Bilinçli-Bilinçsiz Kelimeler
Mezarlığı
Bilincimin kapılarını kapattım.
Ardıma bakmadan damarlarımda yürüyorum. Aklımın merdiven boşlukları. Kalbimin
çapkın yalnızlık üfürümleri. Organlarımın işlevsiz kalmış eski fabrika
depoları. Bilinçaltımın libido kokan pis lağımları. Nereye gittiğini
bilmiyorsan içimde kaybolman içten bile değil… Her türlü pisliğin yörüngesinde
dönen düşüncelerimden sıyrılıp gerçekliğe ulaşmak pek mümkün görünmüyor.
Hücrelerime hapsedilmiş kadın siluetleri. Adlarını, yaşlarını, sevdikleri ve
nefret ettikleri… Hepsinin not edildiği endoplazmik retikulum kalıntıları.
Nereye varacağı belirsiz sindirilmemiş hata koleksiyonlarım.
Bunları neden mi yazdım? Duymak
istemediğin için.
Yaşanılmış, yaşanılacak ya da tamamen
aklımın ucundan geçen bulutsu kelime kümeleri hepsi. Emin değilim. Olamam da…
Ağladığım ilk an anladım ki yaşamak,
belli belirsiz yaşamak ve buna yaşıyorum diyebilmek, bir dürtü. Bir tokat.
Doğmak bir cinayet. Birey olmak, toplumun içinde eriterek çelik sesini, bir
katliam. Her şey ama tüm bu yaşanan her şey sonsuz kısır bir kosmos! Sesini
yükseltmediğin her nefes enfes bir ölüm. Tadı aklımda kalmış zehirli
rüyalardan, bedeniyle bağı kopmuş bucaksız bir hayata kaldırılmış gözlerle
bakıyorum hatıralarıma… Gördüğüm rüyalar, yaşadığım hayatlar hep yarım kalmış
sanki. Sanki yarım bırakılmış günaha boyalı bir duble rakının acılığı ve aklım
darmaduman, neye inanacağı konusunda kararsız… Deli. Delilik. Yaşasın onursuz
ömürlerin, onurlu çıldırışı!
Akıl, kâr işi değil. Kendini sevmek
zararına satmak hüviyetini. En çok kendini seviyorsun kelebek ömründe sonra
tutup onu köle pazarında sahibine satıyorsun. Fahişelik. Gece yarıları avazın
çıktığı kadar bağırmak altında buruşmuş şehrin içine içine. Âşık olmak ama
nasıl korkak nasıl çaresiz ve nasıl reddedilmiş. Bakire bir acıyı tatmak, ölmek
ve âşık olmak. İncecik bir zarın üzerinde striptiz gösterisi yapan yalancı
orgazmlar. Dur durak bilmeyen elvedaların topuk sesleri hoşça kal peronlarında.
Duyulmamak. Gözyaşlarının kaldırdığı sağır cenazelerin yüzünden sessizliğe
bürünmek. Kapkara. Anlaşılmamak. Ya da öyle sanmak. Sanrıların en büyüğü sanmak.
Sandığın, olduğunu düşündüğün adam belki bir kadın olmadığını görmek aynada.
Ayna yalan söylemez. Ayna kusursuz bir katil. Aynadan maskelerine sarılan bir
el. Kadın eli, narin. Adam eli, nasırlı. Çocuk eli,tarifsiz. Devletin eli,
kanlı. Deliliğin dayanılmaz yalnızlığı. Tıpkı asal sayıların nymphomaniatic
bölünme çabası. Beyhude. Ve Tanrı’nın metresi olmak. Aldatılmak. Onursuzluğunun
ilk belirtisi Tanrım! Yaşamla kandırılmış bir çocuk. Tecavüze uğramış ak
yerlerinden. Götünden sikilmiş bir kul olmak. Kader… Şans… Şansına tükürmek
yıldızları sayarken. Kimsenin göğsünden ömür içmek istememek. Hissizlik.
Bilinçaltı. Karantina altına alınması gereken yazgı, yazı, yalan, yanlış,
yozlaşmış yaş, yanmış yüz… Garanti delirir sevişince üç harfli kelimeler
birbirleriyle.
Dokunulmazlığı olan o
kilitli hatıralar. Bi’ kahve?
Seninle, evet. Bir ağacın gölgesi. Tanıklarımız var, evet. Yeşile maviye boyalı
ten. Unutulmuş vagon. Uzun uzadıya saatler taşıyan trenlere bakışım, evet. Başı
dik uzuvlar, üzerlerinde aromalı meyve tadı. Yasaklanmış coğrafyaları keşfetme
atlası, atlasımın üzerinde gezen karıncalar. Masumiyeti sırtlanmış ıslak
dağlara çıkıyorlar. Geçmişte bir ayağı kalmış kırkayak, öteki otuz dokuz
bacağın basiretini bağlamış. Gerisi yüksek gerilimli pornografik gelecek ümidi.
Yolculuk.
Adı Eylül olan bir
Ay.Çalışmış, çok çalışmış insan olmaya, ama ahirette cehenneme kalmış soğuk bir
Meltem. Anonim bir yüreğin seslendirdiği ilahi komedya. Büyük umutlar bağlanmış
kurumuş ağaç. Kanserini yenmiş ölümsüz düş. Tümörünü yiyen falcı bir çingenenin
ettiği o dua. Beddua.Ah! İsyan bayrağını çekmiş, Tanrısıyla savaşa giren bir
gözü kara öteki kör korsan. Korsan gösteri sırasında sol omzundaki melekten
vurulmuş. İnsanlığı ölmüş. İnancı nar gibi dağılmış beyaz hücrelerine.
Adı Eylül olan bir
gün. Zarar vermiş kendine, bilekleri kesik. Geceye kavuşmak imkânsız. Cami
avlusunda yeniden doğan o gün. Bir imam olarak… İlahi Adalet. Minarenin taciz
ettiği gökyüzünün eteği kanlı. İlahi saçmalık. Hayatı ne garip hale soktu bu
milenyum. Uzaktan sosyal beğenilen bedenler falan. İyi de öyle kolay kalkmıyor
bir limuzin!
Susma.İnanma.Konuşma.
Anlatma.Anlamaya
çalışma.Madam.
Yaşa.
Söylemesi kadar
öpmesi de kolay. İnan bana. Hayır, şimdi olmaz. Büyüsü bozulur. Belki sonra
sevişiriz. Seneye de giyeriz hem birbirimizi. Aklımdaki hayatlar, hükümsüz.
Kimliklerinizi alın ve defolun gezegenimden. Yoksa severken öldüreceğim sizi.
Soyarken kirlenmiş portakallar…
Bir dikişte içtim
kanınızı. Ağzım dolu, doğru konuşamıyorum. Kusura bakmayın Arkadaşlar.
Hepsi adı Eylül olan
bir kadındı. Hepsi! Bir kez ölen süper kahraman bir baba gibi şimdi… Çocukluğum
piç. İnancım imansız. Kelimelerimin yetimliği arsız ve gurursuz. Korkak
mevsimler cumhuriyeti burası. Kalkıp gideceğim bir dahaki eylülde ölüm kokan
mezar suratlı coğrafyadan. Süvarilerrrrr! Atımı hazırlayın. Uçacağım!
İsimlere değil bana
odaklan şimdi. Çıkıyorum aklından. Geliyorum birazdan. Nirvana. Beyaz bir süt
azı dişlerimden sağılmış. Şifadır, iç.
İçimde uzun
hikâyeler. İstersen bir bak. Oralarda bir yerlerde olacaktın. Nereye
bıraktıysan oradayım ben.
Şaban Sarı 02.02/
4.4.14 T.C de bir yer
seneye de okuruz yüreğine sağlık :)
YanıtlaSil