Pages

Ads 468x60px

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Ruh Parçaları #88



#88 İkilemler Dünyası Burası 

Hayat bu;
 Kimileri olgun doğar, kimileri erken… Hep çocuk kalanlarla hep adam olanlar arasında gidip gelir sarkacın ucu; Delilik ve dâhilik arasında sıkışmış kimi, kimi aklın yaşta mı başta mı olduğunu kanıtlama çabasında. Gereksiz… Kimi en güzel hayalleri yer, başkası en güzel hayallerin ardından bakar: kıyamet kopar…

Hayat bu;
Kimi için ilk, kimi için son önemlidir… Biri uzun, diğeri kısa sever hayatı oysa esasında mühimi işlevidir ardında sönen hayatın… Doğuştan korkaktır kimi ama cesur ölür; görünmekle olmak arasında ince bir çizgidir gerçek.  Özgürlük kiminin rüyalarından öte bir köy değil, kimi özgürlüğün ta kendisi.

Hayat bu;
Aklına geleni yapanlar ve aklına gelenden kaçanlar diye ayrılır insanlar. Ağzına geleni sakınmayanla, ağzında lafı geveleyen arasında hep bir savaş vardır; kurallara sığan cümlelerle, hayale sığmayan düşlerin kavgası her şey… Kimi gerçekten mutlu olmak için ten’ sever, başkası ruh’a (içe) aşık olur… Mutluluğun formülü şudur bence “ Ten, ruh ve hayal uyumu: kutsal üçleme!”

Hayat bu;
Sabır beklemek değildir, gerçeğinin ne olduğunu bilmektir. Kimi sabrını bekler ömür boyu, kimi her durakta sabırsızlanarak iner… Bazısı yakalar treni son saniye de, bazısı hep geç kalır gideceği yere;

Hayat bu
Siyah- beyaz, iyi-kötü, melek-şeytan : ikilemlerden doğar ömür!!! Ona göre…

"Ş"aban "S"arı

21 Mayıs 2013 Salı

RuhParçaları #87 Promili Yüksek Heyecanlar



#87  Promili Yüksek Heyecanlar

Masumiyetin uyuya kaldığı vakitlerden bahsedeceğim şimdi.
Yüksek ses müziğin içinden bir başka ses “ bir şey içen var mı” diye bağırdı duman altı oturan kalabalığa doğru. Herkesin aynı anda bir başkasıyla seviştiği o belirsiz heyecanda ilk kez karşılaştım gerçeğin yüzüyle. Bağıran ses topladığı cevaplarla geri dönerken köşesine, diğer köşede ben dalgın bir çift gözle karşılaşma telaşına çoktan kapılmış, her zaman paçalarımızda bir pislik olarak duran geçmişten arınmıştım. Tıpkı yaygın bir inanışa göre günahsız doğan bir bebek gibiydim.
            Ses tellerimin iki lafın belini kırmak için kurban edilmesi gerekiyordu şüphesiz. Alfabelerin izin verdiği kadar yabancı bir dudağı tanıma çabası içerisindeydim bende, herkes gibi. Gecenin ritmine kapılmış tüm hayatlar gibi olmalıyım bu kez çünkü hepimiz bu dünyaya orospuluk yapmaya gelmedik mi? Üzerimdeki mavi şüpheden, ayağımdaki siyah kaygıdan soyunmam sınırlarına giriş iznimi kolaylaştıracak. Adımı ağzında duydukça eriyen bir mum oluyorum, cümlelerim kurban ediliyor gece yarısı ayinimizde; ben tüm güzel sözcükleri katletmeyi göze alacak kadar cani bir katilim o vakit… Kendimi ben dahi tanımıyorken,  bu sarhoş ağzımla, beni hiç öpmeden, ismini yarım yamalak hatırladığım bir yabancı nasıl tanıyacak diye düşünmeden de edemiyorum. Zaman tersine aktıkça kafamdaki soruların netliği de bozuluyor. Masalar ve üzerlerinde dans eden melekler görmeye başlıyorum artık. Bu kadar çok içecek kadar dertli değilim, bu kadar çok uçacak kadar neşeli de… Telaşlıyım, çakır bir keyfe sarılı bedenimle ne kadar da utanılan şarap şişesine benziyorum. Oysa herkes tattığında hayallerimi sever beni… Geç oldu kimilerine göre saat, oysa ben ve hayali arkadaşlarım için daha gün yeni başlıyor; rakının sohbetine doyum olmuyor, her kadehte bi kördüğüm daha çözülüyor, bizdeki bu kafayla düz bir ip haline gelecek kader günün birinde ve o gün yabancının göğüslerinin arasından doğacak! Hayatımın eksik parçalarını el feneriyle aramama yardım edecek bir güneş, ne hoş bir hayal diye dua ediyorum yıldızlara, yelkovan dâhil hepinizin uyuduğu anlarda…
            Ait olduğum gezegende ne kadar da rahat tavırlar sergiliyorum. Romantizm kokan kızıl utancımı çıkartıp, teninden kurtulan çamaşırların üzerine atıyorum… Çırılçıplak kalan iki ruh, özgürlüğünü ilan etmiş ülkeler gibi sahipleniyorlar birbirlerini tek bir tenin üzerinde. “Özgür olmak hayal etmek demek değildir, beklediğin hayal, durağa geldiği vakit kaçırmadan yakalamaktır özgür olmak. Yaşam yıllık değil, anlıktır!” Diyerek kıvrılıyorum dizlerinin dibine. Alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak ne sözlerimden ne ellerimden çekinmiyorum, özgürlüğe engel tüm kuralları yok sayarak bir önsevişmenin kapısını aralıyorum. Dudaklarımdan döküldükçe alkollü yalanlar, karşımda maskesini düşüren bir çocuk buluyorum. Güzelliğiyle süslediği maskenin ardında kendisiyle acımasızca savaşan bir şehir sanki ve düşmüş bir şehri yağmalamayı düşünmeyecek kadar ayık kafam.
 Bir insanın bazen sevişmeye değil konuşmaya ihtiyacı olur. Unutmak istediklerini başka dünyalarda unutmak kolaydır, kolaydır yaşamak… Sesinden pişmanlık kokusu aldıkça sevişmek unutuluyor, saçlarından sıyrılan parmaklarım daha sakin, bilinç yeniden iktidarı eline alırken, gece sönmüş bir balon gibi aydınlık ve serin bir sabaha yerini bırakıyor. Üşüyen çıplaklığına ruhumu sararak içimdeki düşünceli romantik tekrar ayılıyor… Güneşin doğuşunu kuşların kanatlarıyla karşılamayan yüreklere anlatmak zor masumiyetini, en iyisi uyumak artık… Unutmak için sevişenler kadar uyuyanlar da var; uyu sen. Adı konmamış bir piç gibi ardında bırak zamanı; korkularından kaçabileceği bir limanı andırıyorum aynalarda; başucuna çökmüş, onu uyutacak gemiyi bekliyor gibiyim kıvrılınca elinin dibine… Tekrar alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak, kuruyan dudaklarımla uğurluyorum masumiyeti belirsiz bir geleceğe!

18 Mayıs 2013 Cumartesi

YOL AYRIMI ÜZERİNE*

İki ruh bir ipte dans edemez
gün gelecek tüm yollar uzaklara çıkacak, unutma.
yolun sonunda, o en keskin viraja geldiğinde kader, nefesin kesilecek.

kanın donacak ve sen o yol ayrımında hayatının repliğiyle veda edeceksin geçmişine
gün gelecek hayat gece ve gündüz kadar ayrılacak, hazırlan kıyamete.

pişman olmak fayda etmez planlamadığın bir gelecek için unutma yol senin
elveda da dilinde merhaba da

* gelişigüzel istek üzerine

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Ruh Parçaları #83-86



#83

Ardında Bırakmak
Bardağını masaya bırakırken derin bir nefes aldı “ asla arkana bakma evlat” dedi.  Sustum. Galiba susarak ardımda bıraktıklarıma veda ettim. Gözleri uzaklarda o da söylediğine kendini inandırmak istiyordu sanki. “Haklısın baba” dedim, “Geçmiş bize hiçbir şey kazandırmayacak bu saatten sonra” dedim. Sustuk. Bu coğrafyada babalar ve oğullar susarak anlaşır çünkü. Kahvecinin elinde temiz bir geleceğe doğru taşınan bardak masada bıraktığı demli sohbete özlemle bakıyor gibiydi tüm konuşmamıza inat.
#84

Seher Vakti
“Sen bizi düşünme” dedi sımsıkı sararken zayıf ruhumu. İçimde bir özlem filizlendi o an ve Filize can olmak istercesine çiğ damlası gibi döküldü tenime yaşlar.

#85

"Özlem Neye Benzer?"
“Söylesene bir insan özlediğini nasıl anlar anne? Sen beni nasıl özlüyorsun mesela” diye sordum uykulu sözlerle. “Tarif edemezsin ki oğlum. Duyguları hissedersin, anlatamazsın” dedi. Derin bir sessizliği masada şekere özlemini gideren çay bozuyordu sadece. Kalktım, aynada kendimi gördüm. “sen hiç birini özledin mi?” diye sorarak geçtim düşlerimden.

#86

Anlatsa roman olacak hayallerin adamının, yaşasa masal bile olmayacak hayatı var.

"Ş"aban "S"arı






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...