KÜÇÜK BİR KIYAMET:
AŞK
Nereden geliyorsun aklıma
bilmiyorum fakat çıkart kanatlarını şimdi, yüzümde bırak günahlarını. Uzan
yalnızlığın hüküm sürdüğü tarafıma ve doldur bu geceyi ışığınla. Ruhunu teslim
etmiş bir bedene yeniden can verebilecek güç içinde şimdi utanmanın vakti değil
Pandora’nın kutusunda sakladığın aşkı bahşet susuz tenime. Şarabımdan
damıtılmış bir hayal olamayacak kadar gerçeksin elimde, dokunabiliyorum
ilahların katında duran masumiyetine ve çırılçıplaksın görüyorum en ücra
düşlerini dahi… Sarhoşluğuma sığınarak söylemiyorum sana bu akla hayale
gelmeyecek cümleleri, hiç olmadığım kadar aşığım ancak aşkla açıklanabilir
içimdeki yangın.
Sonbaharın
katilliğini icra ettiği günlerde öldürülüyor birer birer gelecekler, ne
hikmetse faili hep meçhul bir zamanda terk ediliyor maktuller ve sende bu
zamanlarda gitmiştin kışın soğuk kollarına… Yüzyıllık bir yalnızlığın en sert
kışıydı o vakit; yüreklerde sımsıcak sevişmelerin bile buz tuttuğu geceler
nasıl unutulur? Yokluğun ülkesinde üçüncü bir mevsim olarak anılabilirdi yaz.
Hiçbir yaz(ı)da bu kadar el yakmamıştı gökyüzündeki güzelliğin. Hiçbir sezonda
bu kadar kimsesiz hissetmemiştim düşlerimi. Daha ne kadar öleceğimi,
üşüyeceğimi ve kuraklığımda eriyeceğimi bilemediğim kör bir fikirdeyken gözlerimden
döküldü yemyeşil bir umudun ortalığı
tazeleyen kokusu. Hani der ya eskiler “
anlatılmaz, yaşanır” işte tıpkı o durumda yeşeriyorum kendimden sana doğru bu
günlerde; sevdamı anlamak için içimden geçmek gerek.
Baharın
umut vaad eden günlerinde dahi parçalı bulutlu gözlerimden yağmur bekleniyor, o
kadar kolay değil içimde özgürlüğüne kanat çırpan aşkımı ağlatmak, sulu gözlü
bir aşka muhtaç değil damarlarımdaki asil kan ve bedeninde vaad ettiğin tüm
toprakları kaybetmeden ölümün pençesinde ağlamak bana haram! Ruhuma dokunsa
saçının telleri ağlayacağım diye korkarken imdadıma hırçın bir rüzgâr
yetişiyor, dağıtıyor içimde senin hüznüne dair ne varsa ve uçup gitmeyen tek
düş yine eşsizliğin. Yaşadığımız kentin tüm sokaklarında fırtınaya hazırlanan
bir esintinin sessizliğini yırtan küçük bir fısıltıda işitiyorum yüreğimin
gürültüsünü, her şey seni özlüyor şimdi, engel olamıyorsun bazen akıp giden
hiçbir şeye: damarlarımda akan aşka, gelmediğini unutturamayan zamanı ve beni
alıp yine sana getiren rüzgâra… Engel olamıyorsun bazen içindeki kelebeklere.
Aynalardaki
yüzümle kara kara seni düşünürken gizli gizli, üzerime çöken ilahi bir
kıvılcım, senin sönmeye yüz tutan küllerini alevlendiriyor, kulağına küpe olsun
şimdi kuracağım cümle ve kulağına her fısıldadığında bir adam, dili yansın:
ateş olmayan yerden aşk çıkmaz.
Gök
delindi ve üzerime dökülüyor şimdi tüm melekler birer birer sanki
temizleyebileceklermiş gibi seni ruhumdan. Sesinin huzuruna erişme çabaları
boşuna, şu dışarıdaki yağmur bile unutturamaz seni düşlerime. Melekler bile
günahkâr sana olan hislerimin karşısında ve bu saflıkla sonsuzluğun kapılarına
ulaşabilirdim fakat İlahlığın anahtarını sende bırakmışken içeri giremezdim.
Şimdi yeniden dirilmem gerek huzurunda ve Cennet’e ancak ardına kadar açık düşlerimden
öperek girebilirsin!
Kopan
kıyametin ardından yeniden sevebilirim seni, sen istersen! Beş duyuya ihanet
eden ayrılıkların sonu varlığımı reddedişin ve koca bir geleceğin başlangıcı bu
son. İki ruhun bir’lik mücadelesi tüm faniliğimiz, arşta cennet’in kapılarında
buluşmak için öp ruhumu, ruhunla; şimdi…
-
Kendi içimde sana doğru
yaptığım bu yolculuk, uzun gecelerde tek başına yapılamayacak
Kadar tehlikeli ve yağmurlu. Ağlamıyorum, yalnızca gözüme
bir hatıra kaçtı! Hem ıslanmadan ölemez hiçbir düş zihnimde; eğer istersen
aklımdaki sana ait güzellikleri çıkartır varlığımı armağan ederim yokluğuna.
Aslında hiç gerek yok birimizin var olması için diğerinin ölmesine; elimi tut,
dokun gözlerimdeki okyanusa. Kıyamet’in provası olan bu yolculukta Nuh’un gemisinde
insanlığın temsilcileri biz’ olalım…-
Seni
yaşamak için bana ayrılan sürenin sonuna geliyoruz, içimde küçük bir kıyamet
kopmak üzere çünkü… aşk telaşı içerisinde nerede kaybolduğumu hatırlamıyorum
fakat her şey seninle başladı unutmam; şimdi tüm yaşanamamış yarınlara rağmen
yetmiş milyon kelimenin önünde diz çökerek; seni bana vaad eden İlah’ın huzurunda;
hayatımda emeği geçen tüm meleklere teşekkür ederek kapatıyorum Cennet
kapılarını;
haydi İsrafil başla aşk’ senfonisine…
"Ş"aban "S"arı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder