Pages

Ads 468x60px

19 Aralık 2012 Çarşamba

KÜÇÜK BİR KIYAMET: AŞK




KÜÇÜK BİR KIYAMET: AŞK
Nereden geliyorsun aklıma bilmiyorum fakat çıkart kanatlarını şimdi, yüzümde bırak günahlarını. Uzan yalnızlığın hüküm sürdüğü tarafıma ve doldur bu geceyi ışığınla. Ruhunu teslim etmiş bir bedene yeniden can verebilecek güç içinde şimdi utanmanın vakti değil Pandora’nın kutusunda sakladığın aşkı bahşet susuz tenime. Şarabımdan damıtılmış bir hayal olamayacak kadar gerçeksin elimde, dokunabiliyorum ilahların katında duran masumiyetine ve çırılçıplaksın görüyorum en ücra düşlerini dahi… Sarhoşluğuma sığınarak söylemiyorum sana bu akla hayale gelmeyecek cümleleri, hiç olmadığım kadar aşığım ancak aşkla açıklanabilir içimdeki yangın.
                Sonbaharın katilliğini icra ettiği günlerde öldürülüyor birer birer gelecekler, ne hikmetse faili hep meçhul bir zamanda terk ediliyor maktuller ve sende bu zamanlarda gitmiştin kışın soğuk kollarına… Yüzyıllık bir yalnızlığın en sert kışıydı o vakit; yüreklerde sımsıcak sevişmelerin bile buz tuttuğu geceler nasıl unutulur? Yokluğun ülkesinde üçüncü bir mevsim olarak anılabilirdi yaz. Hiçbir yaz(ı)da bu kadar el yakmamıştı gökyüzündeki güzelliğin. Hiçbir sezonda bu kadar kimsesiz hissetmemiştim düşlerimi. Daha ne kadar öleceğimi, üşüyeceğimi ve kuraklığımda eriyeceğimi bilemediğim kör bir fikirdeyken gözlerimden döküldü yemyeşil  bir umudun ortalığı tazeleyen kokusu.  Hani der ya eskiler “ anlatılmaz, yaşanır” işte tıpkı o durumda yeşeriyorum kendimden sana doğru bu günlerde; sevdamı anlamak için içimden geçmek gerek.
                Baharın umut vaad eden günlerinde dahi parçalı bulutlu gözlerimden yağmur bekleniyor, o kadar kolay değil içimde özgürlüğüne kanat çırpan aşkımı ağlatmak, sulu gözlü bir aşka muhtaç değil damarlarımdaki asil kan ve bedeninde vaad ettiğin tüm toprakları kaybetmeden ölümün pençesinde ağlamak bana haram! Ruhuma dokunsa saçının telleri ağlayacağım diye korkarken imdadıma hırçın bir rüzgâr yetişiyor, dağıtıyor içimde senin hüznüne dair ne varsa ve uçup gitmeyen tek düş yine eşsizliğin. Yaşadığımız kentin tüm sokaklarında fırtınaya hazırlanan bir esintinin sessizliğini yırtan küçük bir fısıltıda işitiyorum yüreğimin gürültüsünü, her şey seni özlüyor şimdi, engel olamıyorsun bazen akıp giden hiçbir şeye: damarlarımda akan aşka, gelmediğini unutturamayan zamanı ve beni alıp yine sana getiren rüzgâra… Engel olamıyorsun bazen içindeki kelebeklere.
                Aynalardaki yüzümle kara kara seni düşünürken gizli gizli, üzerime çöken ilahi bir kıvılcım, senin sönmeye yüz tutan küllerini alevlendiriyor, kulağına küpe olsun şimdi kuracağım cümle ve kulağına her fısıldadığında bir adam, dili yansın: ateş olmayan yerden aşk çıkmaz.
                Gök delindi ve üzerime dökülüyor şimdi tüm melekler birer birer sanki temizleyebileceklermiş gibi seni ruhumdan. Sesinin huzuruna erişme çabaları boşuna, şu dışarıdaki yağmur bile unutturamaz seni düşlerime. Melekler bile günahkâr sana olan hislerimin karşısında ve bu saflıkla sonsuzluğun kapılarına ulaşabilirdim fakat İlahlığın anahtarını sende bırakmışken içeri giremezdim. Şimdi yeniden dirilmem gerek huzurunda ve Cennet’e ancak ardına kadar açık düşlerimden öperek girebilirsin!
                Kopan kıyametin ardından yeniden sevebilirim seni, sen istersen! Beş duyuya ihanet eden ayrılıkların sonu varlığımı reddedişin ve koca bir geleceğin başlangıcı bu son. İki ruhun bir’lik mücadelesi tüm faniliğimiz, arşta cennet’in kapılarında buluşmak için öp ruhumu, ruhunla; şimdi…
-          Kendi içimde sana doğru yaptığım bu yolculuk, uzun gecelerde tek başına yapılamayacak
Kadar tehlikeli ve yağmurlu. Ağlamıyorum, yalnızca gözüme bir hatıra kaçtı! Hem ıslanmadan ölemez hiçbir düş zihnimde; eğer istersen aklımdaki sana ait güzellikleri çıkartır varlığımı armağan ederim yokluğuna. Aslında hiç gerek yok birimizin var olması için diğerinin ölmesine; elimi tut, dokun gözlerimdeki okyanusa. Kıyamet’in provası olan bu yolculukta Nuh’un gemisinde insanlığın temsilcileri biz’ olalım…-
                Seni yaşamak için bana ayrılan sürenin sonuna geliyoruz, içimde küçük bir kıyamet kopmak üzere çünkü… aşk telaşı içerisinde nerede kaybolduğumu hatırlamıyorum fakat her şey seninle başladı unutmam; şimdi tüm yaşanamamış yarınlara rağmen yetmiş milyon kelimenin önünde diz çökerek; seni bana vaad eden İlah’ın huzurunda; hayatımda emeği geçen tüm meleklere teşekkür ederek kapatıyorum Cennet kapılarını;  

haydi İsrafil başla aşk’ senfonisine…
"Ş"aban "S"arı



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...