Pages

Ads 468x60px

9 Aralık 2012 Pazar

Ruh Parçaları #28

       #28 Kader, Tanrı  ve Oyuncu
" kader, binlerce görünmez ipliğin oluşturduğu, akıl sır ermez bir ağ. Ağı görmezden gelebilirsin ama ondan kurtulamazsın" *
      Her şey bir çığlıkla başladı bu diyarlarda. Konusu önceden belirli bir senaryoyu yazmaya o zaman başladı Tanrı ve kaderini çizdi insanlığın. Issız bir rahme düştüğümde yanıma almam için üç şey verdi Tanrı : inanç, akıl ve düş. Kader incecik, hayal edebileceğinden daha ince, bir çizgi ve sayılamayacak kadar çizgi kesiyor tüm insanlığı; hayatlar keşişiyor ve tek bir çizgiye girebiliyorum bir başka tenle ya  da bir nokta da kördüğüm oluyor geçmiş, şimdi ve gelecek... kesip atamaz insan o acizliği, kararsızlığı tüm heyecanıyla. Kader, seçim demek, kumar demek, pişmanlık demek çünkü o dönüm noktasına geldiğinde beden, Tanrı tüm ipleri bırakıp, sessizce izliyor beni, hissediyorum nefesini damarlarımda. duruyorum, herkes gibi. İstediğim yol karanlık, çıkmaz belki ya da ışığa çıkan, huzura çıkan yol o; bilemiyorum. diğer yollar beni an'dan uzaklaştıracak belki, belki bir labirente gireceğim fakat bütün bu zorluklar belki de benim mutluluk ülkesine giden yolum : o an beni çeken yol belki de benim intiharım, işte yaşamak telaşı düşünmeyi engellediğinde gözlerine kara bir perde iniyor, bilemiyor ki insan Tanrı olmayınca hangi yolun düş'ü olduğunu...

   " sonun başlangıcı yaşam ve Tanrı'nın yönetmenliğinde başroldeyiz kendi oyunumuzda; doğaçlama ölüyoruz tüm sevdiklerimiz ve sevmediklerimizle"
    Yalnız değilim, tek başıma savaşmıyorum seçimlerle. Ardımda koca bir sevda var ve Tanrı'da benden bu oyunda. Uzun bir yol gibi görünse de tek nefeste, tek adımda  bitecek bir sınav için tüm bu kavgalar, acılar ve yalnızlıklar. oysa hep unuttuğumuz bir yeteneğimiz var Tanrı'nın kaderimizi yaşamamız için bize bağışladığı : unutmak. En akılda kalan geçmişler bile, unutulmaz dediğimiz insanlar dahi yeterince yaşandığında kader, yerini soğukta sızlayan eski bir yaraya bırakır ve çok üşümedikçe sessizlikte aklımıza gelmez hiç biri. Unuttuğum insanlar kadar geçmişim var şu taze yaşamımda ve ağzımda hiç "keşke" kelimesi, kalbimde tek bir "pişmanlık" belirtisi göstermedi Tanrı aynalarda, aramız hep iyiydi yukarıdakilerle ki bu yüzden gittiğim yolda bana hep melekler eşlik etti; yaşamak biraz da ölümün ayak izlerini takip etmek, Cennet'in kokularını izlemek ve Tanrı hep ipuçları verir bize yaşamaya dair ve şunu hep unutmamamızı öğütler geceleri yıldızlara yazdığı dualarda " yaptığınız seçimler sizi anılar ve insanlarla karşılaştırır ve yine bu seçimler onları uzak kılar hafızanıza; o zaman unuttuklarınıza değil, görmediklerinize üzülün"...
     " kaderin ardında kalanını unutmadan önce alacağın dersleri al; ancak o zaman gelecek için daha güneşli günler görmene izin verecektir Tanrı"
     Yönetmen bu oyunda biz oyuncularına asla zorla bir şey yaptırmaz; kontrol onda görünse de ekran karşısında sen varsın ve seyirci seni tanıyorsa her şey senin elindedir. Bir katil, katil olmayı seçmedim diyemez. çünkü kimse katil olarak doğmaz; bilinçli ya da bilinçsiz olarak yaşadıkları onun kaderini "katil" sokağa çıkarmıştır fakat gözlerindeki perde kalkmadığı için o "kader"e isyan eder ve var olmak için isyan hiç de mantıklı bir seçim değildir; " kısa bir süre önce öğrendim; dünyanın en karanlık çukurunun, en unutulmuş köşesinin içindeki bir adamdan daha düşmüş, daha ölmüş ve daha umutsuzdum her şeyin en iyisine sahipken üstelik. Her şey benim üzerime geliyor, herkes benden nefret ediyormuş gibi düşünürken tek bir suçlu vardı gözümde: Tanrı! çünkü bu onun oyunuydu ve ben basit bir oyuncuydum o ne istediyse oydum; kalkmak için isyan ettim tüm çığlığım ve tüm gücümle; yaşamaktan istifa ettim! Eğer bana layık gördüğü rol buysa ben o an orada gerçek bir ölüm istedim, hiç bir canlının şahit olamayacağı kadar kara bir gecede ! çok yaklaştım; ayak seslerini işittim, göğüs kafesime çöken ellere dokundum ve  o kadar büyük bir yönetmendi ki azrail değil bizzat kendi gelmişti bu asi  ruhu çıkartmaya! - işte o zaman anladım ki; düşmüşken isyan etmek daha da düşmekten başka bir işe yaramıyor ve demek ki bu kader değil bizzat benim. sustum ve tüm suçu üstlendim korkusuzca ve af diledim içimdeki bir damla gerçek gözyaşıyla. Gitti canımı almaya gelen ve rolümü bana bağışladığında uyandım hayat denen rüyadan... Hiç kimsenin suçu değil düşmek, sevilmemek ve bu cinayet için katil aranıyorsa aynaya bak...
   "sebepsiz bir doğum ve nedensiz bir ölüm arasında kaldı tüm suçlar ve katil yükseliyor işte göklere ardına bakmaksızın; ruhum üstleniyor bedenimin işlediği tüm günahları Tanrım!

her şey bir kelimeyle bitiyor bu diyarlarda " helal olsun"... Tanrı bu iki nokta arasında kader'i yazıyor ve boynundaki ipi hep gevşek tutuyor; insanlar buna yaşam diyor, duyanlar, görenler ve hissedenler ise "gerçek" diyor. Hiç bir nefes boşa verilmiyor, attığım her adım bir seçim bir sebep. ben hayat felsefesiyle ölmek istiyorum ve şimdi son duraktan önce yaşamam gereken "gerçek"lere uzanıyorum :
- kim o?
- Tanrım, benim aç tüm kapılarını ruhuma...
 
tesadüflere değil, Tanrı'ya inanıyorum.
yaşamak, ölüme giden yolda en doğru sokaklara girerek gitmek.

"Ş"aban "S"arı
*Tuna Kiremitçi - Selanik'te Sonbahar
 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...