Pages

Ads 468x60px

30 Temmuz 2013 Salı

Ruh Parçaları #108

   Ruh Parçası #108
    Gülmeyi Unutan Çocuklar için Yazı
      Uzak zamanların birinde küçük eller ve yürekler geleceğin ağırlığından habersiz kuş gibi engin mutlulukların tarlasında uçuyorlardı, koşuyorlardı. Yanaklarında al al gülücük toplanırken dört mevsim, gözlerinde serin meltemler.Dizlerindeki geçmiş izleriyle ne kadar da mutlu çocuklar koşardı toprak yollarında şehrin. Ne kadar da yakışıyordu gülmek masumiyetlerine.
      Tüm yeşil huzurlar gibi sararıyor gün gün dallarında çocukluğum(uz).
      Zamanın koynunda büyüdükçe tadına bakılıyor türlü geleceklerin. Acısıyla tatlısıyla yorgun kalıp uyuyorlar annelerinin sığınaklarında. Bir kötü haberle yarım kalıyor oyunlar... Tam ortadan kaderle kesiliyor hayaller... Minik omuzlarına yüklendikçe taşınmayacak öyküler, unutuluyor mutlu zamanlar. Yanaklarına asılı ağır yenilgiler büküyor kahkahaların boynunu. Sessiz dualarının boynuna geçirilmiş yağlı kelimelerle tanıştıkça soluğu kesiliyor heyecanlarının da... Tüm bu şartlarda çocuk olmak zor bu gökyüzünün altında. Fikirlerinde esen soğuk rüzgarlar gözlerinde alev alev yanan aydınlıklar söndürüyor. Boş bakıyor ileriye gözler, adımlar gölgelerin arasında geziniyor; ne  yazık! Çocukluğunu soyunup üzerine bol gelen, tüm yaşamı boyunca giyeceği büyüklüğü giyinirken, ceplerinde kaldı gerçekten gülebilen palyaçolar da.
      Küçük yürekler büyük hüzünler taşıyorlar artık. Kanatlarında ağırlıklar, uçamıyorlar... Belirsiz geleceğin ağırlığı altında eziliyor hayaller, en sevdiği oyun değil artık yaşam hiç birinin. Gülmeyi rüyalarda öğrenen nesillerden gelecek nasıl filizlenir?
      "İçimde çocuk, içimde kal. Sakın merak edipte uzatma dışarıya başını, bakma yaşama! içimde kal çocuk içimde gül hep." 

Şaban Sarı -Ş"S

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Ruh Parçaları #107

     
Ruh Parçası #107

      Uzun bir trendeyim sanki. Yaşam treni. Sayısız vagona sığmış yine sayısız düş, umut, gelecek... hep birlikte yol alıyoruz. Nereye gittiğini makinistten başkası bilmiyor. Zaten nereye gittiğimizin de önemi yok. Camdan seyrederken geçmişi, karşılaşıyoruz başka trenlerle. Yanımızdan geçiyor kimisi dokunmadan rüzgarımıza, kimisi tam içimizden geçip öylece duruyor bizde yol boyu. İçimizdeki ortak oluyor maceramıza, yoldaş oluyor uzun yolculuklara. Trenler makas değiştiriyor bu anda,  aynı yolda iki ayrı tren gidiyor, kader diyorlar buna, kader. Gelip geçiyor yolcuları vagonların, trenler hep kalıyor ardımızda. İsimler değişse de duygular hep asılı kalıyor unutulmuş yalnızlıklarda.... El sallayanı olmuyor kiminin bu yolda, kimi kalabalığında boğuluyor. "yeter, durdurun treni inecek var "dese duymayacaklar. Kaderine boyun büküyor herkes. En çok sevdaların boynu bükük, en çok hasret kokusu içimizde...
      Uzun bir trendeyim sanki. Yaşam treni. Keşfedilmeyi bekleyen tenlerin sarılığında kıvrıla kıvrıla yaşıyorum ağır ağır...

Şaban Sarı - Ş"S



Ruh Parçaları #104-106


Ruh Parçası #104   
   Anlamaya çalışmakla başlıyor tüm hatalar. Genellenmiş tanımların arasında kendimizi arıyoruz tüm yaşamımız boyunca, bulamıyoruz. Çaresiz kaldığımız zamanlarda, bizim gibi aradığını bulamayanlara sarılıyoruz... Toplumsallaşma yumağı içerisinde kendine uygun bir kıyafet arıyorken ruhlar, aşkı da hasreti de, ölümü de yaşamı da, mutluluğu da hüznü de başkalarının eskileri olarak giyiniyor. Acilen kendi rüzgarımıza kapılıp bireysel kavramlara inanmalıyız! Bu kavgada en ağır darbeyi daima aşkından almıştır insanlık, yara bere içinde yüzü gözü. Umudu yok aşkın ayağa kalkacağına dair çünkü unuttuk "aşk iki kişilik bir örgütlenmedir". Aşkında diğerleri gibi - inanç, sadakat, özlem- halka arz edilmesine gerek yok, kendi içinde de büyüyebilir, istenirse.

Ruh Parçası #105
   Mutsuzluklarımızın tek sebebi elimizdekilere sahip çıkmak yerine, başkasının mutluluklarını istiyor oluşumuz olabilir mi?  

Ruh Parçası #106
    Düşlediğimiz dünyada değiliz... Uyanalım lütfen! Varmayı umduğumuz hayattan geçmeyecektir bu ömür, yanlış bir durakta inmek zorundasınız çok geç olmadan, şimdi...
    Tekinsiz sayılabilecek bir vakitte, bilincinin kapısını hızla çalan bir yalnızlığın sebebidir bu telaş; hayallere dalmak üzereyken irkilen ruhunun peşi sıra aralamaya gittiğinde fikirlerini, karşısında daha yeni ölmüş bir düşü daha karşılamak artık hiç kimseye olağan dışı gelmiyor çünkü düşlediğimiz dünyada değiliz.

Şaban Sarı - Ş"S-

26 Temmuz 2013 Cuma

Ruh Parçaları #101-103

Ruh Parçası #101

      Hayatta tek değer verdiğin insan "ben  seni sevmiyorum" dediğinde hisselerini anlatan en iyi kelime "boşluk"tur. İnsan yaşamın uçurumunda ölümün koynuna düşmemek için tutunduğu tek dal kırılınca kendini sonsuz bir boşlukta savrulurken buluyor... Uçsuz bucaksız galakside tek bir gezegenin uydusu olup yön verirken geleceğine, tek gerçeğin sana sırtını dönüyorsa meteorlardan korkar mı insan, savunmasızken.... bir düşünün.

Ruh Parçası #102
      Hiç bir şey istemez insan kendini anlayacak bir aynadan başka. Aklındaki fırtınalarda sığınacak limandan başka yer aramaz belki de. Tek bir gülüş, tek bir dokunuş belki de tek bir nota yeter unutmaya bir anlığına her yükü.

Ruh Parçası #103
     "Dudağımda düşler bırak kadın,
     "zaman yürütülüyor".

"Ş"aban "S"arı


19 Temmuz 2013 Cuma

Ruh Parçaları #100

Ruh Parçası #100 *
      İki bardak çay bir masayı paylaşıyor. Suskunlar. Karşılıklı öyle bir susma ki sanki az önce tüm sırları ifşa olmuş. Utanç sessizliği. İki insan bu kıyamet sessizliğinde  ne düşünür? Gözlerini mi, saçlarını mı, dudaklarını mı karşıdakinin? yoksa gülüşünü mü, kokusunu mu? Ya da tüm düşüncesi hayallerden, düş kırıklıklarından mı ibarettir. Bilinmez. Ağızları açmaya en keskin sevdalar bile yetmiyor artık.  Zaman durup bekler sanıyorlar. Uçup giden çayın sıcaklığı bile farkında kaçırılan geleceklerin ama karşılıklı susmaktan başka bir şeyden anlamıyor insanlar. Birbirini seven iki göz iki inatçı dudağın arasına sıkışır kalır. Sevda filizlenemez çorak tenlerin kuraklığında. Aradaki bu ittifakı ilk hangi taraf bozmalı sorusu dolaştıkça dolaşıyor masanın etrafında. Alınan sıcak bir yudumun ardından sarf edilecek ilk cümle, tüm kaderin kördüğümlerini çözmeye yetecek ama... Amaların a sı uzun,  iki bardağın arasındaki hasret kadar uzun hemde...  Masada iki bardak, öylece soğuyorlar.Sessizce. İnsanlar sanırım birbirlerini artık susarak anlamak istiyorlar, sanki daha önce konuşarak anlaşabilmişler gibi...

-Neden sevmiyorsun beni?
-Sevmem için bir sebep yok.

      Sessizliği bozan bu soğuk rüzgar, ardında yalnızlığı bıraktı. Masada yarım kalmış bir bardak, tıpkı yarım kalmış hikayeler gibi; masada teninde taze bir dudak izi kalan bitik bir bardak, tıpkı nokta konmuş hikayeler gibi; boynu bükük kalmış herkes... Masada iki bardak, masada bir kadın; öylece duruyorlar.

Şaban Sarı

* Bugün doğan tüm geleceklere ithafen.


18 Temmuz 2013 Perşembe

Ruh Parçaları #99

    Ruh Parçası #99
   Yağmuru severim. Bayat bir romantizm havasından değil, hatırladığım çocukluğumdan beri severim yağmuru. Bana bir yere ait olduğumu hissettiriyor. İnsanın bu dev boşlukta kendine tutunacak bir nokta bulabilmesi ne demek hiç anlamadım. Hep şaşırdım bir yere bu kadar heyecanla bağlı olan insanları gördükçe. Ayrıca kendime ait ne varsa paylaşmak zorundaydım ve hep uzaklardaydım birilerinden. Aklım bir karış havada, bedenim gerçekten uzaktaydı her nereye aitsem ama ne zaman yağmur yağsa bilirdim ki o gün orası benimdi. Ait olmak tanımı ancak o zaman bir kalıba sığıyordu ruhumda. Tenime düşen  her damla sanki büyütüyordu zaman saksısında bekleyen umudumu. Tanrı'nın gözyaşlarına sığınan küçük bir çocuğun dualarıydı yağmur. Belirsiz bir geleceğe uyandığımız her sabah yağmura koşardım. Paylaşmak zorunda olmadığım tek gerçek ıslaklığımdı. Kabusların yıkanıp balkon demirine asıldığı mavi bir düş, yalnızlığın sadık bir dost gibi omzuna yaslandığı anlarda geçip giden akrep, hiç tatmadığım  dudaklardan dökülen heyecan yüklü cümleler, yüzüne sürgün olduğum tüm isimler... Bana hep yağmur öğretti bunları. İpi kopmuş bir uçurtmaydım, tellere takılmadan kuyruğumdan tuttu biri ve özgürlüğümü verdi geri... Yağmuru severim, ıslandığım ve umutlandığım tüm geçmiş ve gelecekler için...

"Ş"aban "S"arı




17 Temmuz 2013 Çarşamba

Ruh Parçalar #98

Ruh Parçası #98

    Şimdiye dek hep sevilmeyeceğimden korktum. Hayata dair başka korku biriktirmemiştim cebimde. Ama anladım ki yanılmışım. Sevildiğimi gördükçe hatamı fark ettim. Kendimi inandırıp, avuttuğum gerçeğimin bir aldatma olduğunu öğrendim. İlk çocuk ve ilk torun olmanın avantajıyla ilk sevgimi ailemden aldığımı inkar edemem asla. Arzuladığım kadınlarca sevilmesem de tanıştığım pek çok kadın da sevdi, mutlu etti beni. Şimdi anlıyorum ki, sevilmemek değil mesele; sevebilmek. Olmadı. Hep bir şey eksikti oturduğum masada bana göre ya da aksi bir yaşlı gibi kusur buluyordum bana sunulan tüm yaşamlarda. Üzgünüm.

"Ş"aban "S"arı

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Ruh Parçaları #97

Ruh Parçası #98

      Düşünmeyeceğim. Yoruldum artık düşünmekten zamanı. Elimde tutamayacağım sözler var boşluğumda, artık yeter. Sonsuz bir uykuya dalmak ve orada kalmak istiyorum. Dinlenmeliyim bir ağaç gölgesinde ama önce içimdeki sesleri susturmalıyım. Belki de kaçmalıyım ya da saklanacak bir yer bulmalıyım kendime. Herkesten uzakta. Bir şelaleden kendimi özgürlüğe bırakmalı ve uyumalıyım kendimi bıraktığım serin suların yatağında, öptüğüm dudaklarda kalmalıyım....Benden anladıklarını bana anlatacak bir aynaya ihtiyacım var, sırrında dinleneceğim, renklerinde kaybolacağım bir ayna. Öpmeliyim gerçekleri, çırılçıplak kalmalı tüm sırlar. Ancak o zaman dinleneceğim sanırım. Anlatacağım ne varsa anlatmalıyım, çok konuşacağım yine. Dinlemek istersen beklerim. Yanıma alırsam düşlerini bir daha  asla bırakmamalıyım, zorunda olduğum için yaşamalıyım...  Yoruldum yüklenmekten herkesi. Herkesi kazanamayız, anlamalıyım. Aklımın kapılarını sımsıkı kilitleyip, anılarımı geleceğime götürmemeliyim, istemiyorum çünkü. Anılar yaralar, geçmiş engeller. Baştan, sıfırdan yepyeni bir umutla, bir ruhla koşmalıyım belki önceden yürümediğim tüm yollarda. Tavan aramda bırakacağım herkesi, biraz daha konuşacağım sonra. Konuşmasam bu kadar aykırı fikir darbe yapabilir akıl melekelerimin kanatlarına.... en son herkes susmalı, sessizliği dinlerken düşünmeyeceğim biraz daha.

"Ş"aban "S"arı

14 Temmuz 2013 Pazar

Ruh Parçaları #96

Ruh Parçası #96

Duygular öldü. Uzun zaman oldu toprağa vereli. Teknoloji öldürdü özgür düşüncelerimizi. İhbar ediyorum kendimi. Kendi ellerimle boğazladım hislerimi. Bir kaç kaçık fikir kalmıştı, kutulara hapsettik onları da. Konuşmak eski moda bir radyo sanki. Antikaya meraklı olanlar konuşuyor yalnızca rakı sofralarında ya da demli çayların söylendiği bir hayli nostaljik toplantılarda. Yazının da tadı kaçtı artık, duygular ölünce. Kuruyan mürekkepler masada, ucu yanık mektuplar, kağıtla öpüşen dudaklar, beklenen postacı yolları, çöp kutusuna sığmayan yarım yamalak öksüz kağıtlar, kağıtlarda boynu bükük eksik cümleler... Söylenememiş sevdalar saklı çok uzakta pul koleksiyonlarında. Duygusuz gülüşler çıktı çıkalı kavgalıyım yanaklarımla. Onlar somurturken gülümsüyor arsız parmaklar ekranlarda. Uzaklar hala bir hayli uzakken kendini kandırıyor insanlar, aşka inanıyorlar hala. Seviyorum deyince seviyor, öpüyorum deyince öpüşüyor akılsızlar. Saçlarını dağıtan rüzgarsa her gece, her gece sol yanın üşütüyorsa sabah ayazında, kusura bakmasınlar ama sen rüzgarınsın ya da sabah ayazının... Benden çok uzaksın, ben online bir ölüyüm herkes gibi. Öleli çok oluyor duygular, umutlar sakat, hayaller yarım yamalak. Hala uyuyor dualar kelimelerde... Ne tadı var yaşamın ne tuzu, acılı yarınlar için uyuyor ve uyanıyoruz tüm duygusuzluğumuzla, tüm teknolojimizle. O kadar!

"Ş"aban "S"arı

11 Temmuz 2013 Perşembe

YARIM KALAN

uzaklara dalıp, hayaller kuracaktı.
hayallerinin peşinde koşacak, bir kelebek ömrüne sığmaya çalışacaktı mutluluğu
belki de aşık olacaktı.
ve 
özgür kalacaktı düşünceleri....


bir karanlık çöktü üzerine aydınlık seslerin,
gencecik pınarların sularını bulandırdı kanlı parmaklar...
dillerindeki yalanla yaktılar ocakları bir köşede....
kimse bilmiyor, diller susuyor... üç maymun oynuyor ekranlar
umutları söndürenler yaşarken, güzel yürekler içimizde uyuyacak....

aşık olacak yaşta göğsünü gerdi haksızlığa
belki de hiç dokunamadan geleceğe 
örümceğin aklına takıldı yaşamı.
Adalet dediler cinayetlere, mühürlü vicdanlarının ardında kan ağlıyor insanlık
gidenler unutulmaz, kalanlar affedilmez
bu kavga burada bitmez!!

#direngezi  

#abdullahcömert
#ethemsarısülük
#aliismailkorkmaz ve diğer tüm kardeşler, ışıklar içinde uyuyun....

Ş"S

2 Temmuz 2013 Salı

Ruh Parçaları #92-95

#92
Değer Vermek
İnsan bazen, belki de çoğu zaman ya da ne bileyim,  bazı kelimelere yoğun ya da öylesine anlam yükler. Değer verir yani. Sebepsiz ya da kendince sebeplerle. İnsana değer verir, hayvana değer verir, doğaya, taşlara, kitaba ve belki kendine değer verir. Sevgilisine değer verir. Onu öpmek ona dokunmak bir değerdir kimisi için, bir başkası için ona dokunamamanın verdiği haz değerdir. Mezun olmak, derslerinde başarılı olmak birileri için değerken, bir başkası için hayattın sınavında kalmamak daha değerlidir... Herkesin değeri farklıyken ve bunca ayrı yüzler, fikirler kol gezerken gezegende hala "bir" yapmaya çalışmak kendini, birilerini saçmalıktır...

Zaten gün gelecek değer verdiğimiz ne varsa kaybolup gidecek; hiç bir şey olmazsa ölüm var. En güzel filmlerin bile bittiği, en edebi romanların sonuna dahi nokta konulduğu evrende her şeyin sonu var, var ama görmek isteyene... Bitişin o bir anlık boşluğunda anlıyor ki insan, bitmek başlamaktır... Başlamak bitmektir. Böyle kördüğüm olmuş döngülerin içerisinde bir o yana bir bu yana savrulan düşlerine rağmen insan yine de umut edebiliyor...Hayret.


#93
O kadar çok yenildim ki artık kabullendim. Hayat liginde averaj takımı gibiyim.

#94
Bu kez uyusam bir daha uyanamayacak, ölecek gibiyim.  Bir daha güneş üzerimden doğarken veda edemeyeceğim birine. Sarılamadığım karşılamaların boynu hep bükük kalacak sanki. Düş kırıklıkları batacak ardımda kalanların canına, ben hissetmeyeceğim.  Zaman kanayacağım sonsuza dek ve içimden akacak vakitleriniz... Akıllarda kalacak kelimlerim, o kadar.

#95
Tüm yalanlarımız arasındaki tek gerçek ölüm olduğu için korkuyoruz. içimizde bi ölüm var ve uyuyor. O uykudayken gördüğü rüyalara da yaşam diyoruz.. Gerçekten sevdiği birini kaybetmiş biri için ölümün soğuk bir yanı , buruk veda  tadı vardır mutlaka. Bu hayatta yalnız kalmaktan değilde, yalnız ölmekten korkmalı bence insanlar...

"Ş"aban "S"arı


1 Temmuz 2013 Pazartesi

Ruh Parçaları #91

#91 UYUMADAN RÜYA GÖRENLER

-Bana doğruyu söyle...
-Sana doğru olarak duymak istediklerini mi söylememi istiyorsun?
-Hayır, gerçeği istiyorum!
-Peki, gerçekleri kaldırabilecek kadar güçlü olduğuna inanıyor musun?
-......

Biliyorum, hiç bir insan, özellikle kadınlar, gerçekleri  duymaya hazır hissetmiyor kendini. Pek çok insan için gerçek, duymak istediklerinden ibaret.

- Ne kadar zamandır yalnızsın?

Şu saate kadar yalnızlığımı hiç mi hiç düşünmemiştim. "Yalnızlık nedir?" diye sormak  aklıma şimdiye dek hiç gelmemişti aslında...O sorunca merak ederken cevabını  içimden bir ses yanıtladı yine beni: " Bir insan tek başına ışıksız bir geceyi dinlerken keşke diyorsa, keşke biriyle konuşabilsem diye iç geçiriyorsa yalnızdır ve insan kendiyle başbaşayken bile kalabalık olabilir"... İçimdeki bu ses yine ne kadar da haklı...  Gerçekten yalnızlık tek kişiliktir ama kalabalıkta yaşanır... 

- Çok uzun bir süredir...

yalan söyledim...

İlk kez bir kadına gerçeği değil duymak istediği cevabı verdim... Durdum bir yağmur damlası gökten yere ininceye kadar ve düşündüm: Araftaydım.  Doğrularım ve yalanlarımız arasında sıkıştım.. Asla yapmam dediğim fikirleri savunuyorum... Hayat sıradan bir filmin verebileceği mesajı bana gayet net veriyor : insan daima kendinden taviz veriyor...

-Neden?
-Ne neden?
Soruya soruyla cevap verecek kadar dalgınım yine...

-Senin gibi biri neden yalnız olur ki?
-İçimde bir ben varken yalnız olmaktan daha doğal bir cevap göremiyorum... Fikirlerimin ağırlığını sırtlanacak uygun bir ruh daha yok varsa da ben karşılaşmadım...
   Gerçekten de haklıydım... Bazen aynaya baktığımda gördüğüm ben'e tahammül edemiyorum, içimden söküp atamıyorum kendimi.  Böylesine yabancıyken dünyama, bir başka gezegenle yörüngülerimizi birleştirerek kaos yaratmak kainata ihanet etmektir...

-Çok gizemlisin...
Bana bunu söyleyen ilk dudak olduğunu düşünüyor, bakışlarından anlıyorum... Yanılıyor...

-Öyle büyük bir sırrım yok. Keşfetmek istemiyorsunuz sadece. Zoru seviyorum demek kolay, zorla yaşamaya çalışmak nedir bilir misin? İçimde bir mağara var ama önünde koca bir kaya, kaldırmayı istemen gerek önce. Sen merak ediyorsun o kayanın arkasındaki mağarayı fakat mağarayı hep karanlık düşünüyorsun, cesaret edemiyorsun. Bilmediğinden korkar insan. O taşı kaldırıp içeriye kafayı uzatabilmektir cesaret, deliliktir biraz cesaret...

Sustuk...

Karşılıklı susulan dakikalarda ne düşünür ki insanoğlu? Birbirlerini sevmeye mi çalışırlar, mekanın dekorunu mu incelerler? yoksa havaya savrulan cümlelerin kuyruğundan tutup onları sahiplenmek için sessiz bir ittifak mıdır bu?

- Hiç birini sevdin mi?
Böyle soruları nereden buluyor insanlar? Cevabını bilmiyorsam ne cevap vereceğim...

-Sevdiysem bile hiç bilemedim. Belki de ben sevemiyorum.. Olmuyor, beceremiyorum. Herkesin bir laneti vardır, belki de benim lanetim bu. Heyecanlanıyorum, meraklanıyorum fakat uzun süre aynı gözlere, sözlere katlanamıyorum. Benim enerjimin sonu yok ama karşı tarafın enerjisi tükeniyor... Ben tükeniyorum, kendimi yok edemem... Masumiyetten beslenen bir sinek gibiyim bazen  kötü olmayı kafaya koymuş son iyiyim ben! Ben sevemiyorum. Belki de sevmekten korkuyorum ve bunu hala itiraf edemiyorum...
Gerçekten aynaya baktığımda kapalı duran itiraflarımı seslendirebilsem, kabullensem gerçeğimi belki çoktan uykusuz sabahlamalarımın nedeni yalnızlık olmazdı...

- Kendine çok haksızlık ediyorsun!
Kendine haksızlık etmeyen kimse var mı? Susulan sevdalar, çığlık çığlığa savrulan yalanlar. Herkes haksızlık ediyor kendine ben sadece haksızlığımın da farkındayım, o kadar. 

-Senin gördüğün benle, benim içimdeki ben arasında bir buz dağı kadar mesafe var... İfade ettiğim kadar kaliteli yaşayamıyorum... En çok ben engelim kendime.. İnsanın kendinden başka düşmanı yoktur!

Gerçekten de insan en çok yalanı kendine söyleyerek yine en çok kendine ihanet ediyor; kendinden kaçarak da bir yere varmıyor bu dünya...

- Beni öpmek ister misin?
Kim seni öpmek istemez ki. Bakışlarımla saatlerdir öpüyorum varlığını zaten keşke hissetsem ama tadını ruhumda, olmuyor... Hissetmeden sevişilmiyor; her zaman kolay değil.

-Seninle biraz daha konuşmak istiyorum ben, yalnızca konuşmak  eğer yanlış anlamazsan!
- Senin yerinde başka biri olsa bu cevap aklına bile gelmezdi, biliyor musun.
-Biliyorum ve beni başkasıyla karıştırma, lütfen.!

Sonra ne mi oldu? Güneş yine doğdu... Cevaplar dilimizin altında kaldı. Belki bir "seviyorum" cümlesini daha yalanın elinden kurtardık, o kadar... Sonrasını kimse hatırlamıyor...

"Ş"aban "S"arı

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...