Pages

Ads 468x60px

15 Eylül 2013 Pazar

Ruh Parçaları #117

Ruh Parçası #117

- Tüm hüzünlerin suçu zamana yıkılıp, günah keçisi ilan edilmesinden ne kadar da rahatsızım. Karanlık bir coğrafyada bedel ödetilen güzel ve masum bir kadın gibi geliyor gözüme; suçsuz olduğu biliniyor ancak en kalabalık meydanlarda ölümünü görmek daha az acı veriyor kendimize. Kolay olan hep suçlamak, yargılamak değil mi?
- Suçu ispatlanana kadar herkes masumdur. Tüm umutlarımızı emanet bıraktığımız, hatıralarımızı saklayan, kahkahalarımızı ölümsüzleştiren zaman için, gece yarısı davalarında kalemini kırmak adil değil, insanlık olarak adaletten uzak akıtırken nehri, nehir için adil olmalıyız. Kırılan kalemden akan mavi mürekkepli kelimelerin kıvrımlarını okuyabilsek belki de tüm bulutlar dağılacaktır. Kim bilir?
- yaşamlar başka yaşamlara daima geç kalırken, ölülerden cevap beklenmez evlat. Avuçlarımızdan göğe kendimizi uğurladığımız geçmişler asılı hala boş duvarlarımızda. Haklısın ama zamanın suçu yok, kelimeler çok ölümcül. Dokunduğu teni zehirli bir sarmaşık gibi sarıyor ve zamandan başka şahidi yok ruhların. Bir iç kanama gibi damarlarından sızan yaşamları tükendiğinde çok geç kalmış olsalar da anlıyor olmalılar, hiç bir şeyi erteleme lüksü yok kimselerin. Kelimeler söylenmek için var, aynaların sırlarına gizlemeyi bırakıp, dilimizi özgür bırakmalıyız....
- Başkaları için vaaz ettiğin bu kadar fikri, kendine kabul ettiremiyorsun doktor. Çaresini bildiğin bir hastalığı, tüm hastalar mutlu olmadan kendinde denemekten korkuyorsun ve bunu benden başka sana itiraf edecek kimse de yok. Yalnızlığında ne kadar da suskun kalıyorsun, nasıl yükselecek cümlelerin kokusu ve ruhların pencerelerinden girip dokunacak canlarına söyler misin? Duvarın ardına gitmekten başka çaren yok, biliyorsun...
- Gündoğumlarında başladığımız oyunumuz, gün dağların ardında turuncu bir ölümle son buluyor, kuşandığımız tüm maske ve yalanlar bu saatten sonra birer hayalet oluyor ve çırılçıplak kendi gerçekliğimizin içinde, kendimizden utanarak kala kalıyoruz. Geceler artık kime karşı oynadığımızı bilmediğimiz bu yaşam oyununda, bize şah-mat çekerek kazanıyor. Tüm yastık altı korkuları yüzeye çıkıyor, fikirlerin en nasırlı günleri kanıyor; gün ve beden ölürken aynı saatlerde hayaletler sarıyor dört bir yanı. Bir bedende iki farklı senaryoyu oynama telaşında ve bu kadar kaybetmişken aklımı hangisinin gerçek "ben" olduğunu; birinin kapısından içeri girip, onun hislerine tercüman olmak, ona iyileşeceğine dair vaatlerde bulunmak gözümde o kadar büyüyor ki, kelimelerim korkuyor evlat. Boğazımda kördüğüm olmuş bu kelime trafiğinde can veriyorum her gece.... Seher yeli toplarken kırıklarımı, gün doğuyor ve hiç ölmemiş gibi akıp giden sahte bir oyuna  devam ediyorum.
-Bunları yaşayan ve düşünen ilk insan değilsin doktor. Aramalısın, senin çaren senin gibi insanlarla olmak. Onları dinlerken, kendini anlatıyor olacaksın; aradığın cevapları bulacaksın doktor. Bu kadar ağır gelen kelimeleri tek başına uçurumun karşısına geçiremezsin. Ölüler uçamaz doktor, bir heyecanın kanatlarına ihtiyacın var.
- Şimdi tek ihtiyacım olan kabullenmek evlat. Kendimi kabullenmek. İlk olmadığımı biliyorum ama istiyorum ki benden sonra kimse dolaşmasın bu karanlık ormanın içinde. Yollarına cümlelerden fenerler bırakıp yollarını kolayca bulabilsinler ve kendime söylemesem de sana söyleyebilirim, sanırım umudum da o yollardan gelecek aydınlık bir ruhu bekliyor.
- Kaderleri etkileyip, onların yolunu değiştirmeyi düşlüyorsun doktor. Hayalperestlik artık moda değil.
-  Ruhlar ve hayaller konusunda yüksek ihtisas sahibi birinden, hayalperest olmasından başka ne beklenebilir evlat. Açık yaraların kabuk bağlamasına yardımcı olup bende kendi kanayan yaralarımı unutuyorum. Yeryüzünde eşit acı ve neşe var diyorlar; sonsuz acıya doğan bedenler cezalarını çekince sonsuz neşeye dönecek yüzleri, o zamana dek sevmeyeceğim kimseyi ve hayalperest olarak hatırlanacağım tüm 3 sevişmelerinde.
- Çok yara aldın doktor, kanlarınla aktın gittin uzaklara, dönmeyecek gibisin ama bekliyorum emanetin ellerimde. Seni çağıracak yağmurları bekliyorum. Yaramaz bir çocuk gibi yaralarını kaşımaktan bıkmadın mı hala? Kendine gel artık, başkaları kaçırmasın istiyorken ömrünü; sen kendi ömrünü feda ediyorsun ve işin en kötü yanı da kimse bunun farkında değil....
- Kimse için en ufak bi kaygım yok, eskimiş fotoğraflardan renkli gelecekler yaratamayız evlat. Resimlerde gülümsedik diye kimseyle mutlu olacağız diye düşünmedim hiç. Bırak onlar kötü desinler biz iyiliğimizi yatağın altında saklarız. İyilik fidanından kötü bir ağaç çıkmaz evlat ve iyiler ilk görüşte tanınmaz....
- Unutuyorsun doktor, hızlı verdiğin mücadelelerin izlerini, yavaşça sindirerek unutuyorsun. Bir gün doktor seni de birinde kaybedeceğim doktor.
- Bekleyeceğiz, bavul bavul kelime ve fikirle bu durakta ne kadar beklemek gerekirse o kadar bekleyeceğiz.
- Şuradakine bir soralım aşk'tan geçer mi diye doktor.
- Pardon Tanrım acaba aşktan geçer mi..
.....

Şaban Sarı





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...