Pages

Ads 468x60px

21 Nisan 2013 Pazar

Ruh Parçaları #78-82


#78
Tanımlamalar

Arkaya Bakmak
   Hayatı bir uçurumda yaşayanların tam perde kapanacakken hissettikleri deli cesareti gibi bazen yaşamaya çalışmak, inatla. Yıkık dökük bir bedeni, yırtılmış eski bir ruhu ve paramparça bir kalbi sıfırdan başlayarak, düşlerinden arttırdıklarıyla, tırnağıyla kazıyarak yeniden canlı bir şehre çevirmesi için ihtiyacı olan da sadece kendisidir insanın.  Aynaya bakması gerekir bazen anlamak için ve bunu anladığı an, arkasında kalan harabeye bir kez bile bakmadan, tek damla gözyaşıyla uğurlamadan geçmişini, yarına kollarını açabilir. Gitmek hiç bu kadar anlamlı olmamıştır belki de.



Özlem

     Oturup özlemin tanımını yapamayacak kadar suskunum. Duyguları kurumuş bir ağaç gibiyim fakat hala sohbetini özlediğim insanlar dökülüyor dallarımdan... Bir insan, hiç tanımadığı bir ismin kelimelerine de özlem duyabilir demek ki... Nihayetinde kelimelerle beslenen bir canı var ruhlarımızın. Konuşmak iyi geliyor yeşil ölümlerime fakat bazen uzak düşlerin gölgesinde kalıyor zaman ve özlemek o zaman lügatımda tanım buluyor, sevgiliye olan özlem kadar huzursuz sohbetine özlem duymak bir yabancının…
Büyüsü bozulmadan yaşamın, anlamak gerekiyor özlemek susmaktır, çoğu zaman.

#79
"Sarılmak Yok"
     Bazı filmleri izlediğinde insan, gerçekten sadece filmlerde karşılaşabileceğimiz duygular olduğuna inanıyor, nedense. Tamir etmenin, değer bilmenin yerini; değiştirmenin, bir kenara atıp, güncellemelerin aldığı şu günlerde; aşkı, tutkuyu, şiiri arayanlar için konu olarak en uygun film : "Kelebeğin Rüyası"...
     Basit bir metaforun ürünü aslında ; ya bizim yaşamımız bir kelebeğin rüyasıysa? Filmin sonunda insan bunu düşünürken buluyor kendini. Bir kelebeğin ömrü kadar kısa bir yaşamın telaşındayken, bir şeylere geç kalmak büyük bir pişmanlık oluyor ama bazen tüm şartlar buna engel olmak için birleşiyor ve filmde hepsine rağmen tutkunun ve gerçeğin peşinde gitmeyi seyirciye çok iyi yansıtmış hem oyuncular hem yönetmen...
    İki şair, iki hikaye ve tek bir son: ölüm. Hikayenin beni ilgilendiren kısmının birazı buydu aslında. Kelimelerini kanatlandırıp tüm yüreklere dokunmayı başaramayan tüm şairlerin anısına, iki adamın hüzün dolu hikayesi... İki farklı aşk senaryosuna rağmen, kaçınılmaz kaderin ördüğü o son ağ : ölüm. Sarılmadan da öpüşmeden de sevişmeden de yalnızca ruhla sevmenin ne demek olduğunu anlıyor, aşk'ın ne olduğunu merak eden hayalperestler. 
#80
"Hayalindeki beyaz atlı değilsem, bu tahammül niye?" diyorum rüyalarımda. Hayatımsa ertelediğim vedalardan geçilmiyor. Keşkeler  pişmanlıklara bulanmış kör topal ilerliyorlar... Aşk'ı sabır olarak görür ama asla tahammül değildir diyerek altını çizer Can Dündar; Hayalindeki insan değilsen birinin bu sevişme açlığından mı alarmlar hep beş dakika dahayla avutuluyor...?

#81
 EMİR
İki tenin arasındaki mesafeden daha uzak değil cehennem,
Sevin!
Duyguların emrine karşı geldikçe cennet değil yaşam
Sevişin!

#82
     Mutsuzluklarımızın tek sebebi belki de  elimizdekilere sahip çıkmak yerine, başkasının mutluluklarını istiyor oluşumuz. Gen bencildir* ve açgözlüdür insanoğlu. Taze bir ilkbaharı, uçsuz bucaksız bir çiçek bahçesinde yaşarken, çiğnediği kokuları değil dokunamadığı uzakları düşler! Yaşayamayacağın geleceklerin hülyasında boğulmak yerine, elimizdeki güzelliklere sarılsak belki de mutluluğa kanat çırpacak tüm şiirler ve dudaklar!

*Richard Dawkins

"Ş"aban "S"arı






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...