Pages

Ads 468x60px

12 Eylül 2013 Perşembe

Ruh Parçaları #116

Ruh Parçası #116
    " Yolculuk Nereye ?  " " Ömrümden geçer mi acaba?"

      "Tek kişililik bir koltuğa tüm kalabalığıyla sığmaya çalıştı önce, biraz çabaladıktan sonra her şeyi bedenine tıkıp otura bildi, rahatsız bir şekilde. Solundaki aydınlıkta, karanlık yüzünü görünce önce korktu sonra anladı kendinden korkmasının ne kadar da gereksiz olduğunu. Bir gökyüzünden ayrı bir göğe doğru akacaktı birazdan zaman ve düşünerek hazırlıyordu kendini bu sessiz ve tek kişilik yalnızlık fikrine." diye düşünürken buldum kendimi. Hala en yeşil rengindeki rant değmemiş tepelere bakarken insan biraz dalgın olabiliyor. Hele ki bir tarafınızda yeşilin soluğu diğer tarafta ise suyun huzur mavisi varsa tek kişilik tüm bu yolculuklar sonsuzluğa varana kadar yapılabilir bence....
      Jaspers muhakkak alkollüyken bir dost ortamında söylediği şu söz yankılanıyor kafamdaki hücrenin dağınık duvarlarında" Felsefe her zaman yolda olmaktır."  Nefesimiz yettiğince yol alacağımız ömür maratonunda ölüme doğru vakitle yarışıyoruz. Her zaman farklı duygulara bürünen bir telaş, kalbi kırık bir merakla yol alıyoruz. Bu halde düşünmek ve sevmek için bu kadar az zamanımız varken, Jaspers yaşamın da felsefenin de bize asla dinlenme fırsatı vermeyeceğini, sarhoş dudaklarıyla anlatmış....
      Aynı hüzünlerde yıkanmış ruhlar arasındaki sınırları kaldırabildiğimizde ait olduğumuz yıldızları bulabileceğiz sadece. Şehirlere, duygulara ve öfkelere bağlı kaldıkça yolculuğumuz ya yanlış bir durakta son bulacak ya da daima kendimizi arka koltuklarda unutacağız. Kendimi ait hissettiğim en büyük sınır şu koltuğa oturan bedenim. İçimdeki ve hepimizin içindeki haylaz bir çocuk gibi kıvranan ruhumuzun önündeki engel bu kadar. Ne devletler, ne inançlar ne fikirler ; Ülkem, inancım ve tüm fikrim kendim! 
      Pek çok dilin korktuğu devrim ancak o ilk kıvılcım kendi önyargılarımız, inançlarımız ve fikirlerimize çakıldığı ve saman alevi gibi tüm ruhumuzdan önce dokunduğumuz yerlere sonra ise gözün ulaşmadığı yerlere  ulaşınca tamamlanacaktır. Ancak sonsuz bir huzura ermek böyle kendini erdemle yakarak gerçekleştirilebilir. Ömrümüze baktığımız pencere ne kadar dar ya da ne kadar geniş olursa olsun saygı çiçeği tüm pencerelerin önünde bir bayrak gibi dalgalanmalı. 
      Uzun gecelerin yolculuklarında ise eli hep kanlı bedenlerimizin. Kendimizi, arzularımızı ve hayallerimizi yastıklarla sayısız kez öldürdük. Kor demirlerle kanayan geçmişimizi dağlarken, geçmişimizden filizlenecek gelecek tohumlarını da yakarak hapsolduk zamansızlığa. Şimdi'yi de yakalayamıyoruz acımızdan inlerken. Geceler karabasan gibi çöktüğünde tüm soğukluğuyla, birde buna içimizdeki çığlık çığlığa kopan fırtınalar ekleniyor; dünyanın sessizliğine fikirlerin fısıltısı karışıyor; beden ruhla sonsuz bir savaş hazırlığındayken, duygular hangi safta yer alacağına karar veremiyor; aşklar ve nefretler arasındaki incecik çizgide bir cambaz gibi dengede durmaya çalışıyor hayatlar; tüm bunlar aynı anda gerçekleşirken tek başına dünyayı sırtlayan bir Atlas oluyor birey ve delirmemek içten bile değil. Şarkıları, şiirleri ve duaları delirmemek için yarattı insanlık şüphesiz ki!
   

      Yolculuklar bir gökten bir göğe yapılmıyor, düşünmek için bulduğumuz  bu tek fırsatta tüm yolculuklar içimize, kendimize yapılıyor. Düşünün abiler ablalar, düşünün ki ağaçlar hala yeşil ve canlı, fidanlar hala umutlu kalsın belki o zaman büyüklerin öfkesi diner....  
 
Şaban Sarı





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...