Pages

Ads 468x60px

6 Ocak 2013 Pazar

Ruh Parçaları #36

#36 Şiiri yazmak, Şiiri yaşatmak; Hangisi benim?
    Ben bu blogun, dizedükkanının sahibi, kelimelerimin ardındaki gizemli(!) ruh...
    Yaşadığım zamanlardan kalma düşlerle ilerliyorum karanlığımda.Güncel bir zamana denk gelecek gerçek hayalleri kovalayacak kadar büyük bir çocuk hiç olmadı içimde. Hep kağıtlarım ve kalemim "alice in wonderland" tarzı bir dünyanın kocaman kapılarıydı. Çoğu gece yarısı krizlerimden kaçarken sığındığım o Gökkuşağı ülkesinin siyah beyaz girişiydiler. Her şey eski bir duanın kulağımdan içeri girdiği bir saatte, takvim yapraklarını döktüğü turuncu bir sonbahar günü, pişmanlığın ilk kez dalgalarıyla kumdan sevgilerimi yıkmaya çalıştığı bir gecede başladı! O kalemi elime almayacak, o kırmızı kapaklı defteri hiç açmayacak ve o şiiri hiç yazmayacaktım; ah keşke!!!
    Hiç tatmadığım duyguların koynunda çıplak bir şiir olmayı daha önce hiç düşünmemiştim, en hayalperest dalgınlıklarımda dahi aklıma gelemeyecek kadar uzak bir gezegendi sanki kelimelerin dünyası; ben okurdum ve okuduklarımla yaşardım hayatımı. İçimden geldiği gibi sever, sevişir ve içimden geldiğinde de gitmekten hiç çekinmezdim! ah o ayrılık, hiç sevdiğiniz birine haksızlık ettiniz mi bilmiyorum ama ben hep en sevdiğim dediklerime haksızlık yaptım ve içimde biriktirdiğim onca acı, yüzlerce umut ve binlerce gelecek birleştiğinde içimde birer birer, engel olunamaz bir fırtınaya hazırlandı ruhum, zayıf bedenimden gizli bir şekilde tertip edilen bu isyan günü geldiğinde bir kıyamet koptu... Güneş'i terk etmeyi seçtiğimde kendime yalan söylemeyi öğrendim evet, bahaneler buldum kendimi avutmak için ve düşününce geçmişimi - ki ben geçmişimi hiç düşünmem-  en masum günahım o bitişte işlenmiş. Bir kadının ilk günahı olan ben, bir kadının en büyük aşkını en büyük nefrete çevirecek kadar günaha batmışım; şimdi düşününce insan ilk hatasını hep bir kadınla yapıyor.
    Aşkın içime kaçıp, saklandığı günden beri şiirlerde arıyorum gerçeği. Küskün iki iyi dostun, barışmama inadından şair oldu parmaklarım, iki rüyanın kabus olma telaşından koptu bağlar ve akıyor damarlarımdan kelimeler artık.  Tamiri imkansız bir zamandayız, akrep bile yelkovanın yüzüne bakmadan geçip gidiyor içimde... Dört nala koşan atlar taşıyor ileriye rakamları ve tüm yükü çeken yine benim sözlerim, ezilen hep benim yorgun şehrim... Bu günahı başka ruhlar işlemesin diye yazıyorum sanki tüm itiraflarımı. Ne kadar anım, düşüm ve yalanım varsa aşkla başlayan sinsice geziniyor dizelerimde. Birinin kendini tanıma macerasına çıktığı gün ilk karşılacağı bu engeli aşmak için önce ölmek gerek, bunu anlatmak için karalandı yüzlerce şiir... Cennet, aşkın ardında ve en ücra vedaların bile kaderi bu kavşağa düğümlü; hangi köşe başında adını ansan yolun buraya düşecektir; en iyisi yol bilmeyen ruhunu, bu yola ham girip, pişen bir dervişin kelimeleriyle arşınlamak çünkü sende bilirsin ki vaad edilen topraklara en günahsız sevişmeler girecek! Ben yandım sen yanma...Şimdi gel oturalım gözyaşlarıma karşı, içindeki çocuğun bırak elini de uzatsın masumiyetini içime doğru, sen sen ol sakın terk etme kendini; ben kapıyı çarpıp kendimden çıktığım günden beri şairim ve şairlik biraz da delilik... Bir insan kendini nasıl kaybeder ve bir başka tende bulabilir mi aradığını? Tam değiliz evet, aradığımız eksik yanımız; aşk diyorlar ona da buralarda... Sana şunu diyeyim, ne sen doğru parçayı bulacak ve TAM olacaksın ne de ben hem kayıp BEN'i ne de o kayıp YARIMı bulacağım; eksik öleceğiz eksik! Yorma kendini de iyi bak kendine ve yalnızlığa. Soğuktur geceleri yalnızlığın, bu macerada en çok soğuğu sevmelisin çünkü en çok ısıtacakta odur yine seni! Karların altında yürürken bir gün güneşe doğru açan bir çiçek olmalısın işte o zaman kokusunu duyarsın aşkın, o kadar... Çocuğa sahip çık ki o sensin, kaybetme! Yolun ateşten, gömleğin samandan; yansan da aşkından, küllerinden doğmayı öğren; ölsen de sessizliğinden, çığlığını duymayı öğren ve ruhsuz kalsanda hislerinle, kağıtlarda yaşamayı öğren! İşte o gün ben seni aradığımda kendinde ol...
    Yarı-şizofrenik bir günün sonunda boş kağıtlarda kol gezen kabuslar görmekten daha yorucu bir delilik yok. Bunu kabullendiğimden beri kaç dudakta eridim, kaç tende gezindim bilmiyorum. Sarhoş olmaya çalıştıkça iğneli bir fıçının dibinde, aklımı kaybediyordum damla damla; aktıkça dilimden haylaz cümleler kendinden geçerek önce  zevke sonra acıya çıkıyordu tüm kadınlar; bir kere günahı işlemiş biri asla şiire tövbe etmez, çünkü bildiğin gibi günah hep daha sıcaktır... Deliliğe sığınıp tenhalarda sevişerek geldik bu günlere; neyi sayarsan say, saati say, günleri say, gözleri say ya da kadınları say o gün gelecek! Ya bir günahta öleceksin ve dökülecek tohumların, siyah bir çiçeğin sahibi olacaksın ya da bir cennette bitecek varlığın ve gökkuşağının renklerini seyredeceksin ıslak bir düşte; benim beklediğim gün işte o gün, gökkuşağının yedi rengini tek bir nefeste içime çekeceğim İlk doğruyu söylediğim gün... O gün şiiri bırakıp, sevişmeye başlayacağım. Kelimelerden gömleğimi çıkartıp çırılçıplak dikileceğim karşısına şiir'imin; sanırım o gün en baştan inanacağım o eski duaya. Bu dünyaya gözümü ilk açtığım andan daha temiz daha masum olacağım o yaşta, o yaşta kaç duraktan sonra ilk kez dinleneceğim; hiç bir cümle beni yormayacak ve dilimin altında saklı bir hazine dökülecek ister istemez ve seveceğim....
   Ben şiiri yaşatmak için doğdum, biliyorum ama yaşamak için önce ölmek gerekir yanlışlıklarda. Acıya batmadan tatlıya varamaz insan, düşmeden kalkmaya çabalamayı hiç öğrenemez; öldüm, battım ve düştüm! işte yazdığım zamanlar hep bu geçmiş dediğimiz insan icadı lafın içindeki pişme, o gün'e hazırlanma telaşı! herkes'in canı cehenneme çünkü herkes geçmişinde boğuluyor oysa geçmiş bir bataklık değildir, cesurların yürüyebildiği alevden bir yolculuktur belki, o kadar. Bu kadar evet, cenneti görmek için cehennemi bilmek gerek; beyaz bir ata binmeden önce siyah bir dudaktan düşmek gerek; aydınlığa varmak için karanlığı temizlemek gerek ve doğruyu bulmak için hata yapmak gerek! Ben en çok hatayı ilk günahımda yaptım, aradığım parçayı yanlışları eledikçe aradım, o yanlışlara sorun beni ve yanlışlarımın toplamındaki mutluluk, doğruya vereceğimin sadece noktası ve ben o noktayı o gün, yazmaktan yaşamaya geçtiğim gün, tüm bu yolun sonuna koyacağım! Bilmem anlatabildim mi ama eğer bir eros lazımsa o benim.
   şimdi kara bir geceye kazıdığım tüm o parlak yıldızlar benim deliliğimden, ağlayamayanlara gözyaşı olma, susanlara dilek olma hevesim; kelimelerin ruhuna saklı aslında varlığım ve yazmak yaşamaktan daha zor. yaşayıncaya kadar yazmak zorundayım, işte benim Ah'larımın diyeti bu ruhumdan dökülen parçalar! o içimdeki çocuğun sesini kesmek için, gerçekten delirmemek için ve azıcık daha çare olabilmek için taze aşklara!

Hamdım... yaşadıkça pişiyorum hala.... şimdi ben kimim??

"Ş"aban "S"arı










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...