Pages

Ads 468x60px

16 Ocak 2014 Perşembe

Ruh Parçaları #146 : Sınırlar içinde bir Soru: Neden?

   Ruh Parçası #146
   Sınırlar içinde bir soru : Neden?

      Gecenin tükenmişliği içerisinde devam etti konuşmaya "Kitabı olan bir peygamber olsaydım ve Tanrıyla konuştuklarımı yazdığım o kitabın ilk cümlesi "Neden" olurdu." dedi. 
      Ne demeye çalıştığını anlamak için çayımdan bir yudum aldım. Biraz zaman kazandım, kendimce.  En azından ben öyle düşünüyordum ama onun için zaman, zamansızlıktan ibaretti. Hızlı olmalıydım.
      "Neden" dedim biraz ironi kurmaya çalışarak. O benim kafamın içine girmeye çalıştıkça ben geceyi bulandırıp kaçıyordum sanki. Aramızda çocuklukla filozofluk arasında ince bir oyun vardı.
      "Çok basit" dedi  kendinden emin bir şekilde. "Tanrı, sınırsızlıkları içerisinde sınırları olan insanı yarattı. O kusursuzluğunu, kusurlu bir insan yaratarak kanıtladı. Eğer buna ihtiyacı olmasa melekler ona yetebilirdi ama o bir fabrikanın defolu ruhları olan insanı yarattı ve cennete bıraktı...." dudakları kapandı. Düşünüyordu ve aklında kelimeleri arıyordu. Gözleri gece karanlığında aydınlık bir sokak lambası gibi aklına ışık tutmaya çalışıyordu. Her şey orada gizliydi o sadece insan diline çevirmeye çalışıyordu düşüncelerini. 
      "Sınırsız olmalı." dedim . "O, yarattığı cennet'e hiç bir sınır koymadı. Sonsuzluğun içinde tek bir kural belirledi. Böylelikle hem insanoğlunun benliğini oluşturan o önlenemez merak duygusunu uyandırmış hem de sadakatini denemiş olacak böylelikle kendi de insan da sonsuz bir'liğe kavuşacaktı...."
      "Aynen öyle" dedi. Aynı pencereden dünyaya bakıyor oluşumuz bizi buluşturmuştu ve onun yarım bıraktığı cümleyi tamamlamak bana düşüyordu. Şimdi o devam ediyor benim fikirlerime. 
     "Sınırları insanlar koydu. Elbette  sınırsızlık imkansızdır. Sonsuzluğun bir kırmızı çizgisi olmalı ki insan nereye kadar gidebileceğini bilsin fakat bu çizginin üzerine tel örgüler - adetler, toplumsal baskılar, yasalar, korkular, ayıplamalar; insan ruhunu engelleyen her şey bu tel örgülere giriyor- , çekmemeliydi. Özgürlüğü sınırsızlık olarak algılamakla bile büyük bir hata yaptılar. Özgürlük; tel örgüleriyle ya da değil o kırmızı çizginin ötesine ulaşma ya da ulaşmama seçimini bireyin kendisi yapmasıydı. Tanrı tek bir çizgi çizdi yaratılış hikayelerinden bildiğimiz kadarıyla. Elma. Kendinden bir parça olarak yarattığı ve bilginlikle ödüllendirdiği insanoğluna tek bir kusur koydu; merak ve tek bir çizgi çizdi; yasak. Sonsuzluğun sınırı olan o elma tabiki insanoğlunu uyandırdı... Sonrası yasaklarla ve korkularla dolu nesilden nesile aktarılan ölümlü bir yaşam oldu...." 
    "Sence Tanrı bunu bilmesine rağmen neden engel olmadı" dedim. " Eğer engel olsaydı insanın hiç bir farkı kalmayacaktı. Kusursuz olmasını istemedi. "Neden" diye sorarak cevap aramasını istedi ve Adem o cevabı buldu.Dünya onun sürgün yeri değildi, hikayenin başını araması gereken başlangıcıydı. Son o an'dı çünkü  ve Tanrı olsaydım tüm bunların üzerine, bana en yakın olanlar "neden"lerin peşinden giderek, korkmadan, beni bulanlar olabilirdi.... "
    "Neden diye sorulmuş tüm soruların cevabı sorunun kendinde gizlidir zaten. Fakat insan o tel örgüleri uzaktan gördüğü için oraya ulaşma korkusu, kendini kaybetme korkusu ağır basar ve cevaba ulaşamaz. Geceleri uzun, gündüzleri fani geçer gider ve cevapsız ölür. Bunu istemeyenler ancak ölümden korkmayanlardır. O sınıra, sonsuzluğun ve özgürlüğün iradesine kavuşanlar her şeyin farkındadılar...."
    "Farkında olmak için önce yokluğunu kabullenmeliydi insan. Varlığın ispatı ancak yokluğun kabulüyle gerçek olabilir" dedim. Neye inandığımın bir önemi yoktu o an. Önemli olan kendini kabul ederek yaşamaktı. Kendini bilerek. Ancak kendini bilmekten geçiyordu gerçeğin yolu. 
    Saat 3.13. Sohbet insanın birliğine ve yokluğuna geçmeden önce çayı tazelemek için kalktım. O, içeriden bağırdı :" şuan beni özlemekten alıkoyan tek engel umduğum gerçeğe ulaşamamak" . Neden bahsettiğini çok iyi bildiğim için " Seni engelleyen tek şey, kendinsin. Bırak olduğun gibi sev, gerisi Tanrı'nın işi."
    Geri geldiğimde yüzündeki tatlı tebessümden özgürlüğün dünyasına çoktan gittiğini anladım. 
   Saat 3.14 : elimdeki kitapta ölümden ve insandan korkmuyor kahraman. İnsanlar kitaplardaki kadar gerçek değiller sanki. Uyumaya çalışıyorum, aklımdaki özlem tadıyla....

Şaban Sarı

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...