#32
“
Şimdi
diyeceklerime hiç kimse inanmayacak, ben bile, ama bunlar zaten hiç birimizin
tanımadığı bir ben'in yazdıkları...
Çok uzun zamandır kendimi saklıyorum, kaçıyorum
insanlardan… O kadar çok yerimi değiştirdim ki artık o bile benim nerede
olduğumu bilmiyor. Unuttuğumdan beri nerede bıraktığımı kendimi hissettiğim hiç
bir his yok; hislerim çok derinlerdeki bir varlık ve gün yüzüne çıkartacak
elleri bekliyor fakat o dâhil kimse bunun farkında değilken beklemek ne kadar
da çaresiz bir kelime…
Yıllardır ailemden uzakta hüküm sürüyorum yaşamda;
araya giren uzun aylara rağmen, sadece kendi içimde kayboluş yolculuklarında hissediyorum
en değerlilerime olan özlemimi; galiba sadece o zaman dokunuyorum hislerime… Onun
dışında hayalime bile gelmiyor gurbetin kokusunun nasıl olduğu..Sanırım benim
dışımdaki tüm benler, hissetmeyi büyük bir zayıflık olarak öğrenmişler. Korkuyorum
duyguların en güçlüsünden bile insanlar yüzünden. İlk adım attığımda yalnız ve yabancı
bir diyara o gün unutmuş olmalıyım aile özlemini, annemin kokusunu, babamın
sesini, kardeşlerimin adını... o gün ilk kaybedişimdi kendimi şüphesiz.
Herkesin ilk, benim
ikinci kaybedişim “aşk” diye inlediğim hisli gecelere denk gelir. Hayatımda hiç
aşık olmadım ama denemediğimi kimse söyleyemez. Sayısız yürekte yokladım aşkı,
dudaklarında aradım aşka dair tek bir sözü fakat elimde kalan sadece hüzün
sızdıran bir gönül sancısı. Bu gönül sancısını bu denemeler –yanılmalar sırasında
edindi kalbim; her üzüntüye, öfkeye ve haksızlığa bir tepki gibi tam
solumda doğuyor ve tüm suçlu benmişim gibi sıkıyor ruhumu sımsıkı. Hayatımda
hiç aşık olmadan ölmek istemiyorum bu yüzden bu savaşım kendimle. Aşkı tatmayı
umduğum tüm yüreklerde bir parçamı bıraktım: mutluluğumu, umudumu, heyecanımı,
inadımı, romantikliğimi, sadakatimi, inancımı... akla gelebilecek tüm düşleri
hep hatalarımda bıraktım. Hep gidendim, umduğunu bulamamanın verdiği
kırgınlıkla, vakit kaybında kaçırdığım düşlerin pişmalığıyla da olsa giden hep
bendim; giderken dahi ardımda
bıraktıklarımda kalıyordu duygularım… bu yüzden hissetmiyor beni ama içinde
hala bambaşka bir ben var ama o tükendiğini düşünüyor,yaşaması içi hiç bir
sebep göremiyor bedeninde, hissetmiyor çünkü aşkı, hissetmeyi istediği her
saniyede biraz daha yok oluyor… Hissettiği kim varsa hayalinde dahi yer
edemiyor, bu oyunun kurallarını hiç bir zaman öğrenemeyecek galiba; Hayatında
hiç aşık olmadan ölmek, gerçek bir yaşam asla sayılamaz, o bunu bildiği için
köşe bucak arıyor yüreklerde eşini fakat hep umudun aralığında olmazların
soğukluğu karşılıyor onu; unutuyorlar aradıkları ütopya aslında "o" fakat onu hep
yoruyorlar ve yine unutuyorlar yorgun bir kalpten daha fazla aşk bekleyemezsiniz...
Gözlerini kapattığında sevdanın s'si dahi hissedilmiyor, ölü bir ruhu taşıyan
zayıf bir bedenden daha fazlası değil bu günlerde, beni kilitlediği yeri
unutacak kadar dalgın bu adamı uyandıracak bir kadın bekleniyor dört gözle
kapıların ardında ki: Küllerinde gizlenmiş ben'i uyandıracak yağmuru bekliyor
anlaşılan...
Hayatının her kısmanda tutunacak tek dalı olarak görürdü
dostlarını, fırtınalarında sığınırdı limanlarına güvenle fakat artık sepetteki
çürük düşler onlarında kanını bozduğundan, dostlarından başka kimsesinin
kalmadığı gecelerde, tam onlara sarılacakken arkasından saplanıyor sıcak bir
el; içindeki son güzel hissi de onlar kendi elleriyle alıyorlar. Kendi
cinayetini bile faili oluyor üstelik, her zaman günah keçisi kendi sanki
hırsızların hiç suçu yok gibi…
Hisleri olmadığından hislerinin yerini doldursun diye daha fazla
değer biçiyor insanlara, beni kaybettiğinden beri daha çok insan taşıyor
cebinde gün gelir elimi onlarla ısıtırım diye fakat onlar bir akrep gibi
sokuyorlar “beni” taşıyan beni…
Değerinden fazla değerle
beslenen atlar onu hep en hazırlıksız anında atıyor sırtından, düştüğü yer hep
en dip; çünkü bir insan en dibe yalnızca en güvendiklerince gönderilebiliyor...
Beni kaybetmemek için çalışırken, herkesi kazandığını sandı ama aslında herkes
onu sattı; şimdi biliyor ki kime en yakınım dese o en uzağında kalıyor...
Damarlarında kan yerine dolaşan tek gerçek his öfke şimdi…
bu kadar iyi olduğuna, farklılığını suistimal eden düşlere, kaderinin yanlış
çizilen çizgilerine; herkese ve her şeye karşı hissettiği tek şey öfke… Öfkesi
de lav gibi dokunduğu yeri yakıyor, daha da dibe itiyor çünkü patlayan bir
volkan sadece masumlara zarar veriyor ve oda hep yanlış kişilere kusuyor kinini
çünkü sırtındaki bıçağın sahipleri hep saklanmış oluyorlar karanlığa… tek
gerçeğini de gizlemeyi öğrendiğinden beri kendi içindeki fırtınalarla boğuşuyor
gecelerin serinliğinde, aradığı sadece gerçek bir “yaşam”… “beni” saklayan ben’in
sonu yakın şüphesiz çünkü sahte yüreklerle ve yalan maskelerle yaşamak ona ağır
geliyor, her gün bir parça daha su alıyor açık yaralarında ve ben’den haberi
yok hala içinde… şimdi hissettiği tek şey hissizlik; ölüm bile daha duygusal
kalıyor yanında…
Bana hiç biriniz inanmayacaksınız ama “kan” kokusuna gelen köpekbalıkları gibisiniz; fakat “beni”
saklayan beni o kadar kolay harcayamazsınız…
Bana hiç biriniz inanmayacaksınız çünkü ben hepinizden gizli
büyüyorum ve bir gün – çok uzak değil- bir masa etrafında aşk, dostluk ve
kahkahaların sıcaklığı altında toplanacak tüm hisleri tekrar; çaldığınız ne
varsa ondan hepsinin intikamı mutlulukla alınacak ruhlarınızda…
“Ş”aban “S”arı’nın içindeki “Ş”aban “S”arı“
"
Söyleyecek bir düşüm dahi yok bu yazıda. İçimden bir ses
diyor ki :” sen’de sorun yok seni bu hale getirenler üzülmeli… “"
“Ş”aban “S”arı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder