- Karanlık. Karanlıkta, sessizliğin dayanılmaz
renksizliğindeyim Efendim. Gözlerim gözlerinizi göremiyor, neredesiniz? Hangi
gezegenin saklı yüzünün ardında gizliyorsunuz kelimelerinizi? Hangi gökyüzünün
altında saklambaç oynuyorsunuz yüzünüzdeki çocukla efendim? Susmayınız efendim.
Benimle de oynar mısınız? Konuşur musunuz hiçliğimin içine doğru? Karanlığıma
bir mum yakar, yolumu aydınlatır mısınız efendim? Lütfen geri dönün ve konuşun
efendim. İçinizin dalgalarını benim kuru kıyılarıma bırakın efendim. Sürükleyin
damarlarınızda dolaşan kirlilikleri kıyılarıma ve masmavi giderken unutun
sahillerimi ama susmayın efendimiz. Alışık değiliz bu ölü sessizliğine…
- Düşünüyorum Atlas. Penceremden gördüğüm tüm bu gölgelerin
gerçekliğini düşünüyorum… Baktıkça göremediğim daha büyük bir resmin
eksikliklerini tamamlamaya çalıştıkça da gerçekliğin yanılgısına kapılıyorum.
Düşünemiyorum belki de. Belki de insan düşündüğünü sanan bir eşyadır Atlas? Sözgelimi,
bacaklarından birini savaşta kaybetmiş
bir masadır yahut içi boşlukla kavrulan paslı bir tenceredir insan dediğimiz.
Onu gözümüzdeki boş mevkilere bizim aklımız getiriyor ve ona inanıyordur Atlas.
- Olabilir efendimiz.
Birini değerli kılan düşüncelerimizin yorumladığı sahteliktir belki de
efendimiz…
- Zihnimin tavan aralarında sıkışıp kalmış tıkırtılara kulak
veriyorum bazen Atlas. Elime aldığım her kara kaplı hatıradan kusursuz bir
cinayet planı dökülüyor gözlerimin önüne. Sinsice alnıma kazılı isimlerin
yolunu bekliyorlar Atlas. Bir hatıra geleceği öldürebilir mi? Sen Atlas, ölümden korkar mısın? Yok olmaktan? Göz açıp kapayıncaya kadar kaybolup gitmekten,
varlığını yokluğa bırakmaktan korkar mısın? Unutulmak mıdır insanı korkutan
ölümden, unutmak mıdır yoksa? Bir açıklaması olmalı ölümün ve zamanın. İçim
sızlıyor Atlas. Kan kokusu dökülüyor üzerime de sanki gelecekten ulaklarla geçmişten
yara izleri arasındaki muharebede çocukluğum arada kalıyor Atlas. Kan kokusunu
yıkayabilir mi gözyaşları ölülerin? Ölüler de onlar için ağlayan canlıların
haline ağlar mı Atlas? Şehri kandan kim kurtarabilir, savaşın galibi ya da
mağlubu olmak fark eder mi Atlas? Ölüm müdür kâbus olan unutulmak mı Atlas!
- Bilmiyorum Efendim. Ben düşünemiyorum ve siz hepimizin
yerine zaten düşünmekle meşgulsünüz. Düşünmeyin efendimiz. Düşünmek size zarar veriyor efendim,
bırakmalısınız bu kötü alışkanlığınızı. Kaybolup gittiğiniz uzaklarda bırakıp
gelin şimdiye, düşüncelerinizi otelin birinde bırakın sanki başka bir yolculuğa
aceleyle çıkarken unutulmuşlar gibi efendimiz. Yoksa ölürken unutacak sizi
fikrinizdeki insan parçacıkları.
- Olmuyor Atlas, ne yaptıysam olmuyor. Fikirlerim ölmüyor.
Ölümsüz fikirler yaratılmış aklımın
içinde… Bu kafatasının içinde cennetler ve cehennemler arasında mekik
dokuyan kanatsız çocuklar var, sırtlarında boylarından büyük tecrübelerle
Atlas. O kaderimi kesen katiller, fikirlerime işlemiyorlar Atlas. Düşüncelerim ağrıyor, canıma fikrim batıyor
Atlas ama yemin olsun ki olmuyor, fikirlerime ansızın fırlatılmış unutmak
kalibreli bakışlar işlemiyor… Düşünmeden edemiyorum… Paramparça olan bir
hikayenin satır aralarında geziniyorum. Tekrar tekrar yaşanan paradokslar ve dejavular arasındayım.
Bu hikayenin en güzel cümlesini
arıyorum, onu düşüncelerimden yaratmaya çalışıyorken olur olmadık cümlelerin
işkencesinden geçiyorum Atlas. Koca bir ülkenin seksen kez bağımsızlık için
geçtiği gece yarısı işkencelerini hayal ediyorum Atlas. Düşünüyorum ve
yaşıyorum. Aklımda darbeye kalkan hatıra taburlarının postal sesleri, gözlerime
çevrilmiş namlular. Alnımın çatında idam edilen gencecik gelecekler…
Düşüncelerim çığlık çığlığa Atlas ama olmuyor Atlas, bu kadar kalabalığı
susturmak için intihar etmek gerek!
-Anlamıyorum Efendim. Aynalardan daha çok tanıyorum sizi
fakat ben de anlayamıyorum sizi artık. Duaların gölgesine sakladığınız, gökyüzündeki Baba’mızın parmaklarına
kurduğunuz hamakta dinlendirdiğiniz sakinliğinizi bozan kem gözler nasıl olur
da fikirlerinizin berraklığını bulandırabilir? Nasıl oluyor da zamanınızın
ayarıyla oynayıp, kalbinizin ayarını bozabiliyorlar efendimiz? Onların
gitmesine nasıl izin veriyorsunuz efendimiz! Sizi anlıyorum bazen ama gerisi
hep anlamsız bir boşlukta bekleyen karga sürüsü… İzin vermeyin efendimiz,
sakinliğinizi koruyunuz. Ne pahasına olursa olsun!
- Seninle bir Oğuz Atay romanının karmaşasında mı yoksa bir
Cemal Süreya şiirinin sıcak koynunda mı tanıştık Atlas? Anımsamakta güçlük
çekiyorum… Bildiğim ve asla unutmayacağım bana ne kadar da iyi geldiği
yokluğunun… Öyle güzel bir yokluk ki daima varlığını sol cebinde taşıyan.
Sonsuz boşluğumu doldurabilecek insanı yaratmadı henüz Tanrı. Ben beklemek istiyorum senin avucunun satır
satır çizilmiş çizgilerinde Atlas. Bir başka Cemal Süreya daha sevmeye, bir
başka Kürk Mantolu Madonna’yı unutmaya ömrüm yetmez Atlas… Bu hayatevini ücralığında ve kahpeliğinde
ruhunu üç kuruşa pazarlayan bir fikir işçisi değilim. Sesimi susamış bedenlerin
altına uzatıp bekleyemem onların içlerini boşaltmalarını, fikirlerimi hüzne
boyamalarını Atlas. Zaman kıymetli… Unutma. Kelimelerim, ayrıca, gül
ağaçlarının dibine çizilmiş dilek kağıtlarına konu olmamalı. Geçmişte unutulmak
istiyorum ve gelecekte bulunmak Atlas. Yaşamak, evet yaşamayı en çok bunu
istiyorum Atlas. Cetvelle çizilmiş
sınırlar içinde, ip gibi sıralanmış kaderlere mahkum olmak istemiyorum
Atlas. Her baktığım, kendimi gördüğüm
bir aynanın ardında bir yabancının sırrını görmek, her soyunduğum bedende başka
bir ruha dokunmak, ben geçmişin
rüzgarında hırpalanmış hayatlar istemiyorum Atlas. Bu kadar. Çok mu?
- Değil elbet efendimiz fakat sizin ulaşmanız zor efendimiz.
Piyasada zaman kalmadı hiç. Aklı üç adım geride, fikri seksen adım havada şimdi
herkesin. Saatleri hep yanlış sizinkinden erken ya da geçler efendim. Kollarında
dövülmüş yara izleri ve yağmurlar çok can yakıyor efendimiz. Toparlanıp
taşınmak, gitmek kolay değil bu havalarda bu izlerle. Yola çıkmak için hep
yanlış saatte yanlış durakta bekliyor herkes.
Sınırlarımızda alışkanlıklara olan bağlılık, kendimizde gerçekleşecek en
büyük ve tek devrimin en büyük engeli efendimiz. Anlamak istememekte dirençli
bir topluluğun mensubu olmanız ne büyük şans (!). Siz bu akımın karizmatik
tutkunlarından değilsiniz, olamazsınız. Sözde kalan aforizmatik tavlama
sanatlarının çok ötesinde yaşıyor ve güneşi beklerken yıldızları saymanız sizi
sıkıntıdan patlatabilir efendim. Can sıkıntınız
efendim, ruhunuzun bedeninize dar gelme hali, insanların sıkıntılarından
daha geniş bir gökyüzüne sahip. Siz bir can sıkıntısısınız efendim. Evet. Öyle bir cansıkıntısı ki hep sevinçli , ofsayttan atılan bir gole
sonsuz sevinir gibisiniz efendim.
Kaderiniz elinde kısmetsiz bir bayrakla sevincinizi yarım bırakmakta
efendimiz…
- Kader… Üzerine kütüphanelerce senaryo yazılabilecek büyük
senaryo(muz). Kader Atlas, ancak ipsiz bir kuyudur. Kısmetse içinden çıkılmaz
bir labirent. Benim ne belirsizlikle ne de çözümsüzlükle bir işim yok Atlas. Göğe
bakalım. İçimizin aydınlattığı, gecenin gündüze dikildiği rengarenk göğe
bakalım. Kalbimizin ritmine, doğanın kokusuna kulak verelim o zaman kuyu dolar
yol görünür de belki o zaman labirentin çıkışını da buluruz. Anladın mı Atlas.
- Anlattınız efendimiz. Anlamayanlar utansınlar. Hayatınızın kapısından geri dönsünler
efendimiz. Anlaşılmamak için büyük bir oyuna kalkan beceriksiz palyaçolar onlar
efendimiz. Samimi bir ölümle, hayatınızı arıyorken onlar kapınızda ölümlü bir
uğursuzlukla kapınızda hayal satmamalılar efendim.
- Bırak neye inanmak istiyorlarsa inansınlar Atlas. Ben
onların yüreğinde put olamam. İnançsızlıklarına ilahlık edecek kadar gücüm de
yok zaten. Bırak unutamama hastalığının sehpasında idam edilsinler en inançsız
halleriyle. İbrahim’in ateşi hepimizi yakarken ben hiç kimsenin Tanrısı olmayı
göze alamayacak kadar alçağım Atlas.
_ Alçaklığınız alçakgönüllü bir iyi niyet ruhu oluşunuzdan
efendim. Fakat sizi ilk kez bu kadar öfkeli görüyorum. Her şeye karşı agresifliğinizin nedeni nedir
efendim? Kendinize bir zarar vermenizden endişe ediyorum…
- Kendimden başkasına zararım olamaz Atlas. Merak etme.
Kötülüğün rengi damarlarımda akmıyor ne yazık ki. İyi niyetimin kokusunu alan
insanlar okyanusta bir damla kana koşan köpek balıkları misali iyiliğim için
mandalla pervazlarına bıraktığım cümleleri paçavra niyetine kullanıyorlar
Atlas. Kızamıyorum
Vaktimin boş odalarını hunharca kullanıp, ansızın çekip
gidiyorlar Atlas.
Unutamıyorum
Filmlerdeki gibi öpüyorum canlarını, suretlerinin düşlerini
saklıyorlar gerçekliklerini ama
Bırakamıyorum.
İyiliğim atlas, ah bu Tanrı kadar yufka yürekli oluşum
öldürecek beni!
- Aman efendim. Siz ölmezsiniz. Yeniden hüznünüzden dirilir,
nefes alırsınız.
- Saygı Atlas. Saygı duyuyorum ve saygı duyduğum her şeye
değer biçiyorum. Varlıklarına saygı duyuyorum ve kıvrımlarına saklıyorum
ismimi. Aptallaşmları gibi olmaya alışık
olmayışları, hayat çarpıyor bazılarını.
Şimdilerde moda bu çünkü; sevdiği başka seviştiği başka herkesin… Ne
sevmekten anlıyorlar ne sevişmekten. Ben anladığımı iddia etmiyorum, lüzumsuz
bir adamın saklı hikayelerini anlatıyorum yalnızca fakat vandallık edip
kimsenin kaderini taciz etmiyorum da. Kadınlar konuştukları erkekleri
sevmiyorlar Atlas. Onlar canlarını yakacak insanların ardında kul olmanın
hazzına aşık. Erkekler bu işlerden pek anlamıyorlar zaten. Sıkıldım Atlas.
Gidiyorum.
- Nereye Efendimiz?
- Bir Oğuz Atay romanında Selim Işık gibi intihar etmeye
yahut bir Cemal Süreya şiirinde sevişme izni veren bir dize olmaya gidiyorum.
Belki de Tanrı olmaya gidiyorum Atlas. Tanrı olup dünyayı değiştirmeye
gidiyorum, kim bilir Atlas.
- Erken geliniz efendim.
Şaban Sarı © 2014 mayıs
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder