Pages

Ads 468x60px

29 Nisan 2015 Çarşamba

AŞIRI SIRADAN BİR GİDİŞ HİKAYESİ

AŞIRI SIRADAN BİR GİDİŞ HİKÂYESİ
Gitmek için neden gerekmiyor. İnsan zamanı geldiğinde hatıraları, verilmiş sözleri, sevişmeleri ve hatta en sevdiği sutyeni ardında bırakıp gidebiliyor. Üstelik hiç bir şey açıklamaya ihtiyaç duymadan. Bunu sanki bakkala gitmek gibi kolaylıkla ve normallikle de yapabiliyor. İnanamıyorsun. Haklısın. Bunları bir romanda okumuş olsam inanmakta güçlük çekerdim, fakat yaşadım. Yaşadığım için daha kolay inanıyorum. Hepimiz yaşadığımız yalanlara daha kolay inanıyoruz zaten... 
Sizlere aşırı sıradan bir gidiş hikâyesi anlatacağım ve bunu yaşadığım için anlatıyorum.
Elisya için yağmurlu ve bir hayli romantik bir sonbahar günü gitti demek isterdim. Hayır, bu kadar klişe ve bayağı bir gidiş değildi bu. Gidişinde herhangi bir alengirli lafla tarif edilecek bir durum yoktu. Tekele sigaraya almaya gitmek kadar doğal bir gidişti bu.
Günü kucağımda karşılamış, uykusuz bir geceyi daha atlatmıştık. Bir çiftten hayal edilebilecek tüm güzellikler mevcuttu. "Acıktım" demiştim. Hatunca gülümsemişti. Dudaklarımı evladını gurbete yollayan anne hüznüyle öpüp odadan çıkıp mutfağa doğru yürümeye başlamıştı. Ben çıplak bacaklarını izleyerek " Ne güzel kadın" diye düşünmüştüm. Aklımdan ahlaksız bir kaç düşünce daha geçmiş olabilir... 
Giyinip mutfağa girdiğimde, kızarmış patates kokusu eşliğinde onun güzel beline sarılarak, sesini hissettim. Bu kez evladını pencerede karşılayan anne heyecanıyla onu öptüm ve kalçalarına parmak izlerimi bıraktım. "Hadi otur " dedi bana. Her zamanki haliyle dedi bunu. Sabah ciddiyeti ve uykusuzluk asabiyeti içerisinde... Çayı ince belli bardağıma doldurdu, kendi kahve içiyordu. Kucağıma oturdu. O şekilde sessiz bir kahvaltı ettik. Patatese batan çatal, çayı yudumlayan dudakların sesi ortamdaki sükûneti bozan unsurlardı. Kahvaltı bitince, paketinden bir dal sigara aldı. Saçlarımız tutuşmasın diye karşıma oturdu. İnce parmaklarında ucuz Amerikan sigarası daha bir asil duruyordu. İnce ve dolgun dudaklarına oturan sigarayı yakıp içine çekti. Dumanı güzelliğini gölgeledi, gölgenin ardından doğruca bana bakıyordu. Bir yabancının yatağında uyanmış, sex sonrası pişmanlığı gibi bakışlarla. Oysa neredeyse 3 haftadır birlikteydik. Bizim gibi insanlar için bir ömür demek... Onu seviyor muydum ya da o beni seviyor muydu hiç bunu düşünmedim. Birbimize iyi geliyorduk, o kadar. Derin şeylerden konuşup, yeni çıkan filmler izleyip, sarhoş olup sevişiyorduk. Aşk dışında her şeyden bahsediyor ama bilerek o konuyu konuşmamakta direniyorduk. Kahvaltı masası yine aşk sessizliğine bürünmüş, yabancı bakışlarla bana bakan Elisya'ya ben de boş gözlerle bakıyordum. Sigarasının sonuna gelmişti, bir nefes daha alıp kırmızı ruja bulanmış izmariti küllükte söndürdü. "Ellerine sağlık" dedim ortamdaki bu dumanlı ve sinir bozucu yabancılığı dağıtmak adına. Gülümsedi. Bu gülümseme bir anlama geliyor olmalıydı ama uykusuzluktan ve yorgunluktan bir anlam veremedim. O da anlam veremediğimi anlamış gibi kalktı, bir çay daha koydu bana ve odaya gitti. Ben bir süre masaya paralel baktıktan sonra çayımı bitirdim. Sandalyeye yapışmış gibiydim. Kafamın içinde akustik sikişler eşliğinde bulanık düşünceler senfonisi. Elisya aklımdan çıkmış ve sanki aklımın kapısını açık unutmuş gibi bir anda üşüyen aklım.... Bir süre daha masayla paralel bakıştıktan sonra ( 20 dakika geçmişti) Elisya yanıma geldi. Uzaktan görüldüğünde dahi dikkati çekebilecek kadar güzel ve alımlı haline biraz daha güç katmak için bordo bir kazak ve siyah dar bir pantolon giymişti. Antik çağlardan kalmış iki sütun gibi düz ve gururlu bacakları iyice ortaya çıkmıştı. Beline sarıldım, öptüm. "Nereye " dedim. "Hiç " dedi. " Orayı bilmiyorum yeni bir mekan mı nerede?" diye saçma sapan bir espri yaptım. Gülmedi. Tepki de vermedi. " Bakkala gidip sigara alacağım, belki biraz da hava alırım" dedi. "Tamam" dedim. Basit düşünüp basit yaşayan erkeklerdendim. Fazla soru sormaz sorgulamazdım ve Elisya'nın daima bir şekilde bu kapıdan gireceğini düşünürdüm hep. "Hemen gelirim" dedi bir kez daha çay koyarken. " Cips ve kola da alır mısın film izleriz" dedim. Kapının kapanışının " Tamam" dediğine yemin edebilirim.
Masanın üzerinde benim boş çay bardağım, Elisya'in kahve bardağı ve kahvaltı kalıntıları. Elisya çıktığından beri ortamda değişen tek şey küllükteki izmarit sayısı. 8 izmarit daha eklenmişti Elisya'in kırmızı ruj izli izmaritinin yanına. Güzel bir kızın etrafını saran çirkin erkekler gibiydiler...  8 sigara içimlik saat süresi bir hayli uzundu ve hatırladığım kadarıyla bakkal yarım sigara içimlik mesafedeydi. Hava almak için de o kadar iyi bir hava yoktu gökyüzünün görüş açımda olan kısmından gördüğüm kadarıyla. Telefonumu almak için odaya gittim, yolda Elisya'i aradım. Aradığım kişiye şuan ulaşılamıyordu. Çekmiyor olabilirdi. Bense sıkılmıştım. Salona geçip izlediğim bir dizinin yeni bölümüne başladım. Bittiğinde yine aradım O'nu. Hala aynı dijital ses ona ulaşamayacağımı söylüyordu. Akşam yemeği söyledim, onlara ulaşabilmiştim. Yemeğin üzerine iki bira içimi daha süre geçti hala kapıda bir anahtar sesi, telefonumda bir mesaj ışığı yoktu. Bende biraz meraklanma karıncalanması olmuş gibiydi. Aradım yine. Aradığım numara hala uzaktaydı. Bu kez rahat bir erkek yerine, içimdeki sahiplenen erkek oturduğu apartmanın kapıcısını aradı. Ucuz yollu mal bulma konusunda uzman olduğunu keşfettiğimden beri araşırdık. Bizim torbacı kapıcı " Taksiye bindi gitti, elinde iki bavulla" dedi. " Nereye?" dedim. " Ne biliyim" dedi. Ben de bilmiyorum! " Süt lazım mı " dedi gülerek. " Yok, eyvallah" dedim. Durumu kavramak için ayık kalmalıydım. 3 haftadır birlikte olduğum bir kadın bakkala diye çıkıp evine gitmiş ve bavullarını toplayıp taksiye binerek gitmişti. Benim olmadığım ve neresi olduğunu bilmediğim bir yere. Anlamıştım. Tarihin en sakin terk edilişinde, arkada kalan olmuştum. Odaya tekrar gittim. Telefonu alırken dikkat etmemiştim ama tüm eşyalarını güzelce katlamış yatağa bırakmıştı. Beni hatırla der gibi bırakmıştı. Üzerinde kokusun, saç tellerini bırakarak. Yatağa, hatıralarının yanına yattım. Canım mı yanıyordu yoksa sarhoş muydum anlamadım. Kokusunu duyuyordum, çok uzağa gitmiş olamazdı. Belki bana taşınıyordu, beklemekte fayda vardı.
Kapının kapanışının ardından bir hafta geçti. Aradığım numara artık kullanılmamaktaydı uzun zamandır. Artık çok sık aramıyordum ulaşamadığım numarayı, bende basit bir adam gibi kendime yeni birini bulmuştum. Mutfaktaydık yine. Bir haftadır evin en az bok götüren yerinde ağırlıyordum misafirimi. Az önce içeri girdik, mutfakta tanışıp, odada sevişecektik. Salondaki bilumum kebapçı paketi dağını aşarak odamıza gitmemiz gerektiğinin bilincinde olacak kadar ayıktım hala.  Sigara yakmaya yeltendi. Bende küllüğü önümüze çekerken fark ettim. 8 adam hala kadının etrafını sarmış onu izliyorlardı... Rujlu kadın izmarit hala bırakıldığı gibi gururla duruyordu. " Ne oldu " dedi yabancı gözlerimi biraz nemli görünce.
“Bir kadın” dedim. “bir adamı, hatıralarını, verilmiş sözleri, sevişmeleri hatta en sevdiği sutyeni arkada bırakarak terk edebiliyor bu amına kodumun dünyasında. Hem de hiç bir neden yokken...”
" Heyecanı bitmiştir" dedi yabancı.
Bir sigara yaktım. 
     Şaban Sarı


2 yorum:

  1. Birileri birilerinin hayatına girer ve hep hayatina girdiği kisinin kalbini kanatır, hatta tüm yaşantısına sıcar .. Bu hep böyle değil midir ?

    YanıtlaSil
  2. birilerinin hayatının ağzına sıçmasına izin vermek de biraz şey değil midir? yaşanacak olan yaşanıyor ama gelecekte, yaşanmıl olanla ilgilenmek iyidir, yaralar sonuçta kabuk bağlamak içindir canım insan

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...