AŞIRI SIRADAN BİR GİDİŞ HİKÂYESİ
Gitmek için neden gerekmiyor. İnsan zamanı
geldiğinde hatıraları, verilmiş sözleri, sevişmeleri ve hatta en sevdiği
sutyeni ardında bırakıp gidebiliyor. Üstelik hiç bir şey açıklamaya ihtiyaç
duymadan. Bunu sanki bakkala gitmek gibi kolaylıkla ve normallikle de
yapabiliyor. İnanamıyorsun. Haklısın. Bunları bir romanda okumuş olsam
inanmakta güçlük çekerdim, fakat yaşadım. Yaşadığım için daha kolay inanıyorum.
Hepimiz yaşadığımız yalanlara daha kolay inanıyoruz zaten...
Sizlere aşırı sıradan bir gidiş hikâyesi
anlatacağım ve bunu yaşadığım için anlatıyorum.
Elisya için yağmurlu ve bir hayli romantik
bir sonbahar günü gitti demek isterdim. Hayır, bu kadar klişe ve bayağı bir
gidiş değildi bu. Gidişinde herhangi bir alengirli lafla tarif edilecek bir
durum yoktu. Tekele sigaraya almaya gitmek kadar doğal bir gidişti bu.
Günü kucağımda karşılamış, uykusuz bir
geceyi daha atlatmıştık. Bir çiftten hayal edilebilecek tüm güzellikler
mevcuttu. "Acıktım" demiştim. Hatunca gülümsemişti. Dudaklarımı
evladını gurbete yollayan anne hüznüyle öpüp odadan çıkıp mutfağa doğru
yürümeye başlamıştı. Ben çıplak bacaklarını izleyerek " Ne güzel
kadın" diye düşünmüştüm. Aklımdan ahlaksız bir kaç düşünce daha geçmiş
olabilir...
Giyinip mutfağa girdiğimde, kızarmış
patates kokusu eşliğinde onun güzel beline sarılarak, sesini hissettim. Bu kez
evladını pencerede karşılayan anne heyecanıyla onu öptüm ve kalçalarına parmak
izlerimi bıraktım. "Hadi otur " dedi bana. Her zamanki haliyle dedi bunu.
Sabah ciddiyeti ve uykusuzluk asabiyeti içerisinde... Çayı ince belli bardağıma
doldurdu, kendi kahve içiyordu. Kucağıma oturdu. O şekilde sessiz bir kahvaltı
ettik. Patatese batan çatal, çayı yudumlayan dudakların sesi ortamdaki sükûneti
bozan unsurlardı. Kahvaltı bitince, paketinden bir dal sigara aldı. Saçlarımız
tutuşmasın diye karşıma oturdu. İnce parmaklarında ucuz Amerikan sigarası daha
bir asil duruyordu. İnce ve dolgun dudaklarına oturan sigarayı yakıp içine
çekti. Dumanı güzelliğini gölgeledi, gölgenin ardından doğruca bana bakıyordu.
Bir yabancının yatağında uyanmış, sex sonrası pişmanlığı gibi bakışlarla. Oysa
neredeyse 3 haftadır birlikteydik. Bizim gibi insanlar için bir ömür demek...
Onu seviyor muydum ya da o beni seviyor muydu hiç bunu düşünmedim. Birbimize
iyi geliyorduk, o kadar. Derin şeylerden konuşup, yeni çıkan filmler izleyip,
sarhoş olup sevişiyorduk. Aşk dışında her şeyden bahsediyor ama bilerek o
konuyu konuşmamakta direniyorduk. Kahvaltı masası yine aşk sessizliğine
bürünmüş, yabancı bakışlarla bana bakan Elisya'ya ben de boş gözlerle
bakıyordum. Sigarasının sonuna gelmişti, bir nefes daha alıp kırmızı ruja
bulanmış izmariti küllükte söndürdü. "Ellerine sağlık" dedim
ortamdaki bu dumanlı ve sinir bozucu yabancılığı dağıtmak adına. Gülümsedi. Bu
gülümseme bir anlama geliyor olmalıydı ama uykusuzluktan ve yorgunluktan bir
anlam veremedim. O da anlam veremediğimi anlamış gibi kalktı, bir çay daha
koydu bana ve odaya gitti. Ben bir süre masaya paralel baktıktan sonra çayımı
bitirdim. Sandalyeye yapışmış gibiydim. Kafamın içinde akustik sikişler
eşliğinde bulanık düşünceler senfonisi. Elisya aklımdan çıkmış ve sanki aklımın
kapısını açık unutmuş gibi bir anda üşüyen aklım.... Bir süre daha masayla
paralel bakıştıktan sonra ( 20 dakika geçmişti) Elisya yanıma geldi. Uzaktan
görüldüğünde dahi dikkati çekebilecek kadar güzel ve alımlı haline biraz daha
güç katmak için bordo bir kazak ve siyah dar bir pantolon giymişti. Antik
çağlardan kalmış iki sütun gibi düz ve gururlu bacakları iyice ortaya çıkmıştı.
Beline sarıldım, öptüm. "Nereye " dedim. "Hiç " dedi.
" Orayı bilmiyorum yeni bir mekan mı nerede?" diye saçma sapan bir
espri yaptım. Gülmedi. Tepki de vermedi. " Bakkala gidip sigara alacağım,
belki biraz da hava alırım" dedi. "Tamam" dedim. Basit düşünüp
basit yaşayan erkeklerdendim. Fazla soru sormaz sorgulamazdım ve Elisya'nın
daima bir şekilde bu kapıdan gireceğini düşünürdüm hep. "Hemen
gelirim" dedi bir kez daha çay koyarken. " Cips ve kola da alır mısın
film izleriz" dedim. Kapının kapanışının " Tamam" dediğine yemin
edebilirim.
Masanın üzerinde benim boş çay bardağım, Elisya'in
kahve bardağı ve kahvaltı kalıntıları. Elisya çıktığından beri ortamda değişen
tek şey küllükteki izmarit sayısı. 8 izmarit daha eklenmişti Elisya'in kırmızı
ruj izli izmaritinin yanına. Güzel bir kızın etrafını saran çirkin erkekler
gibiydiler... 8 sigara içimlik saat süresi bir hayli uzundu ve
hatırladığım kadarıyla bakkal yarım sigara içimlik mesafedeydi. Hava almak için
de o kadar iyi bir hava yoktu gökyüzünün görüş açımda olan kısmından gördüğüm
kadarıyla. Telefonumu almak için odaya gittim, yolda Elisya'i aradım. Aradığım
kişiye şuan ulaşılamıyordu. Çekmiyor olabilirdi. Bense sıkılmıştım. Salona
geçip izlediğim bir dizinin yeni bölümüne başladım. Bittiğinde yine aradım
O'nu. Hala aynı dijital ses ona ulaşamayacağımı söylüyordu. Akşam yemeği
söyledim, onlara ulaşabilmiştim. Yemeğin üzerine iki bira içimi daha süre geçti
hala kapıda bir anahtar sesi, telefonumda bir mesaj ışığı yoktu. Bende biraz
meraklanma karıncalanması olmuş gibiydi. Aradım yine. Aradığım numara hala
uzaktaydı. Bu kez rahat bir erkek yerine, içimdeki sahiplenen erkek oturduğu
apartmanın kapıcısını aradı. Ucuz yollu mal bulma konusunda uzman olduğunu keşfettiğimden
beri araşırdık. Bizim torbacı kapıcı " Taksiye bindi gitti, elinde iki
bavulla" dedi. " Nereye?" dedim. " Ne biliyim" dedi.
Ben de bilmiyorum! " Süt lazım mı " dedi gülerek. " Yok,
eyvallah" dedim. Durumu kavramak için ayık kalmalıydım. 3 haftadır
birlikte olduğum bir kadın bakkala diye çıkıp evine gitmiş ve bavullarını
toplayıp taksiye binerek gitmişti. Benim olmadığım ve neresi olduğunu
bilmediğim bir yere. Anlamıştım. Tarihin en sakin terk edilişinde, arkada kalan
olmuştum. Odaya tekrar gittim. Telefonu alırken dikkat etmemiştim ama tüm
eşyalarını güzelce katlamış yatağa bırakmıştı. Beni hatırla der gibi
bırakmıştı. Üzerinde kokusun, saç tellerini bırakarak. Yatağa, hatıralarının
yanına yattım. Canım mı yanıyordu yoksa sarhoş muydum anlamadım. Kokusunu
duyuyordum, çok uzağa gitmiş olamazdı. Belki bana taşınıyordu, beklemekte fayda
vardı.
Kapının kapanışının ardından bir hafta
geçti. Aradığım numara artık kullanılmamaktaydı uzun zamandır. Artık çok sık
aramıyordum ulaşamadığım numarayı, bende basit bir adam gibi kendime yeni
birini bulmuştum. Mutfaktaydık yine. Bir haftadır evin en az bok götüren
yerinde ağırlıyordum misafirimi. Az önce içeri girdik, mutfakta tanışıp, odada
sevişecektik. Salondaki bilumum kebapçı paketi dağını aşarak odamıza gitmemiz
gerektiğinin bilincinde olacak kadar ayıktım hala. Sigara yakmaya
yeltendi. Bende küllüğü önümüze çekerken fark ettim. 8 adam hala kadının
etrafını sarmış onu izliyorlardı... Rujlu kadın izmarit hala bırakıldığı gibi
gururla duruyordu. " Ne oldu " dedi yabancı gözlerimi biraz nemli
görünce.
“Bir kadın” dedim. “bir adamı,
hatıralarını, verilmiş sözleri, sevişmeleri hatta en sevdiği sutyeni arkada
bırakarak terk edebiliyor bu amına kodumun dünyasında. Hem de hiç bir neden
yokken...”
" Heyecanı bitmiştir" dedi
yabancı.
Bir sigara yaktım.
Şaban Sarı
Birileri birilerinin hayatına girer ve hep hayatina girdiği kisinin kalbini kanatır, hatta tüm yaşantısına sıcar .. Bu hep böyle değil midir ?
YanıtlaSilbirilerinin hayatının ağzına sıçmasına izin vermek de biraz şey değil midir? yaşanacak olan yaşanıyor ama gelecekte, yaşanmıl olanla ilgilenmek iyidir, yaralar sonuçta kabuk bağlamak içindir canım insan
YanıtlaSil