Pages

Ads 468x60px

28 Ocak 2013 Pazartesi

Ruh Parçaları #42-54


#42
      istisnasız, her zaman geçerli bir kural vardır : küçük düşler, büyük yalanlara yenilir. Gerçekten azrulanmamış hiç bir gelecek, geçmişteki yanlışları ve şimdideki yalanları geçip, yarına varamaz. Evrenin bu kuralına karşı gelmek için ancak ölümle karşılaşılması gerekir ki ölüm hayaller uğruna yapılabilecek en  büyük devrimdir; intihar etmek cesur bir devrimcinin ardında bıraktığı dikili ağacı olarak büyüyecek en büyük günahtır. Aşk bu düzende hep kaybeden tarafta yer alan en masum gelecektir. Küçük düşlerin, büyük yalanlarla savaştığı bu arenada zaiyatın hep yürekten verilmesi bu yüzdendir. Gidenler, kalanlar ve hiç gelmeyenler hep bu savaş alanında bıraktığımız ölümlerin ruhlarıdır. Aşkın dili kadar hayal kırıklığının dili de evrenseldir. 

#43
      Tek kişilik bir bilete rağmen yalnızlık mutlaka sol iç cebinde bulunmalıdır. Kendine yapacağın uzun yolculukların sırrı budur. Kimsesizliğin uçsuz bucaksız çizgisinde ilerledikçe sarılmak istediğinde solunu yoklayacak ve rahatlayacaksın. Zamanla anlatılamayacak kadar gerçek vakitlerin içerisinden geçerken gözün camdan gökyüzünün karanlığında parlayan gözlerine takılacak, duracak meraklı zaman ve yansıyan kelimelerin tersini düzüne çevirdiğinde anlayacaksın kendini. İnsan kendini anladıktan sonra başlar başkalarını da anlamaya; belki de bu yüzdendir tüm pişmanlıklarımız: aynadan önce karşımızdakine baktığımız, görmeye çalıştığımız için. Zaman asla seni başladığın masumiyete ya da düşlediğin yere taşımaz; hikayenin sonu bellidir o sadece merakından yavaşlatılmış bir görüntü gibi akar... Tek kişilik bir yolculuğun solu hep soğuk, sağı hep buğulu. Kendinden geçtikçe tırnaklarınla kazıdığın ismin akar damla damla avuç içlerine insanların. Berrak bir damla, kirli bir nehirden daha çok yıkar yalanları. Gitmekte kalmakta önemsiz bu vakitlerde, en önemlisi kendine kendin olarak, eşinle dönebilmek, belki de. Kim bilir.

#44
       Nerelisin sorusuna verecek bir cevabı olmayanlar için alternatif cevap: İnsanım.
Doğduğun yer senin en güvenli limanın olmuyor çoğu zaman. Sohbetlerin ortasında "orası benim" diyemiyorsun. Sana sorulmadan işaretlenmiş pek çok sorunun cevabı gibi "nereli" olacağında danışılmadığı için belki de çarklara sokulacak küçük bir ayrık otu gününü gösterecektir sana karşı olanlara. Doğduğunda gözünü açtığın yer senin değil, gittiğinde korkmadığın yer senin. Sen nerede kahramansan oralısın; aslında sınırlara sığamayacak kadar büyüksün o yüzden bir şehre değil bir zamana aitsin ve bu yüzden insansın.

#45
      Geleceği bilemeyecek oluşumuz, şekillendiremeyeceğimiz anlamına da gelmez. Zamanı koyduğumuz kabın şeklini alan bir su damlası olarak gördüğümüzde, onu istediğimiz kaba koyabilirsek eğer gelecek istediğimiz, o aklımızın tavan arasında sakladığımız dünya gibi, şekilde gerçekleşir. Bunun için tek bir formül gereklidir. Kurduğumuz geleceğin tuğlalarını mutlulukla değil hüzünle karıştırmak ve içine mutluluğu koymak ve bunu da unutmamak gerek "Bizim mutluluğumuz, bir başkasının umutsuzluğudur belki"..

#46
"Şimdiki aklım olsa öyle yapmazdım. Ama öyle yapmasaydım da şimdiki aklım olmazdı" 
Emrah Serbes
   
   Böyle paradokslar da var, evet. Kaderin asla dümdüz bir çizgi olmadığını kabul edebilecek kadar açık fikirler için ufak bir not: O yol ayrımına geldiğimizde yapacağımız seçim, bir sonraki seçimi de etkileyecek bir domino etkisi yaratacaktır. Aslında yaşam: Birbirine zincirlerle bağlanmış seçimler bütünü. . Geçmişe takılıp kalmış saatleri asla unutamamamızın sebebi de "diğer kader"in bizi nereye getireceği konusunda merakımızdır ama bunu görebileceğimiz alternatif bir evren yok ve bunu düşünmektense, keşkelerle yaşamaktansa sahip olduğumuz an'ın iplerini sımsıkı tutmak gerekir. Aklımızın alamayacağı vakitler ve açıklamalar vardır bu sadece onlardan birisi, belki yaşamana yardım eder diye yazdım. o kadar.



#47
     İçindeki birikimleri kağıda aktarabilenlere sorulan ilk sorulardan birisi kime yazıyorsun sorusudur ve bu soru daima boş bırakılır çünkü o an bir isim vermek kendine ve kağıda bıraktıklarına yapılacak en büyük ihanettir. O yüzden hemen ikinci soruya geçeriz. Neden yazıyorsun.
    "yazmasam çıldıracaktım" ve ya " yazmanın da bir çeşit kafa yapıcı etkisi olduğunu keşfettim" tarzı iki ünlü sözle bu soru cevaplanabilir ama kişisel fikrim merak edilirse: 
    "  Benimkisi anti-depresan niyetine şairlik. Şöyle ki,  vücudumuzun her türlü hissiyata ihtiyacı var, doz aşılmadığı sürece ve melankoli için yazmak gerekiyor. Benimki gibi hissiyat hafızasını  yitirmiş bir ruh için bu gerekli bir terapi. Zehirli düşlerime bir antidot olması için karalanan günahlardan daha fazlası için yazmıyorum. Yazdıklarım sanki ardımda kalacak ve bir daha kimseye zarar vermeyecek anılarım, o kadar."


#48
      Aklına bir kez bile gelmeyecek kadar unutmakta ne?
      Beni en son nerede terk ettiğini hatırlamıyor olamazsın,
      Ben şimdi kendimsiz nasıl yaşayacağım, Tanrı aşkına söyler misin!
     
      Sağanak yağmurlu bir günde gitmek cinayet sayılabilir
      Unutma ölülerde sever ve sevenlerde ıslanırlar.
   
      Cesetlerinde hayalleri vardır, unutulmak bir hayal sayılamaz saçmalama.
      Tek dileğim, aynı şemsiyeyi paylaşabilecek bir yağmuru yakalamaktı
      Kendi yaşlarımda boğulmayı hiç düşünememiştim çünkü daha önce hiç ölmedim
      Eğer bir oyunsa bu, bir can daha istiyorum en baştan yaşamak için
      Unutmak, ilk kez dudaklarımı öpüyor gibi davranmakta neyin nesi?
  
     Hafızamı kaybedecek kadar öldüm galiba, hatırlamıyorum.

#49
      Tecrübelerim, tecrübelerimiz ve tecrübeleri. Hepimiz ne kadar da eğitimli katiller olduk bu "tecrübe" sayesinde. Elimizde avucumuzda tutamadığımız vakitleri oluşturan bu kelime, dişimizle tırnağımızla biriktirdiğimiz en güzel düşlerimizin canını en çok yakan cinayet aleti değil mi? Öyleyse tecrübe: acılardan arta kalan yara izleri olmalı. Bas bas Tecrübelerime dayanarak diye bağırırken biraz daha yakınlaşıyoruz kucağını açmış bizi bekleyen ölüme, bilmem farkında mısın?

#50

 Bizden habersiz planlanmış bir oyunun kurallarını sorgulamak figüranların ne haddine! Sorgulayarak nankörlük etme fikri büyüttüğün kurallar senin var oluş sebebin. Yaradılışını sorgulayamazsın, günah! Bu kabul edilebilir belki bir noktadan sonra ama bizden farkı olmayan diğer figüranların kurallarıyla oynanan bu devletçiliği sorgulamanın "yasak!" olmasını kimse kabul etmemelidir. Fakat ne acı ki halimiz budur ve hal böyleyken iradeden, bağımsızlıktan, özgürlükten, bireyden bahsetmek kalabalıkta kaybolan sessiz bir fısıltıdır. İsyan edin demiyorum elbette, korku ütopyasıyla saksılarda yetiştirilmiş varlığımızın farkına varmalıyız diyorum! ama insana inanmanın ve güvenmenin elbette bir bedeli olmalıydı, tüm bu cinayetler bu bedelin sonucudur. Bu sonuç inandığımız günahlarımızı kırmadıkça bizi öldürmeye devam edecektir; sıranın kendine gelmesini bekleyenler , o sıra size geldiğinde geç olacaktır.


#51
      Yalnız doğar, kalabalık yaşar ve yalnız ölürüz.



#52
      Bize ait olmayan bir bedenle var olabiliriz ama ruhumuz bizimdir... Bir ruh ilk "Hayır" demeyi öğrenmelidir. Hayır diyebilmek, en azından ruhunu senin yönettiğinin kanıtıdır. Bu akıntıda, gelişigüzel yaşamaktansa, kendi istediğimiz bir salla şelaleye yol almak daha iyidir.  Mutlu olmak için vazgeçmek gerekir, hayır demek gerekir.  Önce kalabalığından vazgeçecek cesaretin olmalı sonra yalnızlığın bir seçim olmalı ve her yelkovana evet demeden doğru zaman ve doğru kişi beklenmelidir ve en doğru yerde sakın "hayır" deme.

#53
      Ruh eş'ini bulanlar bir mum yaksınlar karanlığımı aydınlatmak için. 
 Düşündüğünüz gibi aşk eş'itliği sağlamaz. Birbirini tamamlayan iki yap-boz parçasını oluşturan iki ruh parçası aşk eder fakat bu ruhlar birbirine benzedikleri kadar farklı izlere sahiptirler; aynı görünen parmakların farklı izleri gibi. Aşk dengesizliktir. Farklı frekanstaki düşlerin dalgalı bir frekansta seviştiği vakitler ancak aşk diye tanımlanabilir. Birbirlerine üstünlük kurmaya çalışan iki insanın iktidar savaşıdır ve aşk tehlikesi en düşük savaştır ve bu savaşta çocuklar ölmez, doğar. Aşk iki farklı elementin tepkisi sonucu ortaya çıkan kıvılcımdır, sonra herkesi yakar büyük bir yangın olur; eşitlikten falan söz edilemez aşkta bu yüzden. Aşk asla tahammül değildir, karşılıklı oynanan bir takım oyunudur, o kadar!.

#54
      hissetmek için sebep kalmadığında yazmak istiyor insan; susmuş bir ruhu yaşatmak için yapılan son bir müdahale gibi, onu tekrar yaşamaya ikna edene kadar kelimelerle hayatta tutmak için her şey. hissetmek için sebebi olmayanların yazması hala hissedenlere kendilerini hatırlatmaktır.

"Ş"aban "S"arı

Özel not: Bu parçaları "Hikayem Paramparça" yı okurken bulduğum boşluklara çalakalem not aldım. Teşekkür Ederim okuduğunuz için ve eğer bir eleştiriniz varsa beni nerede bulacağınızı biliyorsunuz. Şiirle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...