Pages

Ads 468x60px

30 Ocak 2013 Çarşamba

BİZ: SADECE BEN

"Aynı şehirde;
 Sen varsın,
 Ben varım,
 Biz yokuz.
 Cemal Süreya"*

      "Kuş kadar hafif ve bir o kadar özgür bir ruhun delilik adı altında birleşen bu intihar denemeleri asla bağımsızlığını ilan edememiş hayallere armağan olsun" diyerek okkalı bir giriş yakışırdı ancak bu manifestoya.
*
       "Ortasından yırtılmamış bir defterin kopan diğer masum sayfaları gibi hissediyorum." Suçunu reddeden ve direnen bir katil olarak yaşadığım gerçeğini bu savunmada kurtaramayacaktır. İnsan bazen masum olduğuna inanmayı ve suçu başkalarına atmayı daha kolay buluyor. O sayfaların buruşturulup bir kenara atıldığı vakitlerde belki de ben güzel bir düşten geçmekteydim fikrinin sebep olduğu bu inkar, gerçeği asla değiştirmiyor ve aynalardan kaçamıyoruz. "Olay gecesi Neredeydin" sorusuna mantıklı bir cevap ararken düş çalmak için girdiğim çiçek bahçeleri aklıma geliyor. Sanırım hikayeyi en baştan yazmam için yukarıdan ek yaşam süresi talep etmelisiniz. "Anlamadım". "Boşver, kim anladı ki zaten". Evet, profesyonel insanlıktan önce amatör bir şekilde düş hırsızlığı yaptığımı inkar etmeyeceğim. Zaten gecelerin şahit olduğunu gündüzden saklayacak değilim. Binbir heyecanla sağlam duvarları aşılan yüreklerin, sınır ihlallerine rağmen, hayal kırıklığına sahip biri olarak tüm yüreklerin kilidini kolayca açabilecek maharetteyim ve hünerlerimi kötü emellerime alet ettiğim için şu nokta . kadar pişmanım ama bir ünlem süresi kadar sinirliyim. Aklımdaki soru işaretleri senin aklındaki üç noktalarla yarışacak seviyeye geldi, biliyorum ama ben bu kafayla uzun ve düzgün bir itirafı nasıl kaleme alayım. Ne diyorduk, düş diyorduk. Savunması düş'müş tüm kaleler fethedilmeye mahkumdur ve en güçlü kaleler hep en sevdiğimiz yerde saklıdır. Göğsümüzde. İnsanlığın ham meyvesi aşkın acı tadını tatmış tüm kadın ve erkekler kendilerini bu tattan uzak tutacak duvarlar örmeye başlamışlardır ve tuğlaları tecrübeden olan bu insanların kalelerinin en zayıf yerini ancak bir düş hırsızı bilebilir. Düşlerinin kokusuna engel olamayan bu çiçeklere bir arı gibi saldırmak hiç adil değil ama aşk kapısını hep aralık bırakan uslanmayan yüreklere müstahak belki de. En aşılmaz duvarları aşmış biri olarak o duvarların arkasındaki bahçenin güzelliğini ancak öldüğünüzde göreceğiniz cennetle anlatabilirim sizlere. Fakat günahkar bir el için, cennete dokunmak ne ifade ediyorsa; bir hırsız içinde bu bahçe o: Biraz umut biraz gelecek ve bolca vakit kaybı. Bahçenin en güzel aromasına ulaşmak için öldürdüğüm masum papatyaları, karanfilleri ve gülleri bir ömür tenimde iz olarak taşıyacak olmam sanırım bu soruşturmada pek işe yaramayacaktır ama ben yine de "aşk" çalmak için yatağını, dudağını ve tenini paylaşma teşebbüsünde bulunduğum tüm yapraklardan af diliyorum".... " Sana söylüyorum olay gecesi neredeydin!" . olay gecesi...
     Anlatayım. Düş Hırsızlığını sizin takvimlerinize göre kısa benim fikrime göre uzun bir süre önce bıraktım. Çünkü hayattaki işlerin, film ve şiirlerdeki gibi "romantik" bir şekilde ilerlemediğini; böyle şeylerin ancak filmlerde olduğunu  ve yaşamınsa Tanrı tarafından mutluluk sahneleri sansürlenmiş bir fragman olduğunu anladım. Yani ışığı gördüm.
     Senaryosunda hata yapılmış yaşamımın gözden çıkartıldığı haberini aldığım melekler toplantısında kulak misafiri olduğum bir başka konu olan aşk'a değinmek istiyorum. Çünkü tüm bu olaylar etrafta ölü bedenlerle dolaşan aç kurtların aşk'ın kokusunun peşinde et(en) derdine düştüklerinde başladı. Suçu kadere yıkıp buradan kaçabilirim evet ama artık yazacak gücüm yok o yüzden bir nefeste itiraf etmem gerek.
      Gerçeği dinlemeden önce her şeyin iki yüzü olduğu gerçeğiyle karşılaşılır ve o zaman anlıyorsun ki gerçekten anlamak için her iki tarafında tanıklık etmesi gerekiyor bir yaşama.  Gecenin diğer yüzünün gündüze, karanlığın sonunda aydınlığa; yalanın ötesinde doğruya; yanlışın diğer köşesinde gerçeğin var olduğuna inanmadan asla birini aramaya çıkmamalısın. El fenerini unutmuş bir dağcı, oksijensiz dalış yapmış bir dalgıcı ve kalemsiz yaşamaya kalkmış bir şairi düşün ve anla madalyonun iki yüzüne kazılı farklı senaryoları. Fakat "yazı" veya "tura" ihtimaline sıkışmadan burnunun "dik"ine gidecek kadar da cesur olmalısın, özellikle aşk iddiasında.
      İddianamelere geçecek kadar suçlu bulunan zaman ve mekan aslında öldürülen geleceklerin sorumlusu. Ben ve benim gibi parmakların izi var sadece maktüllerin üzerinde fakat yaşam ince bir ipte iki taraflı oynadığımız bir denge  gösterisiyse eğer aktrobatlar ve şairler ölmemeli! Bu cinayete şahitlik etmek istemeyen tüm melekler kaçıyor ama gerçek aynadaki sır'da yatıyor! Yanlış zamanda, yanlış mekanda kullandığın sihirli kelimeler, en büyük numaranı bir fiyaskoya çeviriyor ve bu Sirk'in yıkılmasının tüm suçunu yalnız şairler yükleniyor. Adalet böyle bir kelime işte. Aşk ölmedi, onu sizler öldürdünüz! diye haykırsa da çığırtkan yüreğim; hiç bir ikiyüzlü beden ortada görünmüyor. Hamile düşünceler, yalnız göğüsler ve çıplak ayaklar alev alev yanıyorken, aşkın tek tatlı meyvesi masumiyetin simgesi çocukların günahı ne!
       Eğer bu gece burada bir suçlu ilan edilecekse Tanrım, ben o değilim. Olay gecesi ne yaptığımı sorup duruyorsun bana ben senin sildiğin kaderi yazmak için temiz bir sayfa açıyordum defterimde. Hani senin şu ortasından değil de gelişigüzel koparttığın yaşamımın defteri. İşte aşkın öldürüldüğü o gece ben unuttuğum geçmişimden sen ve senin gibi aydınlık hikayeleri temize çekmekle meşguldüm. Ellerimdeki aşkın kanı değil, gerçeğin mürekkebi, hala anlamıyor musunuz, katil içimizde!
      Aşk iki farkın toplamının bir ettiği yanlış bir matematik işleminden çok; yozlaştırılmış bir kutsallık. Aşkın kimyası, matematiği ve özellikle edebiyatı olamaz. Aşk bizim müfredatımıza giremeyecek kadar çetrefilli ve yasaklı. Tümevurma çabası içerisindeki nesillerimiz için 21gramlık bir etten ve erken sonuçlanan bir zevkten ibaret olan aşk, bizim literatürümüzde ancak sex ile karşılığını bulabiliyorken; 1+1 in iki ettiği evrensel işlevlerde, aşkın evrenselliği yerini ataerkil bir işleme bıraktığından bununda terimsel karşılığını tecavüz oluşturuyorsa; kelimelerin de ırzına geçmeye çalışan yapay acılarla beslenmiş damarların yazdıklarına hayranlık duyan bir edepten, cilt cilt isimsiz "sevda sözleri"* koleksiyonu yapmak edebiyat sayılıyorsa eğer; Ben tüm bu cinayet suçlamalarından beraatimi istiyorum! Dediğim gibi tanrım, Aşk'ı öldürenler içimizde!
      İfade ettiğim bu durum eğer huzurunda masumiyetimi kanıtlamayacaksa eğer ben zaten bu oyunu en baştan yanlış anlamış ve yanlış oynamış oluyorum. Yani asıl oyunbozan benim fakat Tanrım herkes gibi sende biliyorsun ki ben masumum.... " Masum olduğunu bilmeyen yok, ben sadece seni şahitlik etmen için tutuyorum orada" .

*

       Yalancı şahitliğin ciddi bir meslek olduğu saatlerde kendini kandırmaya çalışan milyonlarca rüya görülüyor şuan. Aklını kaçırmış bir kaç deli dışında hiç ses yok caddelerde. Ben yıldızlardan yeryüzüne dökülen bir yağmur damlası gibi hissediyorum kendimi ve ağlayan bir çocuğa eşlik ediyorum. Dileği kabul olmamış, içimizde müebbet yaşayan çocuklar. Gerçeği delilikle damgalamış ve ortadan kaybolan her yalan zihniyetindeki örümcek ağları aslında şahit olduğumuz katliamın sorumlusu. Yani özgürlük! için hapsettiğimiz kendi çocukluğumuz. Hayalleri naftalinlerle emanet ettiğimiz, ilklerimizi kulağına fısıldayıp ağzını diktiğimiz, söylenmemiş sevdaları bileğine çarpık harflerle yazdığımız ama hep kaçtığımız o çocukluğumuz bizim en büyük yalancı şahitliğimiz. Kabuslardan kabus beğenmeye ilk başladığımız zamanlar, çocukluğumuzun ilk karanlığa terk edildiği vakitlere denk gelir ki bu da kendimize söylediğimiz yalanların... Ardına bakmadan kaçtığın pişmanlıklarla aslında geçmişine şahitlik etmiş masumiyetini de bıraktığının farkında bile değil ve yalnızlıktan kainatın dört bir yanında ölürken insanlar, son sözleri hep "aşk" oluyor. Gariptir ki son nefesinde tövbe etmek bize cennet'in anahtarını vermiyor. Elinde çocukların gözyaşları varken gerçek bir sevişme yaşayamazsın, vakit ölüme ondan geriye doğru sayarken uzandığın ütopyalarının kahramanı da artık seni unutacaktır; en iyisi sevgilim sen çok geç olmadan önce aynalarda itiraf et kendini kendine, sonra içindeki çocuğun beraatına karar ver ve onu karşıla içinde; sonra sana uzanan zeytin dallarını diken olarak görme, diğer yüzünü görmeye çalış gerçeğin; aşk'a inan ve hayallerindeki kadar gerçek adamlara tap eğer aşk'a inanan kutsal bir kitapsa sözlerin.... Vakit çok geç olmadan bırak bu yalancı şahitliği ve kendine en çok yakışan evin arka bahçesinde koşsun masumiyetin! Ben gökyüzünden, gözlerinize hatta yüreğinize damlayan kızıl bir mürekkep damlasıyım; elçiye zeval olmaz sevgilim.... Uyandıysan devam edelim.


*
      Benimde ikiyüzlü olduğum günler hatta geceler oldu.  Geceleri kandırmak zordur, gecelerin karası yüzümüzü aydınlattığı için kendimizden kaçamayız fakat  geceleri reddettiğim saatler bile oldu. Kalabalık yalnızlıkları azaltarak bıraktığım günlerden sonra daha az kaçar oldum kendimden; Biz'li cümlelerin yerini Bencil kelimeler almaya başladığında havamdaki kasvette terk etti gökyüzümü ve böylelikle yeniden güneş'e inanmayı başardım. Hatta ben dört gözle dolunay bekleyecek kadar geceye inanıyorum. Korkmak; kaçamayaağını anladığın anda yerini mutluluğa bırakıyor ve ben bunu seviyorum. "Seviyorum"  kendi kısa ama işlevi büyük cümle. İçindeki sahteliği damıttığımızda ortada kalan tek damlası bile senfonimizdeki eksik notayı bulmamızı sağlayacak ahenkteki derin anlam. Sanırım yalama olmuş kelimelerin en kirlenmişler listesinde ilk sıralarda yer alan bun kelimenin hakkını ödeyemeyecek kalpazan yürekler mevcut fakat tam manasıyla hakkını verenleri de göz ardı etmemek gerek. Kullanmaktan dilinde tüy bitenler şuan sanal sevdalarında mutlu bir sevişmeyle orgazm taklidi yapıyorlarken; Sözlerinin son kullanma tarihi kadar gönderildiği adreste de dikkatli olan aşıklar nirvanaya tırmanacakları ölümsüz kelebeği beklemeye devam ediyorlar. Ben, kendini kandıramayacağını öğrenmiş halim, uzun bir koza döneminden sonra doğanın ahenginde sadece yazıyorum, büyük bir şölene hazırlanan ruhumu dinlendirmek adına kaleme aldığım satırlar kim bilir bir rüzgarla hiç görmediğim diyarlarda cam kenarındaki bir masuma çığlık olur diye. Bense burada kendi gözlerimin kıyısında sessizliğin tadını çıkartırken, Biz' için sen ve ben biriktiriyorum. Aramızdaki resmiyet perdesini araladığında ancak görebileceğin gelecek; tüm bu satırların son noktasıdır aslında.....
     Ben yalnızlığında boğulmuş kalabalık bir şehrin kendisiyim; Şehrimde tüm hazırlıklar tamam; sen hazır olduğunda sevgilim, ben çaldığım düşleri serbest bırakacağım.

"Ş"aban "S"arı





*Üstad'ların yeri ayrı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...