Pages

Ads 468x60px

30 Kasım 2013 Cumartesi

Mavi Korkular

Bir renk tut yüreğinde.

gökyüzü utangaç bir çocuk gülüşünde
ürkek neşeler kanatlandı az önce içimden, sana.

Bir ömür tut aklında
gülüşelim.
yoruldun ama bir ömür daha gül içimde, lütfen.

sabırsız saatlerim, tutulmaz akrep kolundan
yolun kaderime düşerse öldürebilirm yelkovanı alnından.

Bir ölüm tut avucunda
koşalım uzaklara,
yorulur özgürlüğümüz elbet, sırt sırta göğe bakalım, lütfen.

Mavi olsun rengi ismimizin, yakışır sana
mavişelim tüm gece.

Bir ömre sığalım ikimiz,
boşver gitme
ağlaşalım karşılıklı iki kadehle.

siktir et şimdi saati, gözlerime romantik notlar bırak
ellerin soğuk, tut bak ne kadar gerçek sözlerim.

ölelim, aklımızda dudak tadı
sevişelim, korktuğumuz  her ne varsa.

Şaban Sarı


Bir Şehir, İki Yalnızlık ve Çokça Şey

Matbaada taze kağıt kokusu
aklını kaybetmiş hikayeler göğün göğsünde uykulu.
Sıcak cinayet haberi caddenin ortasında
bir kıyamet koptu uzak yürekler cennet çığlıklarında.
çok uzağa gitmiş olamaz şehir,
düşer birazdan çıkmaz galaksiler üzerine....

Zaman kadar yalnız eller, boşluğunu yokluyor
tekinsiz saatler bu anasının gözü günaydınlar.
Bakışlar öldürüyor duyguları, faili meçhul bi' hüzün aşk.

Avucunda camdan ölümlerle ömürler aşındırıyorken
yolculuklar kadar telaşlı bir yalnızlık seninkisi.
canı burnunda birazdan  geriye düşer gözlerin
teslimiyet ve biraz mahremiyet ikimizin
                                              hikayesi.

Caddelere dağılmış ayrı kaderler güneşin kör vakti
uykusuz ve yorgun umutlar henüz gözünü açıyor
kalabalıkta kayıp ismin, ismin kayıp aklımda
sebepsiz bir uzaklık gece ile gündüz arasında
aynı şehrin sokaklarında sen ile ben arasında.

Eli kulağında kopar kıyamet ya da
                    düşer elinden ölüm
şehrin dedikodularını süsler güzelliğin
bir intihar daha yazılır cennet kapıları için...

bu kış çok sert geçecek yalnız, öyle dediler
üzerine bir kaç ceset al.
bir kaç sözcük bırak köşe başına sığınmak için
yağmur yağacak, çok yağacak gözlerinden
ağlarken göğe bak, oralarda bir yerlerde olacak Tanrın....

Matbaada taze kağıt kokusu
sıcak cinayet haberi aklımın tam ortasında.....

Şaban Sarı


23 Kasım 2013 Cumartesi

Ruh Parçası #138 IT'S NO COINCIDENCE

IT'S NO COINCIDENCE
      Olağandan daha sıkıcı bir gün. Hava dahi gülüşünü almış yerini eskimiş bir kartpostal gibi duran bulutlara bırakmış. Yaşamı yakalamaya erkenden başlamaya ta'kati olmayan bir adam uykusunda imkansız  düşlerle zamanı bir makaraya sarmış. Saat vakti vurduğunda, göz kapakları açılıp, fikrine zaman dolmaya başlamış. Soğuk sular zihnini açtıkça, ısındıkça görüntüsü netlenen tüplü bir televizyon gibi dünyası netleşmiş. Adam usulca giyinmiş bu sıradan bir gün için. Rutinini her zamanki el çabukluğuyla akrebin ve yelkovanın kaşı gözü arasında tamamladığında, aynada göğe kaçak kat çıkan asi saçlarını sol eliyle düzeltirken sağ eliyle de oynatma listesinden en hareketli parçasını açmış (http://www.youtube.com/watch?v=6teOmBuMxw4)....             Kaderini ortadan ikiye ayıran metal kaplı bir köprüden geçip, geleceğine gitmek için araca atlamış adam. İnsan trafiğinin yoğun olmadığı mesai için geç bir saatte, her sabah ki gibi gene okuluna sapsağlam ve yalnız müziğiyle ulaştı. Kendini atması gereken sınıftan önce günün en güzel anı olan sıcak çay ve poğaça için kafeye yöneldi, oradaki adamı selamladı; birine, özellikle tanımadığın birine günaydın demek ciddi bir medeniyet göstergesiydi çünkü ona göre; çayını biraz eline biraz pantolonuna dökerek ağır ağır çıktı merdivenleri*.... Sınıftaki yabancıyı da selamlayınca, kız güldü nedensiz. Adam poğaçasını yerken aktı diğer ruhlar aynı kadere doğru ve saat dersi vurduğunda başladı gürültüsü günün.... Gün koşarken aklı karışıktı adamın. Aklında cevapsız kördüğüm olmuş soru işaretleri, aklında faili meçhul kadın cinayetleri.... Adam bir şey istiyor ama ne,? Adam birini özlüyor ama kim? Adam cevapları biliyor ama cevaplar elinde değil? Bakışlarını kaçırıyor adam hayattan, korkuyor sanki. Dramatizasyonu yüksek kelimelerle, enerjisi yüksek bir yaşam eksik anlatılıyor derken ders bitiyor, cadı avından bahsediyor kadın....İçimdeki yasak sevdalarımı öldürmeliyim yoksa içimdeki rüzgarlara kendimi mi asmalıyım diye düşünüyor adam.... Herkes teker teker hayatından çıkıyor, o kadının birini tanımak için sohbete davet ediyor. Adam şaşkın, kadın yabancı. Adam iyi bir oyuncu kadın iyi bir izleyici; oyun eksiksiz sahneleniyor. Birbirlerini selamlayıp, gözlerini kaçırıyorlar: birini tanımaya çalışmanın o ürkek heyecanı. Bir çocuk gibi çekingen ama bir o kadar merakla parmağını uzatmak başka bir ömre, işte hayat bu. Adam kendini, kadın kendini anlatıyor; oyun unutuluyor... Adam nedenlerini, kadın kimlelerini anlatıyor. Riyasızca. Çekinmeden ve bir şey beklemeden. Adam aklındaki esas kadınla da bunları "keşke" yapma fırsatım olsalarla saate bakıyor. Aklındaki kadının umrunda bile değil biliyor ama adam kadının ruhuna aşık zaten.... İlk kez aşkını itiraf ediyor, utanmadan. Merak etmeden....
      Dersini 24 kasım bozdu. 24 kasım aklına hiç kabuk bağlamamış eski bir anıyı getirdi. Acı bir gülümsemeyle bu sene kutlayan umarım yanımda olur dedi. Kalabalığa karıştı. Kalabalık sıkıştı, kalabalık aklını dağıttı, uykusunu getirdi; kendini çok karakterli biriyle dışarı attı, kendini kendinden atamadı bir türlü.... Aylardır beklediği filme konuşarak gitti. Konuşmak iyi geliyordu, konuşmak istemese de kimse o kendiyle de konuşuyordu. Geç kaldılar. Hayatı boyunca birine ya da yere hep geç ya da erken kalan adam gene geç kaldı. Karnındaki zillere kulak verip aklındaki vedalara dur dedi. Hem konuşarak dağıttı aklını hem hızlıca besledi ruhundaki aç canavarı.... Hava hiç gülmeden karardı. Dostu onu yordu o dostunu yordu, tatlı bir yorgunlukla ayrı kaderlere devam ederlerken adam müsait bir ölümde indi.... Adam cehenneme girdi, hızlıca.       Adam için plansız günler başladı, adamın içi sıkıldı. Ruhunu, müziğini ve sorularını kaptığı gibi doğaya attı kendini. Notaların sırtında yalnızca koştu, aklını kaçırdı onu kovaladı biraz ama bi süre düşünmemek iyi geldi. Sonra sıcak suya bıraktı kumdan düşlerini, su hayallerini aldı; dalgalar dağıttı saçlarını saçları dalga oldu aklını başına getirdi. Adam oturdu kendini yaşadı. Kendini ödüllendirdi bu yaşa kadar yaptığı her güzel iş için. Sevdiği, sevemediği; saygı duyduğu duyamadığı her şey için ama sonra adam durdu....
      Sıkılmıştı adam. Herkesten gene sıkılmış, bi şey deneyecek yeni bir umut arıyordu. Aklındaki kadın ona bunu vermedi, ama adam umutsuz değildi asla; dua etti, sığınacak tek ve yıkılmaz limana sığındı.... İçinden yeni bir yol diledi, gemilerin geleceğe gittiği. Aklındakinin mutluluğu için kendinden gidecek kadar cesur bir adamı tanımaktan kaçmak ancak bir fırtınaya yakışır güzellikteydi, adam güldü. Adam yeni şarkılar dinledi, yeni yazılar okudu. Bekledi, gelirse diye bekledi, ararsa diye bekledi. Sessizdi. Olağandan daha sıkıcı bir gündü. Oysa "It's no coincidence** " diyordu şarkı..... Tesadüf yoktu, ne yaptıysa deniz kızını kendi karasularında tutamamış kaybetmişti okyanusta, o bir damlaydı ve arayamayacak kadar küçüktü....

       Tanrı duydu heyecanının ve bir yol karşısında, adamın elinde yol çok ama aklı hep çıkmaz sokak.....
* Ahmet Haşim - merdiven
**http://www.youtube.com/watch?v=6teOmBuMxw4



21 Kasım 2013 Perşembe

AKLIM DURDU

AKLIM DURDU.

fotoğraflar sonra, bir yıla takılı kalacak aklın
aklın darmaduman,
karmakarışık cümleler aklım.

anılar kalbime sıkışmış, belki
bir gece yarısından kaldı, belki de
telveye bırakılmış bir kaderin acı hatırası
hatırlamak güç şimdi seni, aklım adında kaldı.

o an, şimdi, dile gelebilir aniden 
hatta
öpebilir sesimi, değil mi?
oysa kuşlar göçtü içimden,
çok geç değil mi?

rüyalar kadar inanılmaz ve ters susuşlardan seninkisi
aklımdan hikayeler yazıyorum kaderin üzerine, kaç zaman sonra ancak 
korkmadan diyebilirim sanki sözlerini, sözlerimle.
hiç konuşma fırsatı olmayan iki antika daktilo gibi
onlarca kelime içimizde kaldı, rüyalar da kaldı hikayeler
                                                           tıpkı bizimkisi gibi.

durdu aklım, aklım dağınık, adın yerli yerinde tek
aklın darmaduman, aşklar sonra bir gün ancak sevebilirsin
                                                               geçmişi, belki.

ölüm sıcak, kaçmak sıcak, sıcak tüm yalnızlıklar
yanımda taşıyabilirim sohbetini, soğuk çünkü yolculuklar.
saklasın cennet ölü kadınlarımı 
travmatik çocuklukların gözlerinde.

fotoğraflar sonra, hasta aklım isimleri unutur kesin
fikrim karışır, dilim şaşırır çok sonra
o an, şimdi dile gelse, gelecek geriye dönse
sağanak cümleler yağsa, romantik romantik
ıslak yanaklar öpülse bir pazar kahvaltısında

mevsimler hep en sevdiğimiz, cennet hep nefesimiz 
aklım gökkuşağı, aklın toprak kokusu
kanatsız rüzgarlar saçlarımı dağıttı, aklım karıştı
artık
ismini unutmaktan korkuyorum her fırtına öncesi
ve
amacından sapmış ilişkiler arifesi.

aklın darmaduman hala 
ve 
aklım durdu, tam da sende.

Şaban Sarı  

19 Kasım 2013 Salı

Ruh Parçası #137 Duvarların Ardından Geleceğe Ufak Bi' Uyarı Atışı


#137

"Biz kazanmayı  bu kadar çok hak edecek kadar kaybettik mi?" #89

Duvarların Ardından Geleceğe Ufak Bir Uyarı Atışı

         Meçhul eylüllerin birinde, turuncu günün  sonunda iki ayrı kader tek bir durakta bekliyordu geleceğini... Hayatın yorgun koşuşturması içinde penceredeki fesleğenden alınan derin bir nefes kadar huzur yüklü o anda tanıştı iki insan....
         Aşk, kesinlikle şans işi olmalıydı, o anı tekrar düşündüğümde bu cümleye inandım ki şansa asla inanmam.... Aramayla, beklemeyle, bundan sonraki aşk olacak avutmalarıyla aşk asla bulunamayacaktır.... Seçtiğin kaderlerin üzerinde karşına çıkan insanlar kadar yakınsın aşka; hiç girmeyeceğin caddelerdeki düşlerle yıpratmak ruhunu, yolundaki yıldızlara haksızlık değil mi?.... İşte böyle günlerin ortasında yağmurdan kaçarken yaşama tutuldu adam.... Kendinden kaçıp, ardında bıraktığı ayak izlerini gecelerin kapatmasını beklerken temize çektiği ömrünün ilk satırlarını, son sığındığı liman olan şehrin göğü altında karalıyordu... Temiz başlangıçların en zor yanı geçmişe atılacak neşter darbelerinin hayati önemi; ya hep ya hiç ömürler durağı. Kiminle yürünecek bu yol, kim cebinde kalacakken kim göğün sonsuzluğunda bir hatıra olarak yer alacak.... Cevapları ararken kaybolacağını bilmiyordu.... Bilseydi belki acemi gözlerinin aydınlığa alışmasını beklerken elini bırakmazdı geçmişin, belki bilseydi başına gelecek kıyameti bu kadar iyi niyetle sevmezdi tutunduğu düşleri; bırakırdı ve rengarenk uçurtmaların aklını boyamasına izin verirdi, olmadı kanatlarından koparılmış sonsuz umutlar birer birer düştü yere, sözlerinin salıncağında dinlendiği hayatlar birer birer yapraklarını döktüler.... Kimsesiz bir bedenle, kocaman bir şehri tek başına öğreniyordu, değerli yalnızlığına almayı istemediği eski bir ismi ardında bıraktığında en son " yorgunum.... kuyruğumu kovalamaktan, elimde ölümün ışığıyla isimler aramaktan yoruldum.... Lanetli sözlerimin cinayetlerinden bittim artık duruyorum..... yorgunum" dedi ve kapattı perdesini en sevdiği oyunun....
       Kanatsız da uçmayı öğrenecek, özgürlüğün içinde yeterince olduğunu keşfedecek ve içindeki büyük bir savaştan çıkmış görüntüsü veren yıkıntılarını,  düş kırıklarını, dost kazıklarını, gönül sancılarını bir bir temizleyecekti. Hızla iyileşiyordu ruhunun yaraları. Etini kesen bıçakların izleri geçiyordu elbet ama insanın ruhu yırtılınca, o kadar basit olmuyordu işler. Kendinden kaçan artık başkalarından kaçıyor ve kendine aşılmaz duvarlar örüyordu. Yaşamayı bilenler için her tecrübe ayrı ders ama yıllar sonra farkına varıyor ancak insan her tecrübede aldığı ders kadar kendinden bir şeyler de bıraktığını.... Duvarlar daha da kalın, kapılar daha sıkı kapalı ve ruh daha ürkek, dokunmaya korkuyor cennete, o derece yani....
      Standart bi gün hiç hesapta yokken karşılaşmak ancak basit senaryolu bir filme konu olabilirdi. Herkesle arkadaş olan adam o günde hayatına farklı bir bakış kattığı için mutluydu ama saat sohbette ilerledikçe fikirler farklı bir hal alıyordu ki insan ruhunun kokusu olduğuna inanıyordu bu yüzden kaliteli ve kalitesiz insanı ayırt edebiliyor, kendine iyi gelecek insanı seçebiliyordu artık. Bu kadında değişik bir şeyler vardı ama korkuyordu, hazır değildi henüz.... Ancak heyecan bir kere yakasından tutarsa ona karşı koyması imkansızdı insanın.... Koymaya çalıştı, gecesi gündüzüne karıştı ama karşı koydu....  Evrenin o mesajı belki de hiç gelmemeli, iki kader asla karşılaşmamalıydı ama düş kesilmiş ve kan akmıştı. Konuştular, birbirlerinde hayallerin buldular ama kadın ürküyor, adam korkuyordu. Kadın kırıktı, adam yorgundu.... Kadın adama sordu adam "benden uzak dur, ben seni incitirim" diyecek kadar cesurdu. Kadında adamın gökyüzüne girmeyecek kadar saygılı.... Sonra çok uzun zaman geçti, duvarların ardından dünyayı izlemeye devam etti adam, kadın bir daha hiç ufukta görünmedi; evren artık onları ayırmıştı çünkü....
      Aşk şans işi olduğu kadar cesaret işiydi, adam hayattaki tek pişmanlığını asla unutamayacaktı.....

Bu tarz bi öykü de ancak benim kadar beceriksiz bi elden çıkabilirdi, ana temayı ben bile anlamadım heralde, çok kasmayın az cesur olun bi şey deneyin de sonra pişman olmayın falan demeye çalıştım heralde. Sizi seveni sizde sevin.... Sevgiyle ;)

Şaban Sarı

12 Kasım 2013 Salı

Canı Yanan Kabuslar

üç kabus gördüm gün ölmüştü avucumdan aktı zaman
yarı aralık dünyanın kapısı, içim dışımdan kalabalık
kulaklarından kesiliyor makaslar kağıtlar tarafından
üç kabus gördüm sevgilim sonbahar intihar etti....

gelecek geçmişte kalmış eski bir din
iki gezegenin arasına sıkışmış inancım
içimde çocuklar travmatik duygulara tapıyor
çocuklar içimde can yakan kabuslarla uyanıyor....

Tanrısını kullarından kaçıracak kadar
kıskanç bir peygamber içimde,
içimde inançsız sevdalar, meleksiz kalmış vahiyler
gökyüzüne yazılmış sessiz kitaplarıyla
içimde kıskanç peygamber....

gezegenin en karanlık noktası gözlerim, galaksiler öldürüyor bakışlarım
ölümden sonra sevişmek yok, yaşam olsa ne fark eder
ne fark eder ölmüş ya da geç kalmış bir cinayet,
bir cinayet saati şimdi en karanlık odalarda uykular...

kim cesaret edecek sözün kemiksiz harflerine  Tanrı olmaya
içimdeki cadı avında yaralandı sihirli öpüşler,
Tanrının boğazına durmuş isyanlar, ulu orta şirk koşuyorlar kadınlara....
kutsal kitabını kaybetmiş acemi peygamber içimde
ne söylese inanacak gibi  sanki tanrısı.
ne söylese sevecek gibi sanki yarısı....

ritüeline göre dans eden ölü şamanlar içimde
boynunu mabed eylediler - ah ne kadar kutsal.
sesinin tınısına kulaksız notalar kurban ediyorlar
dudaklarını cennet eylediler - an ne kadar  da romantik.

dağınık kabuslardan geliyorum üstüm başım kan
içimde mezhep çatışmaları, can kopuyor aklımdan gece yarısı
canın yanıyor
hayatını yokluyor gözlerim savaş pistinde sızmış bir sabah
ölmüş kuşlar isyan etti, yüreğimde kanatlı atlar zamanı, canım kanıyor.
sesinin içinde kayboluyorum.

üç kabus gördüm içinde yasak meyveler
sırılsıklam ağladım içimden, göğsü yırtılmış sevdanın
içimden intihar etti, sessiz bir veda etti
ve bitti....


içimde kıyamet kopmuş,
hep Masumiyetin canı yanmış....

Şaban Sarı


10 Kasım 2013 Pazar

Elimde Kaldı 39

Bu uzun olması planlanan bir teşekkür yazısı gibi başlayacak ama aynı zamanda değeri de yıllar sonra anlaşılacak bir açık mektuba dönüşecek garip bir şeydir....

"Oku" (Alak 1)

         Unutmamak için yazdım. Geçtiğim şehirlerin isimlerini unutmamak, dokunduğum ömürlerin yüzlerini unutmamak için yazdım. Okuduğum hayatları sonsuza dek yaşatmak için durmadan yazdım. Kırmızı, kahverengi, turkuaz defterler; beyaz kağıtlar harcadım bu yolda. Dükkan açtım, dükkanda kadınlar ağırladım, arkadaşlarla sohbetler ettim; dükkana ortak aldım, beraber büyüdük beraber okuduk ve düşündük, vakti gelen her ölüm gibi dükkanı kapattık... Eskiye sünger çektim biraz da, kıyametten sonra yeniden nefes aldım sanki. Şimdi üzerine gelecek inşa ettiğim geçmişin tozlu arazilerinden bahsetmek, unutulmuş eski bir şarkının o hatırada kalan son ezgileri gibi hüzünlendiriyor beni ama dedikleri gibi "öldürmeyen şey güçlendirir".
          Savaştan çıkmış yıkık bir kenti yeniden kalkındırmak gibiydi başkentin ilk güzü. Ömrümü terk eden tanıdık caddeler, ömrümden sürgün yiyen sıcak sohbetler; Tanrı eğer gerçekten izliyorsa bulutlardan, muhakkak ağlamıştı çünkü çok yağmur yağmıştı geceleri. Biraz büyüttükten sonra düşleri, bi şey denedik: burayı açtık.
          Kahramanlar değişse de senaryo hep aynı.... İnanın bana. Yeryüzündeki herkes benim arkadaşım olabilir, çok kapı aşındırdım bu yüzden. Çok sohbet dinledim, çok laf ettim ve gördüm, yaşadım ya da duydum ki herkes aynı acılardan, aşklardan, ayrılıklardan, hüzünlerden, arayışlardan geçiyor. Hep acı değil tabi herkes aynı mutlulukların düşünü görüyor. Fakat kimileri düşlerini kanatıp, umutlarını yırtıp intihar edebiliyor. Kimileri çığlıklarını duyuramıyor, bir köşede sessiz ve kimsesiz ölebiliyor. Bu yüzden yazabilen, ömürleri kelimelere gizleyebilenler sessiz çığlıklara ses olmalılar; bestelenmemiş şarkılar bestelenmeli, hiç adı geçmemiş şiirler büyümeli bi anda ki ölümler yerli yerinde olabilsin. Düştük, kirlendik; günaha boyandı tenimiz, sesimiz komploya kurban gitti, terkedildik, unutulduk; hiç söyleyemedik bazı sevdalarımızı öyle içimizde sakladık; kaçtık, belki dövüştük ama yaşamasını da yazmasını da iyi bildik; yaşadık yaşayamayanlara cesaret olsun; yazdık yazamayanların karanlığına ışık olsun diye....
        Kırk yıllık kahveler eşliğinde biriktirilmiş dostların adınadır bu yazılar. Onlar kendilerini bilirler, siz hiç üzerinize alınmayın eski hikayeler.  Görmeden de saygı duyduğumuz özlediğimiz vakitlerindir bazı kelimelerimiz, olmasalardı asla yazılmazdı bazı yazılar....
        Yazıları yazmak için en doğru zamandı belki de 10Kasım.  Bu sene utandığım için gitmedim. Bundan sizene tabi ama bence hepimizin ayıbı bu ve ben gitmedim. Geçen seneki yazıyı yazarken hissettiğim öfke bu sene yerini çaresiz bir umutsuzluğa bırakmıştı, buruk yürünen Aslanlı Yol da bıraktım belki de tüm umudu, bilinmez.
        Ama o günden bugüne kadar ben,  yolda bırakılmış hayatları yazdım; sizleri anlattım biraz. Biraz çokça kendimi yazarak size ayna tuttum çünkü sizleri eleştirsem değiştiğiniz de beni suçlayacaktınız ama ben kendim üzerinden sizi eleştirdim. Değiştim tabi bende ve kimsenin haberi olmadan geceleri gizli gizli aşk'ı yazdım, siz yine okudunuz. Önceden yazmak yerine söyler geçerdim işi artık ciddiye alır oldum ya da çok yoruldum bilmem... Ben belki seni yazdım, sen başkasını düşündün okurken sonuçta kelimelerin kanatları yoktu. Ben bazen kendimle konuştum tıpkı eski bir dostumla konuşurmuş gibi; geldiğim yolları ve gidemediğim çıkmazları görerek, sizler tüm o  yollardan kazasızca geçtiniz. Ben narsist bi şekilde kendime hayrandım, siz kelimelerimin cilasına tutultunuz; canınız yandı. nasıl yanmasın ben dahi okurken acıyorum bazen....
      Bundan sonrası için kimseye söz veremem daima hayatımda sizden esinlenerek yazılar yazacağım; içtiğimiz her kahvede, oturduğumuz her rakı masasında bir şeyler öğrenip suskunlara öğreteceğim diye. Çok iyi öğrendim ki kimse sonsuz değil, herkesin ömrü var başka bir ömürde. Gelin konuşuruz, yazarız hemde çok yazarız ama ölünce çok üzülmeyin.
     Ata'yı dahi huzurla yatırmadık ki biz neden huzurla yazalım, hep biraz aşık biraz deli ve biraz suskun kalacağım; ne sen ne de bi başkası yazamadığım cümleleri bilemeyecek. 1 yılın hatrına elimde kaldı 39 hatırlık bir kaç satır ömür. Yanılıyorsunuz herkes benim hiç bir şeyim; sadece samimiyetimden ve merakımdan her şey.  Sizde meraklıysanız penceremden görünenlere konuşuruz sonra uzun uzun kahveler eşliğinde;

Eyvallah. 1 yılda 5.000 kez uzaktan, gizli ya da alenen yolculuğumda bana eşlik eden tüm ruhlara : daima kanatsız özgürlüklerle  yaşarken arada dinlenmek için uğrayın buralara; bol şans, özellikle yaşamda....
       
Şaban Sarı

tutamadığım sözleri hatırlatmaktan çekinmeyin, ben unutkan bi filim....


9 Kasım 2013 Cumartesi

İntihar Sevdası

Konuşamıyorum, dilime öksüz bir yalan oturdu
içimde infilak etti tüm intihar sevdalarım.
Göremiyorum, gözüme koca hayat kaçtı
ağlamaklı pencere önümde lilyumlar,
Birazdan dile gelecekse güzelliğin, yalan yanlış da olsa cümleler kur
belki dağılır renksiz bulutlar...

Şaban Sarı



7 Kasım 2013 Perşembe

İsimsiz Bir İntihar Mektubu

1
Gece utangaç bi' fahişenin ağzındaki sakız gibi,
uzadıkça uzuyor, içinde karanlıklar.
Şehirden uzak fabrikalarda işçiler ölüm vardiyalarını doldururken
akrebi ağır ağır sabaha itiyorlar.
Zaman kanatsız, zaman kimsesiz...
Gökyüzü de uyuduysa artık kızıl gezegenin koynunda
şişeler ruhlara işkence etmeye başlarlar.
Kimsenin umurunda değil hiç bir şey,
umurunda değil kimsenin köprülerin bacaklarına bırakılan yaşamlar.
Ölürken sakın intihar etme, ölüler yüzemez çünkü.

2
Ağzımda romantik jiletler, tehlikeli bir hal aldı konuşmak.
Dilim mürekkep kokuyor, gülüşümü kesiyor paslı sevdalar
kan döküyor bulutlar kelimelerimin göğsünden,
senin göğsünden başladı oysa kıyamet, saç uçlarıma kadar yıkıldım....

3

Ölümsüz denklemler kuralım Tanrının kalbindeki bir sirke
cambazlar intihar etsin gece yarılarında kasıklarımızda.
ölmek günah, günah severken sesini ölmek, unutma
unutma o gün gelecek
ve
Tanrının kalbinde çözülecek çıkmaz kaderler.

4
Sınırlarına sığmayan bir kuş, kafesinden kaçmak istedi diye
Diriler mutluluğunu elinden almamalılar.
siz ölmeyin özgürlükler, ölüler çok üşürler kendimden biliyorum
geceleri, işçileri ve tüm herkesi sonbaharlarla avutun
bırakın beni, çocukluğum yüzmeyi öğrensin.

Şaban Sarı








4 Kasım 2013 Pazartesi

Ruh Parçaları #133-136

#133
        Sessizce ağlayan bir gökyüzünü yalnız bırakmalıyız. Dokunmadan dalgalanan saçlarına sadece uzak bir pencereden izlemeliyiz olan biten her şeyi... Ve bir adım geri çekilip ömrümüze dökülen yaprakları şöyle bir düşünmeliyiz... Düşünelim.

#134
        Geriye dönüp baktığımda, geçmişten öğrendiğim tek şey : eski heyecanların bile unutulabilirliği ve hiç kimsenin vazgeçilmez olmadığı gerçeği.

#135
        "Durup durup ardımda mısın diye bakmaktan çok yoruldum, yanımda yürür müsün?" dedi sonbahar romantik renklerin hepsine.

#136
         Ayrılıkklar Hep Aynı  
ayrı şehirlerde aynı şeylere sevinip, öfkeleniyoruz.
aynı saatlerde aynı gökyüzüne bakarak düşler yarıştırıyoruz
Bir sokak ortasında yalnızken durmuş bir çifte iç geçiriyoruz, ayrı ayrı
isimsiz ve habersiz birbirimizi arıyoruz, ayrı şehirlerde.
Ne garip.

Şaban Sarı



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...