Pages

Ads 468x60px

26 Aralık 2012 Çarşamba

GÖZ AÇIP KAPAYINCAYA KADAR


GÖZ AÇIP KAPAYINCAYA KADAR
Zaman gözyaşlarımda yüzüyor, düş kırıklıklarımın üzerinde yüzükoyun bir yalnızlık akıntıya kapılmış ve okyanusa kavuşma hayalindeki damlalarım dolduruyor bıraktığın derin boşluğu… Tam da seni zamana şikâyet edecekken, aklıma geliyorum. Acaba hangi yağmurdan düştüm ben bu karanlığa? Hangi büyük günahın bedeliyim de insanlığımın susuz hüzünlerine karıştığımda beyaz bir suç işleniyor şarkıların gölgesinde? En demli vakitlerin araladığı yüreğimde çakır keyif bir kadın dağıtıyor toplamak için çok uğraştığım hayallerimi… Hiç hesap etmedim düş’ün sonunda sızıp kalacağını uzaklarımda. Birine bakıp çıkma bahanesiyle darmadağın ettin masamdaki güzel mezeleri; en demli vakitlerin araladığı yüreğimde birikiyor şimdi tüm nefret duaları… Alkolik bir dilin söylemekte zorlandığı en uzun cümledir “seviyorum” şimdi. Zilzurna sarhoş şiirlerle kentimin en karanlık caddelerinde kıyamet kopartacak kadar Tanrı’yım, bu kafayla dayandığım hayalinin kapısında ne var ne yoksa zihnimin bulanık geleceğinde döküyorum kapına; etmeyi unuttuğum küfürlerle karışıyor içimdeki sevgi, acı birikiyor kapının eşiğinde sanki az sonra aklımdan çıkıp karşımda duracakmışsın gibi… Kapın duvar, ellerin yok; anlaşılan yine yoksun bende; en sevdiğim her sen gibi bu gece de sen’siz… Bu kuru gürültüye pabuç bırakmayan herkes karşımda, delikanlı bir veda bile dikilmiş, kopardığım kıyameti sorguluyor ve sen hala kapalı kapılar ardında için için ölüyorsun… Gecenin damsız girilen bu vaktinde, duygularıma verdiğim rahatsızlıktan, şikâyet cümleleri yağıyor kâğıdıma: istifaya çağırılıyorum kendi ruhum tarafından. Sensiz kalmış bir bedende daha ne kadar kalabilirdim zaten?
Aklıma gelmişken; Benim gözlerim aydınlatıyor senin güzelliğini ve ancak benim yaşlarım yıkar senin yokluğunu.  Hazır aklımdayken, bir mektup yazmalıyım uzaklarda, hiç bilmediğim yüreklerdeki kendime*; senin daha tanıyamadığın varlığıma armağan etmeliyim belki de senin bu değerli yokluğunu. Kâğıtlara saklamakla iyi mi ettim aşkı bilmiyorum fakat eminim onu akan zamana emanet edebilirim. Sert geçiyorsa da güvendiğim dağlarda bu kış, hala yüreğimde kardelenlerin nesli devam etmekte “umut” adıyla. Bana ihanet etmeden, sorgulamadan beni seven yegâne kavramdan daha güvenilir ne var ki zaten? En değerli parçamı kaybetsem (keşke) zamanın içinde saklı duran tenine! Hala aklımdayken bazı çığlıkların izleri, ıslak bir nehre emanet yüzünde yankı bulmuş tüm haykırışlarım. Suya yazıyorum içimden geçirdiğin tüm güzelliğinin tarife sığmaz kelimelerini. Suya yazana dokunmaz koynumda beslediğim ihanetler…
Beni yolumdan çıkartan fırtınalardan sonra, yıkık dökük bir bedeni toplama telaşındayım. Kendimdeki hiçbir sen’i düşünecek durumda değilim, kafamda uçuşan özlemlerini bile kovalayacak vaktim yok inan… Sana ayıracak havam yok kopardığın kıyametten arta kalan inançlarımı ruhuma yamamaya uğraşırken. Raydan çıkmış bir treni tekrar yolculuğuna devam ettirmeden önce, vagonların altında kalan hayallerin hasar tespit çalışmalarına katılmak üzere ayrılıyorum senden; hep sen beni terk edecek değilsin ya benden, bazen bende senden (kısa süreliğine) gidiyorum. Eğer şimdi bir şeyleri itiraf etmenin vakti geldiyse, sana özel bir itiraf ısmarlıyorum kelimelerime “ Ne zamanı, ne kendimi ne de yüzündeki şiirlerimi özledim terk edildiğimden beri; ne yaşamı ne ölümü düşündüm araf’taki şu günlerimde. Tek bir kelimeye sığdırmam istenirse tüm kâinatı; cevabım olur SEN. “ . Hayır, bu bir itiraf olamaz! Kendime dahi söylemeye korktuğum büyülü sözleri, en büyük pişmanlığım gibi nasıl ifade edeyim arsız dudaklarımda! Eğer seninle başlarsam dökmeye dudaklarımda saklı geçmişimi, inan hiçbir rüzgâr savurmaz günahkar küllerimi. En iyisi bu büyüyü bozmadan, lanet(li) bir yalnızlığa sığınmak; SEN’ siz kalsa bile cevaplarım…
Temiz bir sayfadan kendime başlamak; çiçeği solmuş bir pencereden renksiz bir gökyüzüne inanmak; tüm hazırlıkları tam bir festivalin teknik bir yalnızlıktan iptali; kimsesiz bir ruhun kendine sıcak bir ten arayışı; … Her tamlamanın içinden seni çıkartıyorum, ince bir kan sızıyor dudaklarımdan… Yüreğimin dağınıklığının kusuruna bakmaya girdiğimde içime, aldığım her nefeste hala buram buram bir sen kokusu, dokunmaya kıyamadığım tüm hislerde hala parmak izlerin; uğurunu yitirmiş kırık bir ayna gibi tuz buz dağıldım içimde… Sil baştan başlamak gerekirse yazdığım yaşama duvarımda asılı duran guguklu saati kaldırmam gerek ilk önce! Her saat başı en sevdiğin şarkının melodisini fısıldayan bir kuş’la ne kadar unutabilirim ki seni . Sense muhtemelen tam da şu an, beni köstekli  bir saatin zincirinde zamana karşı idam ediyorsun… Bir kum tanesi kadar değerin kalmadı işte içimde, eskimiş bir albümden daha fazlası olamaz güzelliğin artık yeniden düzenlenmiş bir yürekte… sen’den çıkartılmış her tamlama eksik de kalsa bana ait bir iz taşıyorlar ve ben bir daha anmam adını ismimin yakınındayken,  sen sana en çok yakışan yalana git; söz bir daha yazmam ismini de kelimelerimle yeter ki sen, seni en çok seven gerçekte bit!
Ah aklıma gelmişken son kez… göz açıp kapayıncaya kadar öp vedalarımı…
Göz açıp kapayıncaya kadar unuttuğum eski bir düş, tamlananı eksik bir ben, kelimelerime ağır gelen sesini taşımaya çalışan bir yürek, sığ bir okyanusta ölüm- kalım mücadelesi veren küçücük bir damla; daha nasıl anlatayım içimdeki sağanak hüzünleri, bilmiyorum!...
Zaman gözyaşlarımdan akmaya devam ederken, Bir an(ı)da anlattım rüyalarımda unuttuğum olup-bitmiş bir aşkı… Akıntıya kapıldığını unutan bir hiç’in intihar mektubu biraz da bu… Sesini duyuyorum şelalenin, çok uzak olamaz umutların tükendiği uçurum. Sonuna geldik, cümlelerin son kez ağızdan döküldüğü nehrin; Tanrı yardım etmek istercesine bu intiharıma gerçek yağmurları göndermiş, gizlemek istercesine gözlerimi bana sisli bir dua göndermiş… Göz açıp kapayıncaya kadar geçecek şimdi her sevişme ve boşlukta akacak artık zaman…
Aklıma gelmişken
SON
Bir cümle:
“zamana emanet bir yürekte yaşıyorum ben hala…”

 "Ş"aban "S"arı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...