Yorgun bedenin siyah bir köşesine kıvrılmış uyuyan sözlerimi usulca yerine kaldırırken döküldü eteğimdeki zamanın emanet bıraktığı güz kokulu mevsimler. Yazılır gibi olduysa da uykulu cümlelerim, hala diyemediklerimin rüyasını görmekte noktalarım. Gecenin bu saatlerinde susuşların bile dile gelişini seyrediyorum. Feryat figan edilen kavgaların ortasında kopacakmış gibi sanki kıyamet ve içimizdeki aykırı görüşlerin mücadelesi yırtıp ortaya çıkartamıyor kendini. Birinin olur dediğine olmaz; birinin aşk dediğine hayır diye diye bu saatte hala ayakta yıldızlar. Yan tarafımdaki kelimeler de ha uyandı ha uyanacaklar sanki. Sen sustukça benim içimde, her iki tarafta kan kaybediyor, can kaybediyor... Seni öksüz yolculuklara yetim vedalarla uğurlandığın an'dan beri başımdan eksik olmuyor kardeşin kardeşle girdiği çıkmaz öfke... Sonu(m) yok, sen hala asla ayrılmaz denilen etimden tırnağımdan ayırdığım hayallere sırtı dönük bir şekilde, kalbimin ve fikrimin Orta Doğu'sundaki amansızlığa seyirci kalıyorsun... Gazi bir kent kadar yaralı, hayalet bir şehir kadar kimsesiz bedenimden daha yorgun coğrafya yok! Evsiz, sensiz, yarınsız kalan masum kelimelerinde yatacak yeri yok... Yalan(cı) avuntularla sulandırılmış gözyaşları, sütteki bir çocuğun düşlerine senin hamurundaki güzellik kadar faydalı olmuyor; onlara senin yokluğunu hissettirmemek için uğraştığıma şahit olan tüm melekler bile ağlıyorlar... Sözüne toz kaçmış replikler gibi bakma, düş' biraz Olmazlar ülkesindeki ütopyalarından çünkü onlar benden fazla seninler...
Sessiz sedasız
süregelen mevsimlerin ardından onlara dokunmadan yaşayacak bir yüreğin yok,
senin yüreğin camdan sevgili dokunsalar kırılacak gibi... Sana en çok
yokluğum(uz) dokunuyor biliyorum, kısır bir inadın seni mutlu edemeyeceğini
sende adım kadar iyi biliyorsun; öyleyse o dönülmez yolları son sürat geri
katet ve rüyasında meleklere seni anlatan kelimelerin, dünya dillerine
tercümesi ol.... Bilirim, gitmek her zaman dönmekten önce gelir ve her zaman en
kolayıdır gitmek. İçin için seni kemiren pişmanlığınla, yalın ayak yüzünde
gezinen huzursuzluğunuda, sönük bir alevle gözlerinde eriyen hasretinlede
sevecektir seni, seni tüm acılarınla, günahlarınla sevmeye yemin etmiş bu
adam.... Sakın susma, çocukların oyunlarını terk ettikleri bu vakitlerde
tenhalaşan sokaklarımda kol gezsin tının, bırak en azından hayalin bizimle
kalsın, sen dönünceye kadar...
Şikayet
dualarını geceye saklamayı adet edindim galiba. Hoş hangi kapıya sığınsam
yanlış adres diyerek reddediliyorum. Hataların bedenlere ait olduğu yeryüzüne müdahale etmek isteyen meleklerce engelleniyor aşka ettiğim tüm yeminler, belki de bu yüzden hep meşgul karşı taraf sevdalarıma... Hiç tanımadığım limanlar, kaçtığım fırtınalarda sığınma umuduyla tutulduğum bu limanlar.... bu liman tutulduğum kaçıncı kimsesizlik, bilmiyorum. Terk edilmiş bir şehrin kokusunu taşıyan dalgaların arasında kayıp yaşlarım; kırık dökük hayallerin pencerelerinde asılı paslanmış rüyalar, anlıyorsun ki senden önce bir başkası yağmalamış limanı. Sığındığın bu diyar, senden daha yaralı bi dünya: aşk bu saatlerde iki yıkık dünyanın galakside kendilerine yeni bir umut kurma çabası... Sen, kendini terk edecek kadar korkarak kaçtın fırtınamdan, belli ki kaçarken tutulduğun son limanda seni bir kasırga vurmuş... Bekliyorum... Beklemek bulutların kaderi belkide... Uyutulmuş, terk edilmiş tüm geleceğin anısına saygımdan hala sendeyim... Ardından yollarına bıraktığım kağıttan gemilerin batışını izliyorum her gece... Her gece içimde bir armadanın mürekkep oluşuna şahitlik ediyor yakamoz, nağmelerin arasından çıkıp gelen gözü yaşlı bir notayla anlıyorsun ancak : Seni bu şehirde tutacak bir yalan bile kalmadığında, elde avuçta kalan kor bir yalnızlık yaktığında ciğerini; gitmek tüm duaların son cümlesi oluyor...
Sessizliğimi duyan kelimeler uyandılar, dökülüyorlar çığlık çığlığa ve yırtıyorlar yaşamımın bu karanlığını... Yukarıya gönderilmiş tüm bu şikayet dualarına şahit olmuş kırık cümlelerce devriliyor vakit senden sonraya... Oysa bitkisel bir hayatı dahi seninle paylaşacak kadar cömert bi ölümü bulmuşken sendeki bu yaşama aşkı beni gerçekten öldürecek. İşte o zaman, Tanrı'ya bizzat ileteceğim tenime işlediğim kelimelerin isteklerini...
"Ş"aban "S"arı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder