Pages

Ads 468x60px

2 Ocak 2013 Çarşamba

GECELERİN YALNIZLIĞI


Saat 12’yi vurduğunda tüm yalnızlar bir yastığın altına tüm umutlarını koyup uyumaya çalışırlar, yapabilirlerse.
            Prensesini masalın birinde kaybolmadan bulan prenslerin çoğu tatlı rüyalarına iyi geceler öpücükleriyle uğurlanmışlardır, aşk gibi sabaha kadar sürecek özlem ayrılıklarından sonra... Uyku vakti kaçmış ruhlara anlatılan yalan masallara inanacak kadar çocuk kalmış yalnızlıklarsa hala umudun gelmesini bekliyor gözleri pencerelerde.
            Saat 12’yi vurduğunda tüm prensesler ait oldukları yalnızlığa kapatılırlar. Başını yalnızlığa yaslayan meçhul prensler, göz kapaklarına kara bir uykunun soğuk ağırlığının çökmesini bekliyorlar. Hayal okyanusunun enginliğinde alabora olurken, canına gözyaşları batarken, korsan sevdalar yüreğini yağmalarken dahi dört gözle kimse’yi bekliyor, kimsesizliklerini yatağına götürüp, uyutacak…  Gecenin sessizliğinde, mavi bir umut beklemek; saatin seni asla göstermeyeceği bir vakit beklemek gecenin bu vaktinde…
            Gecenin yalnızlığını paylaşıyorum bende, suskunluğuna tercüman olan kelimelerle. Yalnızlık yatıya kaldı bu gece de, huzur yine haram gözlerime. Düşüncelerime batan sessizliğe katlanıyorum, radyoda çalan şarkılar yerine. Rakı sofrasında, dost kahkahalar arasında unuttuğum hayal kırıklıklarını, eski sevda fotoğraflarını geri getiriyor zaman. Ah ne gerek vardı, demeden daha hayata karışıyor ayaküstü birkaç saniyede… Mezelerin tadını kaçırdı işte ağzıma gelen tadı bozuk kelimeler, sanırım yazacağım birazdan içimde ne var ne yoksa… Haykırsam dökülecek gökteki yıldızlar ama dolunaya kıyamam,  susarım için için, dağlarım içimdeki tüm haykırışları… Fısıldasam sanki tüm dünya duyacak beni, bilmeni istemem geceleri seni sayıkladığımı, susarım kanaya kanaya, tuz basarım içimdeki sen yaralarına…
            Akrep bir günü daha devirdi takvimlerde yelkovanla düşe kalka; oysa hala koca bir yalnızlık ülkesi kurulu benim içimde! –lütfen tüm hüzünbaz yalnızlıkları piste alalım-, düğün dernek var sanki ölümlü bir sevdanın yasını tutan düşlerimde; sessiz bir aşkın ara nağmesini giriyor gece kulaklarıma – lütfen çocuklarınızı aşk’tan çekelim ve tüm yalnızları gölgeleriyle dansa davet ediyorum, ağlamaya mı geldiniz. Çal! Kulağımın pasını silecek aşk şarkılarını. Dur! Dokunma kalbime, bırak öyle dağınık kalsın… Kapat gözlerindeki umut ışıklarını, uyandıracaksın rüyalarındaki uyuyan güzeli…
            Uyku tutmayan gözlerime, uykusu kaçmış anılar gelirler, bir tek onlar eksikmiş gibi. Kim bilir hangi sokağın başında sızdı uykum, beni yağmacı hatıralara bıraktı. Sinek gibi kanımı emen bu eskiler, yenilerine aşk bırakmadı damarlarımda. Hiç gücüm kalmadı seni yarın da sevecek, gel gelecek’sen yoksa yine talim kuru yalnızlığa yarında…
            Yastığıma dökülen sonbaharın ak telleri, hep geçmiştir. Gelecek daha ezberlemediğim gizli bir dua dilimde. Korktuğumda ezberimden okuyamıyorum seni, koşup gelemiyorum yanına. Gök gürültüsüne karışan sessizliğim içimi ürpertiyor benim, ya bana sensizliğe karşı birkaç dua öğret ya gel yanımda yat bu yaşamda. Saçlarımdaki aklar, yüreğimdeki kızıllıklar, gözlerimdeki mavilikler ateşler içinde seni sayıklıyorlar, ölüm döşeğindeki bir hastayım yoksunluğundan muzdarip. Son duamda seni anıyorum, Azrail’in senden önce gelmesinden korkuyorum. Yastığımdaki uykusuzluğum sensin, korkuyorum gözüm açık gitmekten kimsesizliğimden…
            Gece kadar yalnız bir gökyüzüm var yüzsüzlüğümde. Parçalı senli bir günün haberini veriyor ajanslar bugünde, ani gözyaşlarına karşı önlemimi almamı öğütlüyorlar, çıkarken ruhumdan arkamdan bağırıyor yokluğun yine, üzerine kalın bir aşk al… Gökyüzümdeki yıldızlarım teker teker kayıyor, tuttuğum tüm dileklerin ana teması sensin ve hiç biri kabul olmuyor, meteor izlerin var kalbimin çorak arazilerinde. Karanlık bir yüzüm var kimselerin keşfedemediği, bakmayı bilmeyen gözlerin seçemediği bir yüzüm var sana çevrili… Görmek için uzak gözlerini, dolunay en iyi hayal gücü bana, yoğunlaştıkça sensizlikten yokluğuna, kokunu duyuyorum yırtık karanlığın arasından sızan, hasrete karışmış burnumda tütüyorsun işte o zaman; seni anıyorum bağır bağır kurt adam sevdalarımla karşılıklı…
            Uykusuzluğun dibinde, (haş)haşlanmış zihnimde paranoya nöbetlerinde sayıklıyorum isminin anlamsızlığını. İsimler kişilikleri yansıtıyorsa, yokluğun acımasızlığın simgesi olmalıydı. Okunmaz el yazımla ismine bin birinci anlamı yüklüyorum gecenin yalnızlığında: intihar… Yarı ölümlü uyku tanrım duy sesimi, intihar et beni yüceliğinden. Affet beni, azad et bu aşktan!

Saat 12’yi vurduğunda tüm renkler siyahtır! Yıkanınca aşkın asil kızıllığı, ardındaki asi yalnızlık karası çıkar tenimin yüzüne. Yokluğunun o soğuk, o sıcak, o kararsız havası yalar geçer, yakar geçer, susar geçer dalga dalga tüm hücrelerimden. Damgalanır yalnızlığın kara mührüyle kalbimin kapıları ve hala kabullenilmemiş elvedalar gelir oturur kapının eşiğine, ben seni beklerim sevmek için, onlar bekler teselli etmek için ruhumu.
            Gecenin ilerleyen akrep yalnızlığı vakitlerinde, radyolar uyku intiharlarında kullanılırken başka bir şehirde yastıklar hayallere batmaya başlamıştır. Öyle karanlık ve öyle çıkmaz geceler  doğar ki insanın gözlerine, sevmekten utanır yürek. Acıların,aç karna sek içildiği yalnız akrep vakitlerinde uyuyan güzel her şeyden habersizdir, platoniktir sevda. Kimsenin gecesi umut kadar kara olmadı, hayal kadar boş cümle kurmadı kimse!     
Sabahın ilk ışıklarına sensiz girdiğim imsaklardan biri yine.Kalktım sensiz uykusuzluğumdan, aynada gördüğüm sana bir soğuk su çarptım ve gittin! Vakitsiz seven kalbi, çabuk terk etti sevgi… sırra kadem bastı varlığın saat aşk’ı vurunca ve ardında kaldım camdan bir kalple.
Saat 12’yi vurunca tüm yalnızlar başlarını yastığa koyup uyumaya çalışırlar, yapabilirlerse ve gün her şeye rağmen yine başladığında unutmaya çalışırlar herkesi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...