Pages

Ads 468x60px

23 Kasım 2013 Cumartesi

Ruh Parçası #138 IT'S NO COINCIDENCE

IT'S NO COINCIDENCE
      Olağandan daha sıkıcı bir gün. Hava dahi gülüşünü almış yerini eskimiş bir kartpostal gibi duran bulutlara bırakmış. Yaşamı yakalamaya erkenden başlamaya ta'kati olmayan bir adam uykusunda imkansız  düşlerle zamanı bir makaraya sarmış. Saat vakti vurduğunda, göz kapakları açılıp, fikrine zaman dolmaya başlamış. Soğuk sular zihnini açtıkça, ısındıkça görüntüsü netlenen tüplü bir televizyon gibi dünyası netleşmiş. Adam usulca giyinmiş bu sıradan bir gün için. Rutinini her zamanki el çabukluğuyla akrebin ve yelkovanın kaşı gözü arasında tamamladığında, aynada göğe kaçak kat çıkan asi saçlarını sol eliyle düzeltirken sağ eliyle de oynatma listesinden en hareketli parçasını açmış (http://www.youtube.com/watch?v=6teOmBuMxw4)....             Kaderini ortadan ikiye ayıran metal kaplı bir köprüden geçip, geleceğine gitmek için araca atlamış adam. İnsan trafiğinin yoğun olmadığı mesai için geç bir saatte, her sabah ki gibi gene okuluna sapsağlam ve yalnız müziğiyle ulaştı. Kendini atması gereken sınıftan önce günün en güzel anı olan sıcak çay ve poğaça için kafeye yöneldi, oradaki adamı selamladı; birine, özellikle tanımadığın birine günaydın demek ciddi bir medeniyet göstergesiydi çünkü ona göre; çayını biraz eline biraz pantolonuna dökerek ağır ağır çıktı merdivenleri*.... Sınıftaki yabancıyı da selamlayınca, kız güldü nedensiz. Adam poğaçasını yerken aktı diğer ruhlar aynı kadere doğru ve saat dersi vurduğunda başladı gürültüsü günün.... Gün koşarken aklı karışıktı adamın. Aklında cevapsız kördüğüm olmuş soru işaretleri, aklında faili meçhul kadın cinayetleri.... Adam bir şey istiyor ama ne,? Adam birini özlüyor ama kim? Adam cevapları biliyor ama cevaplar elinde değil? Bakışlarını kaçırıyor adam hayattan, korkuyor sanki. Dramatizasyonu yüksek kelimelerle, enerjisi yüksek bir yaşam eksik anlatılıyor derken ders bitiyor, cadı avından bahsediyor kadın....İçimdeki yasak sevdalarımı öldürmeliyim yoksa içimdeki rüzgarlara kendimi mi asmalıyım diye düşünüyor adam.... Herkes teker teker hayatından çıkıyor, o kadının birini tanımak için sohbete davet ediyor. Adam şaşkın, kadın yabancı. Adam iyi bir oyuncu kadın iyi bir izleyici; oyun eksiksiz sahneleniyor. Birbirlerini selamlayıp, gözlerini kaçırıyorlar: birini tanımaya çalışmanın o ürkek heyecanı. Bir çocuk gibi çekingen ama bir o kadar merakla parmağını uzatmak başka bir ömre, işte hayat bu. Adam kendini, kadın kendini anlatıyor; oyun unutuluyor... Adam nedenlerini, kadın kimlelerini anlatıyor. Riyasızca. Çekinmeden ve bir şey beklemeden. Adam aklındaki esas kadınla da bunları "keşke" yapma fırsatım olsalarla saate bakıyor. Aklındaki kadının umrunda bile değil biliyor ama adam kadının ruhuna aşık zaten.... İlk kez aşkını itiraf ediyor, utanmadan. Merak etmeden....
      Dersini 24 kasım bozdu. 24 kasım aklına hiç kabuk bağlamamış eski bir anıyı getirdi. Acı bir gülümsemeyle bu sene kutlayan umarım yanımda olur dedi. Kalabalığa karıştı. Kalabalık sıkıştı, kalabalık aklını dağıttı, uykusunu getirdi; kendini çok karakterli biriyle dışarı attı, kendini kendinden atamadı bir türlü.... Aylardır beklediği filme konuşarak gitti. Konuşmak iyi geliyordu, konuşmak istemese de kimse o kendiyle de konuşuyordu. Geç kaldılar. Hayatı boyunca birine ya da yere hep geç ya da erken kalan adam gene geç kaldı. Karnındaki zillere kulak verip aklındaki vedalara dur dedi. Hem konuşarak dağıttı aklını hem hızlıca besledi ruhundaki aç canavarı.... Hava hiç gülmeden karardı. Dostu onu yordu o dostunu yordu, tatlı bir yorgunlukla ayrı kaderlere devam ederlerken adam müsait bir ölümde indi.... Adam cehenneme girdi, hızlıca.       Adam için plansız günler başladı, adamın içi sıkıldı. Ruhunu, müziğini ve sorularını kaptığı gibi doğaya attı kendini. Notaların sırtında yalnızca koştu, aklını kaçırdı onu kovaladı biraz ama bi süre düşünmemek iyi geldi. Sonra sıcak suya bıraktı kumdan düşlerini, su hayallerini aldı; dalgalar dağıttı saçlarını saçları dalga oldu aklını başına getirdi. Adam oturdu kendini yaşadı. Kendini ödüllendirdi bu yaşa kadar yaptığı her güzel iş için. Sevdiği, sevemediği; saygı duyduğu duyamadığı her şey için ama sonra adam durdu....
      Sıkılmıştı adam. Herkesten gene sıkılmış, bi şey deneyecek yeni bir umut arıyordu. Aklındaki kadın ona bunu vermedi, ama adam umutsuz değildi asla; dua etti, sığınacak tek ve yıkılmaz limana sığındı.... İçinden yeni bir yol diledi, gemilerin geleceğe gittiği. Aklındakinin mutluluğu için kendinden gidecek kadar cesur bir adamı tanımaktan kaçmak ancak bir fırtınaya yakışır güzellikteydi, adam güldü. Adam yeni şarkılar dinledi, yeni yazılar okudu. Bekledi, gelirse diye bekledi, ararsa diye bekledi. Sessizdi. Olağandan daha sıkıcı bir gündü. Oysa "It's no coincidence** " diyordu şarkı..... Tesadüf yoktu, ne yaptıysa deniz kızını kendi karasularında tutamamış kaybetmişti okyanusta, o bir damlaydı ve arayamayacak kadar küçüktü....

       Tanrı duydu heyecanının ve bir yol karşısında, adamın elinde yol çok ama aklı hep çıkmaz sokak.....
* Ahmet Haşim - merdiven
**http://www.youtube.com/watch?v=6teOmBuMxw4



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...