Pages

Ads 468x60px

16 Aralık 2012 Pazar

Ruh Parçaları #32


#32

    Şimdi diyeceklerime hiç kimse inanmayacak, ben bile, ama bunlar zaten hiç birimizin tanımadığı bir ben'in yazdıkları...
     Çok uzun zamandır kendimi saklıyorum, kaçıyorum insanlardan… O kadar çok yerimi değiştirdim ki artık o bile benim nerede olduğumu bilmiyor. Unuttuğumdan beri nerede bıraktığımı kendimi hissettiğim hiç bir his yok; hislerim çok derinlerdeki bir varlık ve gün yüzüne çıkartacak elleri bekliyor fakat o dâhil kimse bunun farkında değilken beklemek ne kadar da çaresiz bir kelime…

    Yıllardır ailemden uzakta hüküm sürüyorum yaşamda; araya giren uzun aylara rağmen, sadece kendi içimde kayboluş yolculuklarında hissediyorum en değerlilerime olan özlemimi; galiba sadece o zaman dokunuyorum hislerime… Onun dışında hayalime bile gelmiyor gurbetin kokusunun nasıl olduğu..Sanırım benim dışımdaki tüm benler, hissetmeyi büyük bir zayıflık olarak öğrenmişler. Korkuyorum duyguların en güçlüsünden bile insanlar yüzünden. İlk adım attığımda yalnız ve yabancı bir diyara o gün unutmuş olmalıyım aile özlemini, annemin kokusunu, babamın sesini, kardeşlerimin adını... o gün ilk kaybedişimdi kendimi şüphesiz.
    Herkesin ilk, benim ikinci kaybedişim “aşk” diye inlediğim hisli gecelere denk gelir. Hayatımda hiç aşık olmadım ama denemediğimi kimse söyleyemez. Sayısız yürekte yokladım aşkı, dudaklarında aradım aşka dair tek bir sözü fakat elimde kalan sadece hüzün sızdıran bir gönül sancısı. Bu gönül sancısını bu denemeler –yanılmalar sırasında edindi kalbim; her üzüntüye, öfkeye ve haksızlığa bir  tepki gibi tam solumda doğuyor ve tüm suçlu benmişim gibi sıkıyor ruhumu sımsıkı. Hayatımda hiç aşık olmadan ölmek istemiyorum bu yüzden bu savaşım kendimle. Aşkı tatmayı umduğum tüm yüreklerde bir parçamı bıraktım: mutluluğumu, umudumu, heyecanımı, inadımı, romantikliğimi, sadakatimi, inancımı... akla gelebilecek tüm düşleri hep hatalarımda bıraktım. Hep gidendim, umduğunu bulamamanın verdiği kırgınlıkla, vakit kaybında kaçırdığım düşlerin pişmalığıyla da olsa giden hep bendim;  giderken dahi ardımda bıraktıklarımda kalıyordu duygularım… bu yüzden hissetmiyor beni ama içinde hala bambaşka bir ben var ama o tükendiğini düşünüyor,yaşaması içi hiç bir sebep göremiyor bedeninde, hissetmiyor çünkü aşkı, hissetmeyi istediği her saniyede biraz daha yok oluyor… Hissettiği kim varsa hayalinde dahi yer edemiyor, bu oyunun kurallarını hiç bir zaman öğrenemeyecek galiba; Hayatında hiç aşık olmadan ölmek, gerçek bir yaşam asla sayılamaz, o bunu bildiği için köşe bucak arıyor yüreklerde eşini fakat hep umudun aralığında olmazların soğukluğu karşılıyor onu; unutuyorlar aradıkları ütopya aslında "o" fakat onu hep yoruyorlar ve yine unutuyorlar yorgun bir kalpten daha fazla aşk bekleyemezsiniz... Gözlerini kapattığında sevdanın s'si dahi hissedilmiyor, ölü bir ruhu taşıyan zayıf bir bedenden daha fazlası değil bu günlerde, beni kilitlediği yeri unutacak kadar dalgın bu adamı uyandıracak bir kadın bekleniyor dört gözle kapıların ardında ki: Küllerinde gizlenmiş ben'i uyandıracak yağmuru bekliyor anlaşılan... 


Hayatının her kısmanda tutunacak tek dalı olarak görürdü dostlarını, fırtınalarında sığınırdı limanlarına güvenle fakat artık sepetteki çürük düşler onlarında kanını bozduğundan, dostlarından başka kimsesinin kalmadığı gecelerde, tam onlara sarılacakken arkasından saplanıyor sıcak bir el; içindeki son güzel hissi de onlar kendi elleriyle alıyorlar. Kendi cinayetini bile faili oluyor üstelik, her zaman günah keçisi kendi sanki hırsızların hiç suçu yok gibi…
Hisleri olmadığından hislerinin yerini doldursun diye daha fazla değer biçiyor insanlara, beni kaybettiğinden beri daha çok insan taşıyor cebinde gün gelir elimi onlarla ısıtırım diye fakat onlar bir akrep gibi sokuyorlar “beni” taşıyan beni…
 Değerinden fazla değerle beslenen atlar onu hep en hazırlıksız anında atıyor sırtından, düştüğü yer hep en dip; çünkü bir insan en dibe yalnızca en güvendiklerince gönderilebiliyor... Beni kaybetmemek için çalışırken, herkesi kazandığını sandı ama aslında herkes onu sattı; şimdi biliyor ki kime en yakınım dese o en uzağında kalıyor... 
 Damarlarında kan yerine dolaşan tek gerçek his öfke şimdi… bu kadar iyi olduğuna, farklılığını suistimal eden düşlere, kaderinin yanlış çizilen çizgilerine; herkese ve her şeye karşı hissettiği tek şey öfke… Öfkesi de lav gibi dokunduğu yeri yakıyor, daha da dibe itiyor çünkü patlayan bir volkan sadece masumlara zarar veriyor ve oda hep yanlış kişilere kusuyor kinini çünkü sırtındaki bıçağın sahipleri hep saklanmış oluyorlar karanlığa… tek gerçeğini de gizlemeyi öğrendiğinden beri kendi içindeki fırtınalarla boğuşuyor gecelerin serinliğinde, aradığı sadece gerçek bir “yaşam”… “beni” saklayan ben’in sonu yakın şüphesiz çünkü sahte yüreklerle ve yalan maskelerle yaşamak ona ağır geliyor, her gün bir parça daha su alıyor açık yaralarında ve ben’den haberi yok hala içinde… şimdi hissettiği tek şey hissizlik; ölüm bile daha duygusal kalıyor yanında…

Bana hiç biriniz inanmayacaksınız ama “kan” kokusuna  gelen köpekbalıkları gibisiniz; fakat “beni” saklayan beni o kadar kolay harcayamazsınız…
Bana hiç biriniz inanmayacaksınız çünkü ben hepinizden gizli büyüyorum ve bir gün – çok uzak değil- bir masa etrafında aşk, dostluk ve kahkahaların sıcaklığı altında toplanacak tüm hisleri tekrar; çaldığınız ne varsa ondan hepsinin intikamı mutlulukla alınacak ruhlarınızda…
“Ş”aban “S”arı’nın içindeki “Ş”aban “S”arı“


Söyleyecek bir düşüm dahi yok bu yazıda. İçimden bir ses diyor ki :” sen’de sorun yok seni bu hale getirenler üzülmeli… “"

“Ş”aban “S”arı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...