkes kendi hikayesine öyle gömmüş ki kafasını kaldırıp "ya sen" diyecek akılları kalmamış. Ben seni dinlerim, sende beni dinlersen. Şarkılara sığınırız, kitaplara sığınırız. Sığınaklaraaaaa!!!!! Gitme, ben yalan söylemeyi bilmem. Kendimi kaybettim yeterince zaten.Sen otur ben biraz öleceğim.

Şaban Sarı

3 Aralık 2013 Salı

Neyin Yok Artık!!!

Siktirin gidin. Herkes şimdi tamda şuan da hayatımı sikmeyi bırakıp, siktirip gitsin. Acılarınızı, hayallerinizi ve heyecanlarınızı da toplayın ve lütfen, siktirin gidin.

Şaban Sarı.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...