Pages

Ads 468x60px

8 Mayıs 2014 Perşembe

Ruh Parçası #150 Tavan Arasından Çıkartılan Batıklar

- Karanlık. Karanlıkta, sessizliğin dayanılmaz renksizliğindeyim Efendim. Gözlerim gözlerinizi göremiyor, neredesiniz? Hangi gezegenin saklı yüzünün ardında gizliyorsunuz kelimelerinizi? Hangi gökyüzünün altında saklambaç oynuyorsunuz yüzünüzdeki çocukla efendim? Susmayınız efendim. Benimle de oynar mısınız? Konuşur musunuz hiçliğimin içine doğru? Karanlığıma bir mum yakar, yolumu aydınlatır mısınız efendim? Lütfen geri dönün ve konuşun efendim. İçinizin dalgalarını benim kuru kıyılarıma bırakın efendim. Sürükleyin damarlarınızda dolaşan kirlilikleri kıyılarıma ve masmavi giderken unutun sahillerimi ama susmayın efendimiz. Alışık değiliz bu ölü sessizliğine…

- Düşünüyorum Atlas. Penceremden gördüğüm tüm bu gölgelerin gerçekliğini düşünüyorum… Baktıkça göremediğim daha büyük bir resmin eksikliklerini tamamlamaya çalıştıkça da gerçekliğin yanılgısına kapılıyorum. Düşünemiyorum belki de. Belki de insan düşündüğünü sanan bir eşyadır Atlas? Sözgelimi,  bacaklarından birini savaşta kaybetmiş bir masadır yahut içi boşlukla kavrulan paslı bir tenceredir insan dediğimiz. Onu gözümüzdeki boş mevkilere bizim aklımız getiriyor ve ona inanıyordur Atlas.

- Olabilir efendimiz.  Birini değerli kılan düşüncelerimizin yorumladığı sahteliktir belki de efendimiz…

- Zihnimin tavan aralarında sıkışıp kalmış tıkırtılara kulak veriyorum bazen Atlas. Elime aldığım her kara kaplı hatıradan kusursuz bir cinayet planı dökülüyor gözlerimin önüne. Sinsice alnıma kazılı isimlerin yolunu bekliyorlar Atlas. Bir hatıra geleceği öldürebilir mi?  Sen Atlas,  ölümden korkar mısın?  Yok olmaktan?  Göz açıp kapayıncaya kadar kaybolup gitmekten, varlığını yokluğa bırakmaktan korkar mısın? Unutulmak mıdır insanı korkutan ölümden, unutmak mıdır yoksa? Bir açıklaması olmalı ölümün ve zamanın. İçim sızlıyor Atlas. Kan kokusu dökülüyor üzerime de sanki gelecekten ulaklarla geçmişten yara izleri arasındaki muharebede çocukluğum arada kalıyor Atlas. Kan kokusunu yıkayabilir mi gözyaşları ölülerin? Ölüler de onlar için ağlayan canlıların haline ağlar mı Atlas? Şehri kandan kim kurtarabilir, savaşın galibi ya da mağlubu olmak fark eder mi Atlas? Ölüm müdür kâbus olan unutulmak mı Atlas!

- Bilmiyorum Efendim. Ben düşünemiyorum ve siz hepimizin yerine zaten düşünmekle meşgulsünüz. Düşünmeyin efendimiz.  Düşünmek size zarar veriyor efendim, bırakmalısınız bu kötü alışkanlığınızı. Kaybolup gittiğiniz uzaklarda bırakıp gelin şimdiye, düşüncelerinizi otelin birinde bırakın sanki başka bir yolculuğa aceleyle çıkarken unutulmuşlar gibi efendimiz. Yoksa ölürken unutacak sizi fikrinizdeki insan parçacıkları.

- Olmuyor Atlas, ne yaptıysam olmuyor. Fikirlerim ölmüyor. Ölümsüz fikirler yaratılmış aklımın  içinde… Bu kafatasının içinde cennetler ve cehennemler arasında mekik dokuyan kanatsız çocuklar var, sırtlarında boylarından büyük tecrübelerle Atlas. O kaderimi kesen katiller, fikirlerime işlemiyorlar Atlas.  Düşüncelerim ağrıyor, canıma fikrim batıyor Atlas ama yemin olsun ki olmuyor, fikirlerime ansızın fırlatılmış unutmak kalibreli bakışlar işlemiyor… Düşünmeden edemiyorum… Paramparça olan bir hikayenin satır aralarında geziniyorum. Tekrar tekrar  yaşanan paradokslar ve dejavular arasındayım.  Bu hikayenin en güzel cümlesini arıyorum, onu düşüncelerimden yaratmaya çalışıyorken olur olmadık cümlelerin işkencesinden geçiyorum Atlas. Koca bir ülkenin seksen kez bağımsızlık için geçtiği gece yarısı işkencelerini hayal ediyorum Atlas. Düşünüyorum ve yaşıyorum. Aklımda darbeye kalkan hatıra taburlarının postal sesleri, gözlerime çevrilmiş namlular. Alnımın çatında idam edilen gencecik gelecekler… Düşüncelerim çığlık çığlığa Atlas ama olmuyor Atlas, bu kadar kalabalığı susturmak için intihar etmek gerek!

-Anlamıyorum Efendim. Aynalardan daha çok tanıyorum sizi fakat ben de anlayamıyorum sizi artık.  Duaların gölgesine sakladığınız,  gökyüzündeki Baba’mızın parmaklarına kurduğunuz hamakta dinlendirdiğiniz sakinliğinizi bozan kem gözler nasıl olur da fikirlerinizin berraklığını bulandırabilir? Nasıl oluyor da zamanınızın ayarıyla oynayıp, kalbinizin ayarını bozabiliyorlar efendimiz? Onların gitmesine nasıl izin veriyorsunuz efendimiz! Sizi anlıyorum bazen ama gerisi hep anlamsız bir boşlukta bekleyen karga sürüsü… İzin vermeyin efendimiz, sakinliğinizi koruyunuz. Ne pahasına olursa olsun!

- Seninle bir Oğuz Atay romanının karmaşasında mı yoksa bir Cemal Süreya şiirinin sıcak koynunda mı tanıştık Atlas? Anımsamakta güçlük çekiyorum… Bildiğim ve asla unutmayacağım bana ne kadar da iyi geldiği yokluğunun… Öyle güzel bir yokluk ki daima varlığını sol cebinde taşıyan. Sonsuz boşluğumu doldurabilecek insanı yaratmadı henüz Tanrı.  Ben beklemek istiyorum senin avucunun satır satır çizilmiş çizgilerinde Atlas. Bir başka Cemal Süreya daha sevmeye, bir başka Kürk Mantolu Madonna’yı unutmaya ömrüm yetmez Atlas…  Bu hayatevini ücralığında ve kahpeliğinde ruhunu üç kuruşa pazarlayan bir fikir işçisi değilim. Sesimi susamış bedenlerin altına uzatıp bekleyemem onların içlerini boşaltmalarını, fikirlerimi hüzne boyamalarını Atlas. Zaman kıymetli… Unutma. Kelimelerim, ayrıca, gül ağaçlarının dibine çizilmiş dilek kağıtlarına konu olmamalı. Geçmişte unutulmak istiyorum ve gelecekte bulunmak Atlas. Yaşamak, evet yaşamayı en çok bunu istiyorum Atlas.  Cetvelle çizilmiş sınırlar içinde, ip gibi sıralanmış kaderlere mahkum olmak istemiyorum Atlas.  Her baktığım, kendimi gördüğüm bir aynanın ardında bir yabancının sırrını görmek, her soyunduğum bedende başka bir ruha dokunmak,  ben geçmişin rüzgarında hırpalanmış hayatlar istemiyorum Atlas. Bu kadar. Çok mu?

- Değil elbet efendimiz fakat sizin ulaşmanız zor efendimiz. Piyasada zaman kalmadı hiç. Aklı üç adım geride, fikri seksen adım havada şimdi herkesin. Saatleri hep yanlış sizinkinden erken ya da geçler efendim. Kollarında dövülmüş yara izleri ve yağmurlar çok can yakıyor efendimiz. Toparlanıp taşınmak, gitmek kolay değil bu havalarda bu izlerle. Yola çıkmak için hep yanlış saatte yanlış durakta bekliyor herkes.  Sınırlarımızda alışkanlıklara olan bağlılık, kendimizde gerçekleşecek en büyük ve tek devrimin en büyük engeli efendimiz. Anlamak istememekte dirençli bir topluluğun mensubu olmanız ne büyük şans (!). Siz bu akımın karizmatik tutkunlarından değilsiniz, olamazsınız. Sözde kalan aforizmatik tavlama sanatlarının çok ötesinde yaşıyor ve güneşi beklerken yıldızları saymanız sizi sıkıntıdan patlatabilir efendim. Can sıkıntınız  efendim, ruhunuzun bedeninize dar gelme hali, insanların sıkıntılarından daha geniş bir gökyüzüne sahip. Siz bir can sıkıntısısınız efendim. Evet.  Öyle bir cansıkıntısı ki  hep sevinçli , ofsayttan atılan bir gole sonsuz sevinir gibisiniz efendim.  Kaderiniz elinde kısmetsiz bir bayrakla sevincinizi yarım bırakmakta efendimiz…

- Kader… Üzerine kütüphanelerce senaryo yazılabilecek büyük senaryo(muz). Kader Atlas, ancak ipsiz bir kuyudur. Kısmetse içinden çıkılmaz bir labirent. Benim ne belirsizlikle ne de  çözümsüzlükle bir işim yok Atlas. Göğe bakalım. İçimizin aydınlattığı, gecenin gündüze dikildiği rengarenk göğe bakalım. Kalbimizin ritmine, doğanın kokusuna kulak verelim o zaman kuyu dolar yol görünür de belki o zaman labirentin çıkışını da buluruz. Anladın mı Atlas.

- Anlattınız efendimiz. Anlamayanlar utansınlar.  Hayatınızın kapısından geri dönsünler efendimiz. Anlaşılmamak için büyük bir oyuna kalkan beceriksiz palyaçolar onlar efendimiz. Samimi bir ölümle, hayatınızı arıyorken onlar kapınızda ölümlü bir uğursuzlukla kapınızda hayal satmamalılar efendim.

- Bırak neye inanmak istiyorlarsa inansınlar Atlas. Ben onların yüreğinde put olamam. İnançsızlıklarına ilahlık edecek kadar gücüm de yok zaten. Bırak unutamama hastalığının sehpasında idam edilsinler en inançsız halleriyle. İbrahim’in ateşi hepimizi yakarken ben hiç kimsenin Tanrısı olmayı göze alamayacak kadar alçağım Atlas.

_ Alçaklığınız alçakgönüllü bir iyi niyet ruhu oluşunuzdan efendim. Fakat sizi ilk kez bu kadar öfkeli görüyorum.  Her şeye karşı agresifliğinizin nedeni nedir efendim? Kendinize bir zarar vermenizden endişe ediyorum…

- Kendimden başkasına zararım olamaz Atlas. Merak etme. Kötülüğün rengi damarlarımda akmıyor ne yazık ki. İyi niyetimin kokusunu alan insanlar okyanusta bir damla kana koşan köpek balıkları misali iyiliğim için mandalla pervazlarına bıraktığım cümleleri paçavra niyetine kullanıyorlar Atlas. Kızamıyorum
Vaktimin boş odalarını hunharca kullanıp, ansızın çekip gidiyorlar Atlas.
Unutamıyorum
Filmlerdeki gibi öpüyorum canlarını, suretlerinin düşlerini saklıyorlar gerçekliklerini ama
Bırakamıyorum.
İyiliğim atlas, ah bu Tanrı kadar yufka yürekli oluşum öldürecek beni!

- Aman efendim. Siz ölmezsiniz. Yeniden hüznünüzden dirilir, nefes alırsınız.

- Saygı Atlas. Saygı duyuyorum ve saygı duyduğum her şeye değer biçiyorum. Varlıklarına saygı duyuyorum ve kıvrımlarına saklıyorum ismimi. Aptallaşmları gibi  olmaya alışık olmayışları, hayat çarpıyor bazılarını.  Şimdilerde moda bu çünkü; sevdiği başka seviştiği başka herkesin… Ne sevmekten anlıyorlar ne sevişmekten. Ben anladığımı iddia etmiyorum, lüzumsuz bir adamın saklı hikayelerini anlatıyorum yalnızca fakat vandallık edip kimsenin kaderini taciz etmiyorum da. Kadınlar konuştukları erkekleri sevmiyorlar Atlas. Onlar canlarını yakacak insanların ardında kul olmanın hazzına aşık. Erkekler bu işlerden pek anlamıyorlar zaten. Sıkıldım Atlas. Gidiyorum.

- Nereye Efendimiz?

- Bir Oğuz Atay romanında Selim Işık gibi intihar etmeye yahut bir Cemal Süreya şiirinde sevişme izni veren bir dize olmaya gidiyorum. Belki de Tanrı olmaya gidiyorum Atlas. Tanrı olup dünyayı değiştirmeye gidiyorum, kim bilir Atlas.


 -  Erken geliniz efendim.

Şaban Sarı  © 2014 mayıs

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...