Pages

Ads 468x60px

24 Ocak 2014 Cuma

Ruh Parçaları #146: Kendime Mektup

Ruh Parçası #146

Kendime Mektup

Birazdan okuyacağınız mektup 20. yaşını doldurmuş, insan olma çabasındaki bir delinin kendine notlarıdır. Bu mektuptaki tüm kişi, düşünce ve kelimeler gerçekle uzaktan yakından sıkı bir bağ içerisinde olmakla birlikte, yazar ilk kez burada tüm samimi duygularını satır aralarına gizlemeden kendiyle paylaşacaktır. Lütfen aklınızın emniyet kemerlerini bağlayınız ve sadece okuyunuz.

not: okunduktan sonra bu mektup kendi kendini bir şekilde unutturacaktır.
                                            Tüm unutulanlara ve kaybettiğiniz hayatlara...
                                                                                                             Bir dost.
Sevgili Şaban,
       Bugün hayatının ilk yirmi yıllık periyodunun son günü. Hayatındaki pek çok insanın bildiği doğum hikayeni burada tekrar belirtmenin bir anlamı yok diye düşünüyorum. Ben senin içinde ve aklında tuttuğun, kelimelere dökemediğin ve bizzat her şeyine şahit olmuş yeryüzündeki tek insanım. Kendimi şanslı ya da şanssız hissetmediğimi belirtmek isterim.Tüm samimiyetimle her zaman seninle olduğumu bilmen belki sana biraz güç ve umut verecektir.  Bazı yazılarında beni "Atlas" olarak adlandırdın, bazen isim bulamadın. Bir kadının ardına sakladığın zamanlar kadar, kendi içine de sakladın beni. Çünkü biliyordun ki sana en iyi gelecek kişi yine kendindin, diğer tüm kişiler sadece buna yardımcı olacak güzel yürekli insanlardı... 
       Doğduğun an hayata karşı verdiğin savaş başladı. Henüz çok erkendi  savaşmak için... Sana  bu haberi verdiğim için üzgünüm  savaşın tüm bu yirmi yıl boyunca bitmedi, bitmeyecek. Devam etmelisin. Sana devam etme gücü vermesi için  hayatından bazı kesitler vereceğim, her tükendiğinde ayakta kalman için... 
       Büyük ve birbirine bağlı bir ailenin ilk evladı, ilk torunu, yiğeni.... yani her şeyi olmak kolay bir iş olmasa gerek. Yapacağın en ufak hata ardından gelen tüm kaderleri etkileyecekti çünkü. Her zaman bu yükün altında savaşmaya gayret ettin. Ve şimdiye kadar bir kez bile dizlerinin üzerine çökmedin. Kutlarım. Hayatın boyunca hissettiğin gibi gerçekten ilk olduğun için en çok sen sevildin. Bu sevgi hayatında hissettiğin ilk sevgiydi. Şimdi ölüme daha çok inansan da aşk'a inandığın zamanlar hep bu karşılıksız sevgi dolu günlerden başladı... 
      Sana dair hatırladığım  aklımdaki ilk anılar hep bu aileyle ve sana duyulan saygıya karışık sevgiyle alakalı. Belki bu mektubu okuyan pek çok insan aile konusunda kendini şanslı hissediyor. "Bir daha doğsam aynı aile içinde yer almak isterdim" diye içinden geçiriyor... Haklı olabilirler, aile hem toplumumuzu hem de kendi iç dünyamızı - karakterimizi- oluşturan ilk ve en önemli parça... Ailenin üzerine kurduğun 20 yıllık hayatın boyunca bu yüzden onlardan başkasına değer vermedin.... Babanne'nin annen kadar değerli olması belki de üzerindeki emeğindendir. Senin için değerli olan şeyler emek harcanmış ve karşılık beklenmemiş işlerden oluşuyor çünkü. Senin nazına ve inadına dayanabilen tek kadın belki de Babanne'n.. Seni elleriyle besleyen, koruyan, kollayan, bazen senin için ağlayan... Yeryüzündeki kadınların en güçlüsü. Doğayı sevmeni sağlayan, insana değer vermeni sağlayan kadın. 5 yaşında dağda bir başına kaldığın o bir kaç saatte hissettiğin korkuyu hatırla evlat. Ona kavuştuğunda duyduğun heyecanı ve mutluluğu... Biri tarafından karşılık beklemeden sevilmenin o dayanılmaz hazzını düşün... Tüm iyi niyetiyle bacağına ip bağladığınız o yeşil gövdeli böceğe hiç bir zarar vermeden eğlendiğin ve bunu o kadından öğrendiğin günleri unutma evlat... 7 yaşında ilk kez, uykulu gözlerle köy evi'ndeki salonun tahtası üzerinde karaladığın defterin sayfalarını düşün. Yazmaya karşı olan heyecanını ve isteğini. O evde senin merakını çeken tavan arasını düşün. Anlamaya ve sorgulamaya karşı dayanılmaz isteğin hep o günlerde başladı. Tüm tehlikesine rağmen risk almadan gerçeğe ulaşılmayacağını o zaman keşfettin, unutma. Unutmamalısın çünkü günler gelecek kendini o kadar yalnız ve tükenmiş hissedeceksin ki şu insan kalabalığında, işte o zaman bu anılara sarılmanı istiyorum evlat. Tüm kadınlara küssen bile yeryüzünde küsemeyeceğin iki kadından birini hatırla evlat! Hatırladığın kadar yaşayacaksın çünkü.... Anneni hatırla sonra. Herkes hayattaki tüm emeklerin karşılığını bir şekilde ödeyebilir biri hariç. Sen annene karşı emeğini asla ödeyemeyeceksin. Anneler karşılık bekleyerek bir şey yapmazlar. Sadece siz mutlu olun, daha iyi bir hayat sürün onlar için  yetecektir. Tabi ki birde hatırlanmak ister her insan. Yaşlılığındayken ve sen onun yaşındayken asla onu ve yaptıklarını unutma evlat. İlk kez evden ayrılıp, bilmediğin bir şehirde yaşamaya başladığında senin için akan yaşları, aylar sonra eve girdiğinde sesindeki titremeyi hatırla evlat... Yıllar sonra hala her yolculukta senin heyecanla bekleyen birileri olduğu için yaşa ve gülümse.
       Asla erkekleri sevmedin. Hatta onların basitliğinden ve bayağılığından o kadar nefret ettin ki, insanları hayatına alma konusundaki titizliğin konu erkek arkadaşlar olunca daha ince eleyip sık dokur oldun... Her şey dedelerinle başladı. Doksan küsür yaşındaki, aksakallı ve parkinsonlu o dünyanın en sıcak kanlı insanıyla başladı erkeklerle arandaki ilk güzel hatıra. Herkesin korktuğu ya da çekindiği insanlara ayrı bi sempati duyma huyun da onunla başladı. Aksi ve huysuz gibi duran adam kalbini yalnızca sana açtı. Evindeki o gizli odanın kapısını ilk sana açtığını kimseye söylemedin, söyleme. Sadece hatırla o an'ı. Öldüğü günü hatırlıyorum da hayatında hiç bu kadar huzurlu bir ölü görmemiştin. Sadece bir daha kalkmayacağı bir uykudaydı, senin saçını okşamayacak; sana yazı yazdırmaya çalışmayacaktı artık. Sakalları hala tüm gürlüğü ve temizliğiyle tabutun içinde yüzünde huzurlu bir tebessümle uzanıyordu. Ölüm bir insana ancak bu kadar yakışıyordu. Birine seni bıraktığı için kızmamayı ilk kez orada öğrendin.
    Dedenle devam ettin. Dürüstlüğün ve çalışkanlığın nereden geldiğini hatırlamak istiyorsan onu düşün. Sol iç cebinde daima çocuklar için duran akide şekerlerini ne çok severdin. "Her şeyin başı su" deyip dağlarda  adım adım su arayıp, ağaçları ve vahşi hayvanları susuzluktan kurtaran bir adamın torunu olarak doğa için direnmen çok normaldi. Soğuk köy akşamlarında, divanın içinde sırf sen üşüyorsun diye bacaklarını kendi yaşlı bacaklarıyla ısıtan adama saygını asla kaybetmedin... Büyüdükçe, hayatı tanıdıkça yani biraz asi ve anarşist olunca da bu saygını kaybetmedin. O seni, sen onu anladınız ne kadar farklı görüşlerden  olsanız da. İkiniz de doğru yol diye bir şey olmadığını, tek yolun O'nun yolu olduğunu bildiğiniz için birbirinize kırgınlıkla değil, şefkat ve anlayışla bakıyordunuz... Diğer deden büyük zorluklarla mücadele etmiş bir adamdı. Belki de herkes ona kızarken, kimse onu anlamazken; yeryüzünün tüm seslerine kulakları kapalıyken onunla konuşmaya çalşman bile ne kadar iyi niyetli ve samimi olabileceğinin  kanıtıydı... Unutma.
     Sana asla bir çocuk gibi yaklaşmayan ve seni yönlendirmek yerine, kendi yolunu bulmanı isteyen; babasından nasıl bir özgürlük gördüyse seni de o kadar özgür yetiştiren adam babandı. Babaların oğullar üzerindeki baskıcı etkisiyle değil, karakterine saygından ona büyük bir aşkla bağlıydın. "Babandan daha iyi bir adam ol" mottosunu benimsediğinde işinin kolay olmayacağını da biliyordun. Dürüstlüğün her şeyin üstünde olduğunu; kavga etmek yerine konuşarak anlaşılabileceğini öğrendin. Her şeyin  yeri ve zamanı olduğunu ve mutlaka bir kaç adım öte hamlelerin planlanarak yaşanması gerektiğini "aklındaki 40tilkiyi kuyrukları birbirine değdirmeden  seninle konuşan adamdan öğrendin. Ve "deli"liğini aldın babandan... 
    Kardeşlerini çok sevdin herkesten çok. Onlarla bazı dostlarınla geçirdiğin kadar çok zaman geçiremesen de onların seni sevdiğinden, "abi" olarak örnek aldıklarından asla şüphe etme evlat. Bu sana güç verecektir.
     "O kadar çok insan tanıdın ki, çok yoruldun" diyen bir dostun oldu geçenlerde. Hatırlayacaksın. Kendini aradığın sıla kokan yolculuğunda ne çok hayatın içinden, kıyısından ya da bir yanından geçtin. O kadar çok insana rağmen sadece insana güvenmedin. 20 yılın hatırına , yanında olmaktan zevk duyduğun yirmi insan bile yok... Olmasını da istemiyorsun, biliyorum. Sana bu işin kolay olacağını kimse söylememişti. Sen yine de insanları merak ettiğin için onlarla yaşadın. Tanıdın, bazıları o kadar zehirli olmasına rağmen hayatına aldın. Yaralandın, düştün; gelenler, gidenler; gelmesini istediğin ama gelmeyenlerle, gitmesini istediğin ama gitmeyenler; kısacası insanlar... Ne çok düşündün onları. Tüm iyi niyetinle herkese yetmeye, yetişmeye çalıştın. Onların gözünde asla tükenmeyen enerjin ve umudunla daima gülümsedin. Ne zaman yorulsan, adeta şarjı biten bir makina gibi, dinlenmek istesen izin vermediler. " Sen şabansın böyle olamazsın, gül" dediler yanlış soruyu sormak kaybettirdi onlara. "Hayatta kimse vazgeçilmez değildir" dediğin ilk gün kazanmıştın sen. Gidenlerin yeri daima doldu. Dosttan ve muhabbetten yana şansın daima yanındaydı... Adlarını burada sıralamayacağın nadide bir "kaliteli insan koleksiyonu"n var. Hala insanların anlaşılmaz hareketleri için yeni insanlar tanıma hevesin var mı bilmiyorum... Şuan çok yorgun ve tükenmiş bir şekilde, kendini en güvende hissettiğin bir "kardeş"in kanatlarında dinleniyor ve izliyorsun... Sadece yukarıdan hayatları izliyorsun. Bir şeylere yukarıdan bakarsan detayları çok iyi görebilirsin çünkü ve ona göre hareket edebilirsin. Kimin kalacağına kimin gideceğine, raflara kaldırılacak defterle ve unutulacak hatıralar... Canın yanmayacak ama kaybettiğin zamana biraz üzüleceksin... Sen hiç kaybetmedin. Bunu kimse bilmiyor ama ölümden öte köy yokken kaybettim diyebilmek için çok gençsin... Kırıldın, incindin ama yıkılmadın asla. Hep tutunacak bir sebebin vardı. Yukarıdakiler yalnızca açığa çıkanlar, içinin ulaşılmaz derinliklerinde daha ne hayatlar var, bilmiyorlar. 
      Hayatındaki herkes biraz sana benziyor... O yüzden seni anlayabiliyor ve karışmıyorlar sana... Seni yalnızca sen olduğun için kabul edebilen bu insanları, diğerleri ne çok kıskanıyor değil mi? İnsanların hayatına olan merakı ve senin onlara olan ilgisizliğin seni büyük bir "egoist" " narsist" yapıyor ama sikinde değil ki? Eskilerden birinin dediğini hatırla " ne zaman nasihatlarımı dinliceksin şaban" " ben istediğim zaman". Herkes konuşur. Sen herkesi dinlersin ama harekete geçmek senin kararın. Bunu anlamayan insanların senin hakkındaki onlarca yanlış düşüncesinden biri olan bu kavramlar seni bağlamaz. Kendine verdiğin değer ve duyduğun saygı kadar karşındakilere değer ve saygı gösterdiğini bilmek zorunda değiller. Gereği yok. İnsanlara gösterdiğin kadarsın ve onlar görmek istedikleri kadar zayıflar. Bu böyle oldu. Sen gördüğüm en derin adamlardan birisin evlat... 
      "Düşünmekten öleceksin" " İyi niyet sonun olacak" " çok fazla samimi" " inanılmaz bir enerji".... Bunları sen kendine söylemedin. Seni narsist yapan sevdiklerindi. Anlamadılar değil mi?  Oysa ne çok düşünüyordun... En vurdumduymaz anlarında bile bir B planın vardı. Sadece insanların doğru soruyu sorması ve cevabı alması gerekiyordu. Aklındaki fikirleri kendinle bile paylaşmadığın zamanlar varken, insanlar bu kadar kendilerini nasıl önemli sanıyorlar anlamıyorum Şaban... Kendine bu kadar hakim ve kendinin bu kadar farkında olman onlara tuhaf geliyor... Kokularını alıyorsundur....
      En çok aşk.... Aşkın içine doğup, aşkla büyüyünce, aşk peşinde koşman çok mantıklı.... İlk acıların, ilk heyecanların, ilk muhabbetlerin, ilk öpüşün bir kadını yanağından, ilk ağladığın zaman biri için.... Denemekten asla vazgeçmedin. Tecrübe ettiğin kadar yanıldığın hayatlar oldu... Rol yaptığın zamanlar da çok mutluydular, hissettiğin zaman da.... Birine istediğini vermek çok basitken istediğini alamamak... Değecek bir hayat için ilk gitmeyi öğrendin... Zamana o kadar anlam yükleyen insanlar, gitmenin büyük bir erdem olduğunu anlamadılar. Gittin çünkü ikinizin de zamanından çalmanın anlamı yoktu. Koştun, yoruldun, kendinden parçalar kaybettin. En çok umudun zarar gördü. Tam yeter dediğinde bir başkası geldi.. İlkler heyecanlara, anılar mekanlara, hayatlar hayatına karıştı. YAŞADINIZ! yaşayamadıkların için bile yaşadın şaban! Doğru söylediğin için pişman oldun bir eylülde; cesaretinle bir şey denedin bir ekimde; biri gelip seni buldu kasımların birinde.... Ortadoğu'nun yangınlarında yürüdüğün zamanlar; gözleri yaşlı "unutamam, gitme" deyip sevişenler; canını yaktıkların, dokunmaya kıyamadıkların, gözünle uzaktan sevdiklerin.... Bir insan bir kaç kez aşık olabilir.  Birinin "kaçıncı" olduğu değil, senin olduğu zaman önemli ve sıkıntın yok biliyorsun ki Godot gelecek!!! 
       son zamanlarda en çok " e şaban bu ara kimle takılıyorsun ?" sorusuna ve "kız düşkünü" tanımlamasına güldün heralde. O kadar iyi gizliyorsun ki kendini insanların aptallıklarına gülmeden edemiyorsun. Düşünülenin aksine ne az insana aşık oldun. Ne az insanın tenini okşarken cümleler kurdun ve bu sırrı bu mektuba gizlemek istiyorum. Hiç hissederek "sevmedin". Sevmeye çalıştın elbet ama duvarları vardı insanların. Uğraşmayacak kadar tanıyorsun insanları... Cesur yürekli bulutlara binip uzaklar gitmek istiyorsun, geç kalmadın. Kaybettiler o kadar.... Seni bana kazandıran ve kendini bulmana yardımcı olan o onlarca kadına teşekkür etmeyi asla unutmadın.... Aşkı aramıyorsun artık, aşk o cenazede öldü... aradığın şeyi sana ben yazacak değilim...Onlara seni tanımadan sevemeyeceklerini söyle ama tanıması için herkese şans vermeyeceğini belirt... Denemeden bilemezsin. Unutma! Dikkatli ol...
      Evet evlat... 20 yıl tek başına inşa ettiğin bu ömrün en zor kısmını çok güzel bir şekilde atlattın. Hayallerinin temelini kendinden atıp, duvarlarını insanlardan örerek hiç yıkılmadın ve kaybetmedin. Her yıkılan duvar biraz üzdü ama yeniden inşa edildi... Hala hayatında olan güzel yürekli insanlarla devam edeceksin yoluna... Bir sonraki 20 yıl içerisinde çok şey değişecek.... Tüm bu hikayeler sana örnek olacak ve iyi bir baba, eş ve çalışan olacaksın, şüphem yok. Asla kaybetmediğin geleceklerde de kelimelerin koynunda ve düşlerin sırtında görüşeceğimizden şüphem yok. 
     Tüm samimiyetin ve dürüstlüğünle, seni seven ve sevmeyen herkese kocaman bir tebessümle bakmayı asla unutma... Beyaz ancak siyahların arasında kıymetlidir.  Sana nasihat vermiyorum, yalnızca hafızanı tazelemen için yazıyorum bu mektubu....
    Senin huyundan ve suyundan etkilendiğim için asla veda etmeyi beceremedim. Hoş bu bir veda değil, sadece mektubun sonu... Yaşadığın sürece kelimelerin ve fikrin çalışacak, kim ne derse desin. Biliyorum.... Ne zaman istersen arayacağın o kadar çok insan varken, O'na inanıyorken yalnız kalmayacaksın, baktığın her yerde birileri olacak. Üzülme ve pişman olma.... 
       Bol şans evlat, iyiler ilk görüşte tanınmaz ama daima kazanır, er yada geç.
                                                                                                           
"Nosce té ipsum" 

                                                                            Senin içinden sana ait bir dost...

      


5 yorum:

  1. gördüğüm en derin adamlardan birisin.

    YanıtlaSil
  2. ben de öyle diyorum yıllardır anlatamıyorum.

    YanıtlaSil
  3. hiç karşılaşmadık ama yazılarından tanıdığım kadarıyla öylesin.
    derinsin, farklısın :)

    YanıtlaSil
  4. hiç karşılaşmadık ama yazılarından tanıdığım kadarıyla öylesin.
    derinsin, farklısın :)

    YanıtlaSil
  5. yakından daha belirgin bu hal, dünya küçük karşılaşılır elbet. Eyvallah

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...